CHP tatiliyle AK Parti tatili arasındaki fark

SORUYORLAR ya; AK Parti nasıl yüzde 50’ye ulaştı?

Ve CHP neden yüzde 26’da kaldı?

Haberin Devamı

Sorunun tek cevabı olmasa da kuvvetli bir ipucu var...

Anlamak için iki ayrı sahneyi getiriyorum.

İlk sahne şu:

Tayyip Erdoğan milletvekillerine konuşuyor:

“Özellikle tatili ziyadesiyle hak ettiniz. Ama bu tatilin uzun süre olmaması gerekir. Hemen şöyle kısa bir tatil döneminden sonra, arkadaşlarımın seçim bölgelerinde vatandaşla kucaklaşmasını, kaynaşmasını ve hemşerilerinin sorunları ile hemhal olmasını özellikle rica ediyorum. Önümüz ramazan. 1 Ağustos itibariyle şehirlerin yoksul mahallelerini, yoksul hanelerini özellikle ziyaret etmenizi, ocağı tütmeyen evleri bulup onlarla yakından ilgilenmenizi sizlerden bekliyorum. İftarda onlarla birlikte kaşık sallayın. Ama birilerinin yaptığı gibi sanal olmasın, doğal olsun. Teşkilatımızla el ele, program dairesinde 81 vilayete dağılıp inşallah gönüller kazanmaya devam edeceğiz...”

Şimdi de diğer sahne:

Haberin Devamı

Kürsüde CHP lideri Kılıçdaroğlu... Partisinin il başkanları ve milletvekillerine diyor ki:

“Yüzde 26’lık oy oranı elbette beklediğimiz gibi değil. Bu sonucun gerekçesini halka yüklemek gibi bir kolaycılığa asla kapılmayacağız. Elbette yoruldunuz. 1 Eylül’e kadar tatil yapabilirsiniz. 1 Eylül’den itibaren yeni bir süreç başlayacaktır. Bu sırada ramazan ayında bulunduğunuz illerde, beldelerde iftar sofralarında olun. 1 Eylül’den sonra her ile geleceğim.”

Dün bir CHP yöneticisine sordum:

- Bu iki tatil anlayışı üzerine ne düşünüyorsunuz?

- Kemal Bey, bize bir görev vermedi. 1 Eylül’e kadar tatil. Ancak tabii ramazanda iftarlar olacak. Oralara katılmamızı istedi.

- Ama bir teşkilat programı yok anladığım kadarıyla?

- Hayır bir görev verilmedi... Yani Ankara’ya dönüşe kadar bir çalışma istenmedi.

ANLADIK MI?

Bu iki konuşma arasındaki tatil farkı için ne diyebiliriz?

Bir zihniyet farkıdır.

Halk partisi olmakla, halkın partisi olmak arasındaki farktır.

Bir başka soruya gelince;

- Siyasetçinin iftar sofrasında olması, dinin siyasete alet edilmesi midir?

Elbette hayır. Bana göre iftar sofrasında olmak, paylaşmaktır. Anlamaktır. Acıyı, tasayı, zorluğu, yokluğu bu dünyada hissetmektir.

Haberin Devamı

Adının başına “sosyal demokrat”, “sosyalist”, “halkçı” gibi kavramları koymaya çalışan CHP yönetimi, acaba bu “tatil farkı”nı görüp, yüzde 50 ile yüzde 26 arasındaki farkı da yorumlayabilir mi?

İKİNCİ YAZI:

En ağır sorular

ACI haberi aldığım andan itibaren ucu matkaptan yapılmış bir soru işareti işlemeye başladı.

Elbette bir takvimi var bu soruların. Bir menzili var.

Sırasıyla gidersem:

1) Daha kısa süre önce Hasan Cemal, Kandil’de, Karayılan’la yaptığı söyleşiden “silahsız çözüm işaretleri” vermişti. Peki ne oldu bu arada? Kandil’den barış mesajı gelirken pusunun düğmesine kim bastı?

2) Abdullah Öcalan, birkaç gün önce “barış konseyi” kurulduğunu açıkladı. Devletle görüştüğünü ve bu konseyin kurulacağını söyledi. 30 yıllık terör tarihinin en önemli barış kapısıydı bu. Peki o anahtarı kilitte kim kırdı? Ne oldu? Devlet böyle bir görüşmeyi yalanlanmadığına göre doğru kabul ediyoruz. O zaman arada ne döndü?

Haberin Devamı

3) Eğer Öcalan yemin krizinin bitirilmesini istediyse. Barış konseyi kurulacağını açıkladıysa, Kandil’den barış mesajları verildiyse, aynı gün askerlerimizi kim kaçırdı? Sokak ortasında iki askerimizi kim kurşunladı? 13 canı kim aldı? Siirt’te polisimizi kim şehit etti?

4) BDP yemin için Meclis’e doğru hareketlenirken, Demokratik Toplum Kongresi, bir kasaba müsameresi halinde apar topar neden “demokratik özerklik ilanı” yaptı?

5) DTK’nın bu apar topar ilanı, BDP’nin Meclis’teki inisiyatifini yok etmedi mi?

6) DTK bu kararı Öcalan’a rağmen mi aldı?

7) Öcalan bu kararı onaylamıyorsa ne yapacak?

8) Kürt hareketi, İmralı, Diyarbakır ve BDP olmak üzere ayrışıyor mu?

Haberin Devamı

9) 13 askerimizi şehit eden, iki askerimizi kaçıran, İki askerimizi sokak ortasında kurşunlayan, bir polisimizi şehit eden bu gözü dönmüş katillere kim emir verdi?

PARANOYANIN ÖTEKİ KIYISI

Şimdi soruların öteki kıyısına geçiyorum. İşte öteki soru:

1) Yoksa devletle görüşmeler sürerken, “Tamam bir noktaya geliyoruz, siz kırsaldan bastırın, silahı, kanı hatırlatın da pazarlık gücümüz artsın” diye düşünen habis bir kafa mı var?

Bu soruları çoğaltabilirim. Ama cevaplar olmadıkça, soruların üzerimizdeki ağırlığı her geçen gün artıyor.

İşte bu yüzden bize taziye mesajları ve romantik açıklamalar değil, belgeli cevaplar lazım.

ÜÇÜNCÜ YAZI:

BDP’ye bir çift lafım var

Haberin Devamı

EY! Her fırsatta, “sivilleşmeden, demokrasiden” söz eden BDP!

Sivil ve mazlum rolü artık tutmuyor. Çünkü artık sizin için de sorular var...

Mesela;

- Nerede sizin o sivil cesaretiniz. Devletin militer yapısını sürekli eleştiriyorsunuz da, siz neden PKK’yı sivil alana davet edip bu kanlı terörü sorgulamıyorsunuz?

- Neden barışa sıkılan bu kurşunun peşine düşmüyorsunuz?

- Neden o sivilleşme sorgusunu PKK’nın bu alçakça baskınına yöneltemiyorsunuz?

Bunu yapmadığınız sürece inandırıcılığınız olmayacak.

Bunu yapmadığınız sürece sizi sivil demokratik bir hareket olarak görmek mümkün olmayacak.

Bunu yapmadığınız sürece siz, PKK’nın korkusuyla sahnede tutulan ve silahın karşısında korkak bir “siyaset kuklası” olmaktan öteye gidemeyeceksiniz?

Yazarın Tüm Yazıları