Obezite paradoksu

Beden kitle indeksi 30’lu rakamları geçmesine rağmen aktif ve hareketli yaşayanlar, zayıf ama hareketsizlere kıyasla kronik hastalıklara daha az yakalanıyorlar. Yakalansalar bile bu hastalıklar onlarda daha hafif seyrediyor! Beklenenin tam tersi bu bilgi, “obezite paradoksu” olarak adlandırılıyor ve tıp camiasında bile hayretle karşılanıyor. Paradoks durumun sebebi ise henüz bilinmiyor.

Haberin Devamı

YAZIMA size biraz “komik gelebilecek” bir soru ile başlayacağım. Sorum şu: “Azıcık kilolu olarak mı, yoksa zayıf ve az hareket eden tembel biri olarak kalmak mı daha akıllıcadır?” Soruyu, “Tabiî ki kilolu olmak sağlık bakımından daha riskli, zayıf olmak daha iyidir hocam” şeklinde yanıtlayacağınıza eminim ama bu doğru bir yanıt değil! İsterseniz soruyu birazcık değiştireyim: “Biraz yağlı ama düzenli egzersiz yapan fit/zinde biri olmak mı, yoksa çöp gibi ince ama tembel biri olarak kalmak mı daha avantajlıdır?” İsterseniz önce yazımı okuyun, yanıtınızı daha sonra verin. Ardı ardına yayınlanan araştırmalar gösteriyor ki, “kilo fazlalığı sorunu” hatta “hafif ölçüde obezitesi” olmasına, “beden kitle indeksi” otuzlu rakamları geçmesine rağmen aktif ve hareketli bir hayat sürenler, fazla kilolu olsalar da (eğer düzenli egzersiz yapma alışkanlığına sahipselerse), zayıf ama hareketsizlere kıyasla kronik hastalıklara daha az yakalanıyorlar. Yakalansalar bile bu hastalıklar onlarda daha hafif seyrediyor! Örneğin şeker hastası, kalp damar hastası, hatta böbrek hastası olmalarına rağmen bedenleri biraz fazla yağlı ise daha sağlıklı bir ömür sürme ve daha uzun yaşama şansı (zayıf kişilere oranla) buluyorlar. Beklenenin tam tersi olan bu bilgi “obezite paradoksu” olarak adlandırılıyor ve tıp camiasında bile hayretle karşılanıyor. Paradoks durumun sebebi ise henüz bilinmiyor.

Haberin Devamı

ŞAŞIRTICI AMA GERÇEK

Obezite paradoksu denilen bu durumun biz doktorlar kadar sizi de çok şaşırttığına eminim ama eldeki verilere bakılırsa durum aynen böyle! Kısa bir süre önce ardı ardına yayınlanan güvenli birkaç araştırma sonucu da bunu teyit etti: Hafif veya orta derecede şişman kişilerde, çok zayıf, yağ oranı çok düşüklere oranla yaşlılıkla ilgili her türlü kronik hastalık (şeker hastalığı, kalp damar hastalığı, böbrek hastalığı) daha az tahribat yapıyor! Eğer ılımlı ölçüde kilo fazlalığı olan biriyseniz (göbekli olmamanız, yani yağları göbek bölgenizde biriktirmemeniz koşuluyla) öyle çok fazla korkmanıza gerek yok! Hele bir de fiziksel olarak aktifseniz içiniz daha da rahat etsin. Biraz yağlı ama fit kişiler (fat and fit) yağ oranı çok düşük ama hareketsiz ve tembel kişilere oranla kronik hastalıklara karşı daha dayanıklılar. Üstelik onlardan daha uzun yaşıyorlar. Tek şart “göbeklenmemek!”. Fazla yağları göbek-karın bölgesinde biriktirmemek.

Haberin Devamı

HAREKETTEKİ BEREKET!

Söz konusu karmaşıklık üzerine çalışan ünlü bilim adamlarından biri (New Orleans Üniversitesinden Dr. Lavie) şöyle diyor: “Formu korumak tabiî ki akılcı, doğru ve yerinde bir davranıştır. Beden kilosunu optimumda tutmak da tabiî ki daha mantıklıdır. Ama ikisinden birinin dizginleri elinizden kaçacaksa, yağsız ve tembel biri olmaktan ziyade, biraz yağlı ama zinde ve formda biri kalmayı tercih etmeliyiz. Çünkü zinde ve formda olmak daha az yağlı olmaya oranla sağlığımızı daha çok koruyor gibi görünüyor.” Avusturalya’da Sydney Üniversitesi’nde yapılan yeni bir çalışmada da anlaşıldı ki “düzenli egzersiz yapmak –özellikle her gün düzenli olarak yürümek- kilo kaybı sağlamasa bile ciddi metabolik avantajlar getiriyor, mesela karaciğerdeki yağ oranını azaltıp vücut direncini yükseltiyor.”

