Seks, 24 saat parti ve sosyal sorumluluk

Cannes Film Festivali notlarına pazartesi günü Fatih Akın’ın “Cennetteki Çöplük” belgeselinin galasından tüm detayları aktararak başlamıştım.

Haberin Devamı

Şimdi Cannes’ın film festivali zamanı büründüğü bir diğer yüzüne geçiyorum, buyrunuz...

NIKKI BEACH’TE IBIZA USULÜ

Cannes Film Festivali demek aynı zamanda sabah akşam partilemek demek... Kah filmler için düzenlenen partilerde kah irili ufaklı sürüyle sponsorun çeşitli mekanlarda yaptığı şaşaalı partilerde. Ya da her akşamüstü sahildeki Nikki Beach’te, bir film ya da sponsor payı olmaksızın gayet Ibiza usulü eğlenmek de mümkün.
Nikki Beach’te eğlence akşamüstü beş civarı başlıyor ve dokuz gibi sona eriyor. Biraz eski Bodrum Havana kafası yani. Ona da benziyor.
Tek fark, şampanyayı sadece içmeyip adeta yıkanan kop kop kalabalık arasında fiyakalı bir ünlü görmenin mümkün olabilmesi.
Bakınız, ben gittiğimde onlardan biri, yani Criminal Minds dizisinde oynayan Shemar Moore oradaydı.
Sırtındaki dövmelerini elaleme teşhir etmekle meşguldü:
Carpe Diem ve Freedom.
Bu arada Nikki Beach’in ilk başta Türk olduğundan şüphelendiğim ama sonradan İtalyan olduğu ortaya çıkan ilginç bir garsonu var.
İlginçliği şundan dolayı: “Ben Konyasporluyum” diyor adam. Sonra Trabzonspor’dan filan bahsediyor!

Haberin Devamı

BİN EURO’YA SENİNİM!

Cannes Film festivali demek aynı zamanda ünlüler eşliğinde bir tatlı parti atmosferi yaşamak için Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden gelen zenginler demek...
Ve bu zenginleri avlamaya çalışan genç, güzel, bir modelden farksız fahişeler.
Öyle ki bir anda locanızda bitiyorlar. Sohbet etmeye başlayıp açtırdığınız şişeye kadeh ortağı oluyorlar kısa sürede.
Haliyle, “Vay be! Bu güzel kadın benimle sohbet ediyor” diye içten içe mutlu olmaya başlıyorsun.
Ama çok geçmeden o güzel kadın fiyatını söylüyor: “Bin Euro’ya seninim.”

REDDETME, GEL SEN DE İÇ!

Cannes Film Festivali demek aynı zamanda sosyal sorumluluk projelerinin sürekli karşınıza çıkması demek...
AIDS için yaptığı etkin kampanyalarla tanınan RED Vakfı’nın dünyanın en kaliteli ve meşhur votkalarından Belvedere’le ortaklaşa yaptığı proje de onlardan biriydi.
Tüm satış geliri RED’e gitmek üzere iki yıldır Belvedere Red adlı votka piyasaya çıkartılıyor.
Ve her yıl seksenlerden bir ünlü isim sözcü seçilerek bu işbirliği Cannes’ın festival ortamında taçlandırılıyor.
Geçen yıl Duran Duran bu işbirliğinin temsilcisi olmuş.
Bu yıl ise Cyndi Lauper... Malum, Cyndi Lauper son yıllarda pop okyanusunda değil, kuşağının aksine (bakınız, fit kraliçe Madonna) blues nehirlerinde yüzmeyi tercih ediyor (bakınız, son albümü Memphis Blues).
Bundan da gayet memnun, bir hırs küpü hali yok kendisinin.
Sesi de hâlâ taş gibi. Yüzündeki üç-beş kırışıklığa ise hiç dokundurtmamış.
Belvedere Red’in Cannes’ın en eski kulüplerinden VIP Room’daki gecesinde sahne aldığında Cyndi, tüm bu incelemeleri yakından gerçekleştirme imkanı bulduk nitekim.
Kiminle? Özgü Namal, sevgilisi Başar Savur, ünlü yapımcı Erol Avcı ve Ayşe Barım ile beraber...
Ve Cyndi “Time After Time”ı şakımaya başladığında bu sportif bünye kaç votka shot yaptı artık ne siz sorun ne de ben çıtlatayım...
Unutmadan, Belvedere Red sonbaharda bizim topraklarda piyasaya çıkıyor.
Belki İstanbul’da da bir parti yaparlar, tüm geliri yine RED’e gitmek üzere.

FİNAL: GOTHA!

Haberin Devamı

Ve son olarak: Cannes Film Festivali demek aynı zamanda Gotha’da sabahlamak demek! Gotha son zamanlarda gördüğüm en iyi kulüplerden biriydi.
Çünkü nefis bir ışık sistemi var. DJ’in müziğine göre şekillenen ve insanı bu sayede şahane gaza getiren...
Ayrıca kulüp iyi isimleri ağırlıyor. Ben gittiğimde Busta Rhymes vardı.
Bu hafta sonu ise David Guetta konuk DJ.

Yazarın Tüm Yazıları