Başbakan dağılırken

İRAN politikasında yalnız kaldı, moral bozuk.

Haberin Devamı

Filistin politikasında yalnız kaldı, moral bozuk.
Batı dünyası ile arası açıldı, moral bozuk.
Açılımda işler sarpa sardı, moral bozuk.
Baykal gitti / Kılıçdaroğlu geldi, moral bozuk. Artan şiddet toplumsal öfkeyi artırdı, moral bozuk.
Sonuç:
Tam bir bozgun havası...

*     *     *

İran politikasında zafer çığlığı atıyordu, şimdi ses yok.
İsrail’in peşini bırakmayacaktı, şimdi ses yok.
Dünyaya nizamat veriyordu, şimdi ses yok. Bir tek “terör” konusunda ses veriyor ama keşke ses vermese...
Çünkü...
Bu konuda ses verdikçe sadece ne denli dağıldığı ortaya çıkıyor.

*     *     *

Mesela...
Ucuz polemik yaparak MHP’ye “Apo’yu niye asmadınız?” diye soruyor.
Mesela...
Şehit ailelerinin dramını yansıtan medyaya, “Terör örgütünün propagandasını yapıyorlar” şeklinde ağır mı ağır saldırılarda bulunuyor.
Mesela...
“Sizin döneminizdeki şehit sayısı / Bizim dönemimizdeki şehit sayısı” şeklinde açıklamalar yaparak kendisine akan kandan istatistiki haklılık payları çıkarmaya çalışıyor.
Mesela...
“Açılıma devam edeceğiz” diyor ama nasıl devam edeceklerine dair tek bir harf bile söyleyemiyor.
Mesela...
Bir yandan “Türkiye ne zaman güçleniyorsa terör artar” diyor, bir yandan da muhalefete “Sizin döneminizde terör daha çok artmıştı” diyebiliyor.
Mesela...
Gediktepe’de yoğun güvenlik önlemleri altında gerçekleştirdiği birkaç saatlik ziyareti bile bir üstünlük aracı olarak kullanabiliyor.
Mesela...
“Terör” gibi bir konuda bile ortak mutabakat zemini yaratmak için adımlar atmak yerine posta koymayı tercih ediyor.
Mesela...
“Ben çok farklı bir çizgi izliyorum” havası estirirken, kritik bir zamanda şahinleşerek, birdenbire Mesut Yılmaz’laşabiliyor ya da Tansu Çiller’leşebiliyor.
Bütün bunlar bir dağılmanın güçlü işaretleridir.

*     *     *

Peki memnun muyum bu durumdan?
Bazıları gibi “Oh... Oh... Dönemi sona eriyor...” diye bayram mı yapıyorum?
Tabii ki hayır...
Çünkü...
Mesele “Tayyip Erdoğan’ın kalması ya da gitmesi” meselesi olmaktan çoktan çıktı.
Memleket elden gidiyor, Tayyip Erdoğan gitse ne olacak, kalsa ne olacak?

Helal olsun Sarıgül

BU memlekette...
“Vazgeçmek” yerine “bölerek var olmak” hep tercih edilir.
Her zaman “geri çekilmek” değil, “çıkış yapmak” bir mana ifade eder...
“Yüzde bir” lik bir potansiyele bile sıkı sıkıya yapışılır.
“Benim olsun küçük olsun” anlayışı, en derinlere kök salmıştır.
“Özveri”, hep karşıdakinden beklenir...
İşte böyle bir memlekette...
Onca hazırlığa ve hatırı sayılır potansiyele karşın...
Parti kurmaktan vazgeçmek her babayiğidin alacağı karar değildir.
Bu yüzden helal olsun Mustafa Sarıgül’e diyorum.
Sadece bu yüzden mi?
Hesapsız, kitapsız, pazarlıksız vazgeçmesi nedeniyle de helal olsun diyorum.
En büyük rakibinin estirdiği rüzgarı açıkça kabul etmesi nedeniyle de “helal olsun” diyorum.
“Korktu, kaçtı, pıstı” türünden yandaş tezviratından zerre kadar çekinmemesi nedeniyle de “helal olsun” diyorum.
Terörün alıp başını gittiği, akan kanın herkesi umutsuz kıldığı, yalpalamaların ayyuka çıktığı bir dönemde umutsuzluğa değil, umuda kapı araladığı için “helal olsun” diyorum.
Bir karşılık beklemediği için “helal olsun” diyorum.
Şimdi pek farkında değiliz ama tarih bu fedakarlığı yazacak.

Yağmurun tadının çıkarılacağı 5 yer

* PİYER LOTİ: Hafif ıslanarak tepeden bakış imkanı... Yeni hali de pek güzel... Türk kahvesini standartların üstünde yapıyor oluşları da cabası.

* SORTIE: Durun, hemen küçümseyip dudak kıvırmayın. İkindi vakti, henüz küçümsenen eğlence başlamamışken üstü kapalı bir alanına geçip Boğaz’da yağmurun keyfini çıkarabileceğiniz en iyi yerdir burası.

* ARMADA OTELİ: Çatısına çık... Minarelerin tam ortasından manzaraya bak... Yüzyıllar öncesinde yağan yağmurda ortaya hangi manzara çıkıyor ise, gördüğün odur.

*CIRCUS: Bahçesinde cicili bicili aksesuarların arasında otur... Ve tam karşında sırılsıklam olmuş ağaç dallarının arasından Boğaz’a bak.

* SUNSET: Özellikle camekanlı bölmede hem zerre kadar ıslanmadan, hem de tam yağmurun ortasındaymış duygusunu yaşayarak keyif sür.

Küçük notlar

* Siper fotoğrafında Başbakan ile Genelkurmay Başkanı’nın yanında Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni Enis Berberoğlu’nun fotoğrafını görünce benim de ilk tepkim, “İşte Hürriyet’in gücü...” şeklinde oldu. Sonra işin hikayesini öğrenince bu sefer, “İşte Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni’nin müthiş habercilik sezgisi” diye değiştirdim... Gerçi gurur verici olması açısından ikisi arasında bir fark yoktu ama olsun...

* Başbakan ve Genelkurmay Başkanı siperde çömelmiş, oysa ayakta durmalıymışlar... Ben hayatımda bu kadar saçma bir tez duymadım.

* “Delikanlı” kelimesini kullandığım için bazı kadın okurlarım beni “cinsiyetçilik” yapmakla suçlamışlar. Oysa ben delikanlı erkeklerden çok delikanlı kadınlar tanıdım.

* Ben “Ölünün arkasından iyi konuşulmalı” tezini savunanlardandım. Ama Vivet Kanetti, Twitter’da bu konuda ortaya attığı farklı görüşle kafamı karıştırdı... Konu üzerine düşünmeye devam ediyorum.

* Farkında mısınız? Cüneyt Özdemir’in CNN Türk’teki “5 N 1 K” programı, giderek daha da tiryakilik yaratıyor. Sanırım işin sırrı şurada: Cesur, açık fikirli, sahici ve hayatın her detayına hakim olma çabası içinde olmak.

Yazarın Tüm Yazıları