Haberin Devamı

Neden yürümeliyiz

SADECE kilo problemiyle mücadelede değil, daha güçlü, kuvvetli, sağlam bir beden ve ruha sahip olmak için de düzenli olarak yürümemiz lazım. Yüzmek, koşmak, ağırlık kaldırmak, hoplamak, zıplamak, kısacası her türlü aktivite yararlı ve mantıklı ama hiçbirisi bize yürümek kadar faydalı değil. İsterseniz biraz daha ileri gideyim: Bana göre hiçbir fiziksel aktivite yürümenin yerini tutamaz, hiçbir egzersiz tipi bedene ve ruha düzenli yürümek kadar katkı sağlayamaz! Böyle düşünmemin birinci nedeni beden yapılanmamızın yürümek üzerine planlanmış olduğuna inanmamdır. Bana göre insan vücudu hareket biçimi olarak yürümek üzerine yaratılmıştır.

Haberin Devamı

Günde 5 kilometre

Esas olarak “yürüyecek” ve gerektiğinde -yani zaman zaman da- kısa sürelerle “koşacak” yani “kaçacak ya da kovalayacak” bir fizyolojik ve kimyasal yapıya sahibiz. Yürümek deyince aklınıza illa da kilometrelerce mesafe kat etmek gelmesin. Bana göre günde ortalama beş kilometre yürümek her yaşta, her cinste, herkes için mükemmel sonuçlar verir. Eğer sadece yürümekle
yetinmez biraz ağırlık çalışması, zaman zaman farklı sporlar –örneğin tenis, golf, voleybol, bisiklet, yüzme- yapabilirseniz
çok daha iyi olur. Unutmayın: Yürümek ve gerektiğinde kısa süreli hızlı koşular yapmak ise bizim için en faydalı aerobik egzersiz tipidir.

Aktif olun yeter ama iki şartla

Haberin Devamı

FİZİKSEL olarak aktif olabilir, kaslarınızı yeteri kadar kullanıp bedeninizi kalori yakan bir makine haline getirebilirseniz. Mesela her gün düzenli yürüyebilirseniz “Birkaç kilo yağ fazlalığım var” diye üzülmeyin, 3-5 kiloluk fazla yağı kafanıza takıp dert etmeyin. Ama iki şartım var. Bir: Tembellik etmek yok! İki: Yağları göbeğinizde biriktirmek, yani göbek büyütmek yasak! Her gün değilse de en az hafta da dört gün tempolu olarak ortalama 40-45 dk yürüyebilirseniz biraz yağlı olmanız sizin için bir avantaj haline bile gelebilir. Yeter ki yağları göbek bölgenizde biriktirmeyin ve yeter ki aktif-hareketli bir hayat sürün. Çünkü düzenli fiziksel aktivite yapmak, özellikle de yürümek, vücudunuzu en az balık, ceviz, nar ya da yaban mersini kadar güçlendiriyor.

Sağlıklı okullar için harekete geçin

BAŞLIK bana ait değil. Çeviri editörlüğünü Prof. Dr. Erkan Topuz hocanın yaptığı “Kanser” isimli kitaptan aldım (Kanser/Salgını Önlemek İçin 101 Çözüm Önerisi/Alfa Yayınları).
Biliyorsunuz yeni bir yönetmelikle çocuklarınız daha erken yaşlarda okullu oldular. Bu okulda geçirdikleri sürenin daha da uzaması anlamına geliyor. Dolayısıyla okulda ne yiyip içtikleri, ne ölçüde fiziksel egzersiz yaptıkları, nasıl bir ruhsal eğitim ve bedensel korumaya tabi tutuldukları ne okuyup yazdıkları kadar önemli hale geldi. Yukarıda bahsettiğim kitabın bir bölümünde, işte tam da bu konuya temas edilip şu noktaların altı çiziliyor:

BUNLARA DİKKAT!

-Çocuklarınızın daha az egzoz dumanına maruz kalmasına –okul servisleri, okul çevresindeki trafik yoğunluğu- özen gösterin.
-Kullandıkları her türlü araç gerecin temiz olduğundan ve toksik madde içermediğinden emin olun.
-Okullarda iç ve dış mekanlarda kimyasal maddeler kullanılıp kullanılmadığını izleyin.
-Radon gazı ve asbeste maruziyet konularını araştırın.
-Okuldaki iç mekanlarda hava kalitesini ve hava temizliğini arttıracak çabalar gösterin.
-Halılarda, boyalarda, duvar ve zeminlerde, sınıflar ve spor salonlarında kimyasal ilaçlamalara karşı önlem isteyin.
-Okul çevrelerindeki baz istasyonu varlığını denetleyin, varsa önlem alınmasını talep edin.
-Hava kirliliği ve toz fazlalığıyla mücadele edin.
-Çöpler ve diğer toksik atıkların usulüne uygun toplanıp saklandığından emin olun.
-Okul yemek mönülerini, yemeklerin pişirilme şartlarını, okul kantinlerini ve okulda yiyecek içecek satan büfeleri denetleyin.
-Okul aile birliklerinin daha iyi çalışmalarına yardımcı olun.
-Okul tuvaletlerinin, lavaboların ve kullanılan temizlik ürünlerinin –sabunların- varlığını ve kalitesini takip edin.


 

Yazarın Tüm Yazıları