Saf bir vatandaşın hezeyanı

BEN diplomat değilim.

Haberin Devamı

Siyasetçi de değilim.

Siyasetçi olmadığım gibi, siyasetten de hoşlanmayan biriyim.


Oy derdim, telaşım yok.


Dolayısıyla uluslararası ilişkilere bakarken, sadece ve sadece “kendim” gibi bakıyorum.


Olayları kendi zaviyemden görüyorum.


Şimdi yazacaklarım, tamamen kendi hissiyatım.


Kimseyi bağlamaz, aksini düşünenleri de eleştirmem.


Kendi düşüncelerimi alt alta yazıyorum.


Yazdıklarımın ne siyaset bilimi, ne diplomasinin kurtlukları, ne de stratejik derinliklerle ilgisi var.


Komplo teorilerine hiç itibar etmediğimi de yüzlerce defa yazdım.


İsterseniz, “Saftorik bir Türk’ün hezeyanları” da diyebilirsiniz.


Yani bunların, herhangi bir Türk’ün şahsi kanaatleri olmaktan başka hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur.

 

* * *

Haberin Devamı


Günlerdir, “Anadolu Kartalı” tatbikatı ile ilgili haberleri izliyorum.


Dünden itibaren de “Ayrılık” dizisinin yarattığı krize bakıyorum.


Gözlemlerim şöyle.


Başbakan Erdoğan, “Türk halkının sesine kulak verdik” diyor. Ben Türk basınında, marjinal bir gazete dışında, bu konuda çok büyük bir tepkinin oluştuğunu gözlemlemedim. Tahmin ediyorum AK Parti bu tepkileri başka kanallardan aldı.


İyi bir televizyon seyircisiyim, ama “Ayrılık” dizisi bugüne kadar hiç dikkatimi çekmedi.


Kriz patlayınca reytinglerine baktık. Yüzde 0.8 reyting yapmış.


Yani ilk 100’e zar zor girmiş bir dizi. İsrail mesele yapmasaydı, kimse fark etmeden geçip gidecekti.


Dizinin o bölümünü seyrettim. Bana göre çok şematik, ağır propaganda kokan, hamasi bir film. Ancak çok meraklısını etkileyebilir.


Böyle bir film, herhangi bir özel kanalda yayınlansa kimsenin diyeceği olamaz.


Ama, bunun devlet kanalında yayınlanmasını doğru bulmuyorum.


Devletlerin, hele hele kendi iç meseleleri dünyada tartışılan devletlerin böyle işlere girmesini akıllıca bulmam.


Hele hele başından “Geceyarısı Ekspresi” geçmiş devletlerin yoğurdu üfleyerek yemesinde yarar olduğunu düşünüyorum.


Türk devletine yakışan tavrın, tepkisini, böyle propaganda kokan vuruşlar yerine, diplomasiye ve eski dostluklara yakışır şekilde, açık ve adil yollardan göstermesidir.

 

* * *

Haberin Devamı


Suriye ile ilişkilerin düzelmesi, çok yakın işbirliğine dönüşmesini destekliyorum.


İran’la ilişkilerin düzeltilmesini de vatandaş olarak çok samimi duygularla destekliyorum.


Ama şu soruyu da sormadan edemiyorum:


Bu ülkelerle dost olmak için, ille de İsrail’e düşman olmak gerekir mi? Gerektiğini düşünmüyorum. Hatta bunun Türkiye’nin lehine olmadığına da inanıyorum.


“İsrail’e tepki gösteren ülke olmak”
ile, “Ona karşı cephe ülkesi olmak” arasında çok büyük farklar bulunduğunu düşünüyorum.


Tabii aklıma şu soru da geliyor: Daha iki-üç hafta önce New York’a iner inmez ilk görüşmesini Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Yahudi lobisinin önde gelen kişileri ile yapan Erdoğan, dönüşte neden böyle bir “ikinci one minute” olayını başlattı?

 

* * *

Haberin Devamı


Bunun altında “Türk halkının vicdanından gelen sesi” siyasal desteğe tahvil etmek arzusu mu vardır? Buna “Evet” cevabı vermek içimden gelmiyor. Dış politikanın oy hesabıyla kullanılması bugüne kadar hiçbir siyasetçiye kalıcı yarar sağlamamıştır.


O nedenle, başka bir gerekçeyi hayal etmek istiyorum. Bu tutumu izah etmek için hayatımda ilk defa “Pozitif bir komplo teorisi” geliştiriyorum.


Acaba, Suriye ile ilişkileri, neredeyse entegrasyon düzeyine çıkarmaya çalışan Erdoğan, ilerde Şam üzerindeki bu nüfuzunu, Filistin-İsrail sorununun çözümünde çok güçlü bir araç haline çevirmeyi mi planlıyor?


Çok mu safça buluyorsunuz.


Zaten yazımın başlığı “Saf bir vatandaşın hezeyanları” değil miydi?

Haberin Devamı


Ona “Umudunu kaybetmemiş bir vatandaşın iyimserliği” de diyebilirsiniz.


Çünkü içimdeki ses, “İnşallah böyledir” diyor. 

Yazarın Tüm Yazıları