Bu çığlığı duyan var mı?

İŞSİZLİK Türkiye’yi bir ortaçağ vebası gibi kuşatıyor. Son iki ayda işsiz kalan sayısı 248 bin. Siz bunu beşle çarpın. Aileler var... Çocuklar... Resmi işsiz sayısı 3 milyona ulaşabilir...

Haberin Devamı

/images/100/0x0/55eaae48f018fbb8f88fe945Yalnızca ocak-kasım döneminde 35 bin ticari unvanlı işyeri kapandı.
Otomotivde çok büyük markalar üretime ara veriyor.
Tekstil yine öyle.
Kapanan elektronik fabrikaları var.
Türkiye’nin her yerinden bu haberler geliyor.
İşten çıkartılanlar toplantılar yapıyor.
Öfke ve çaresizlik giderek artıyor...
Ama ne yazık ki; Gazze mitingleri için şehir trafiğini kesen, miting alanları açan valiler, mitinglere otobüs kaldıran belediyeler, sesini duyurmak için toplanan işsizlere jop gösteriyor...
Ben her gün telefonlar alıyorum...
Çığlıklar duyuyorum...
"Utancımdan eve gidemiyorum Fatih Bey" diyenlerin sesleri "patlamaya hazır volkanlar" gibi içimde düğümleniyor.
Kimsenin sesi çıkmıyor.
Kimsenin sesi çıkmıyor...
Kimsenin sesi çıkmıyor...

Haberin Devamı

İKİNCİ YAZI

İnsanlığın sürüldüğü topraklar 

ÖNCE inanamadım... Büyüttüm fotoğrafı, bir daha baktım...Birkaç kilometre ötede, Gazze şehri bir ölüm tarlası haline gelmiş. Yanıyor... Şehrin üzerini bir ölüm bulutu kaplıyor... Belki çığlıklar bile duyuluyor. Ama bakın /images/100/0x0/55eaae48f018fbb8f88fe947fotoğrafa... İsrail çiftçisi hiçbir şey yokmuş gibi tarlasını sürüyor. Kafasını o tarafa bile çevirmiyor. Birkaç kilometre uzakta ne hayatlar sönüyor. Burada çiftçi tarlasını sürüyor.

Savaş böyle bir şey işte... İnsanları bu hale getiriyor. Yıllardır her gece füze alarmıyla sığınıklara kaçan İsrail çocukları... Yıllardır kan ve ateşe bulanmış acılı Filistin bebeleri... Bu hale getiriyor insanı...

Bombalar sağırlaştırıyor... Çığlıklar yürekleri bir nasır gibi kaplıyor... İşte birkaç kilometre ötede ölüm, çocuk ruhlarını çelik tırpan gibi sürüyor... Ve hemen yanı başında İsrail çiftçisi, kafasını bile çevirmeden tarlasını sürüyor... Pervasızlık, vurdumduymazlık, kabullenmişlik... Sıradan bir gün sanki. Sıradan bombalar, ölümler, kan ve gözyaşı...

Burasıdır işte...

Savaşın ve vahşetin insanlığı sürdüğü yer tam burasıdır.

Haberin Devamı

ÜÇÜNCÜ YAZI

Türkiye’yi kim kandırdı?

DIŞİŞLERİ Bakanlığı’nın giderek "içine kapanan koridorları"nda kritik bir soru dolaşıyor... Soru şu:

- Dışişleri Bakanlığı İsrail’in Gazze’ye yapacağı saldırıyı neden önceden öğrenemedi? Eğer öğrenmiş olsaydı, İsrail Başbakanı Olmert’e Ankara’da nasıl davranırdı?

Bu soru hükümet için gerçek bir test sorusudur... Türkiye’yi Ortadoğu’da "çözüm merkezi" yapma projesi için bir test sorusudur... Eğer gerçekten de Dışişleri Bakanlığı’nda böyle bir öngörü olsaydı Türkiye, en azından "saf ya da hiçbir şeyden habersiz bir ülke" durumuna düşmezdi. Sonuç olarak bu savaş şunu göstermiştir:

- Dış politikasındaki bütün stratejiyi, "Eğer burada bir şey yapacaksanız benimle yapın. Buraların büyük abisi benim" temeline dayandıran hükümet dünyanın gözü önünde aldatılmıştır.

ROKETİ ATAN DA

Üstelik iki taraflı kandırılmıştır. Yalnız İsrail değil, 200 roketi İsrail’e fırlatan Hamas da kandırmıştır...

"Barış görüşmeleri" sürerken onlar savaş planları yapmıştır. Ve bu hazırlıktan habersiz Türkiye, dünyaya, "Merak etmeyin çözüyoruz" diye mesajlar vermiştir... İşte, yüzlerce yıldır Ortadoğu’ya hakim olan "güven çukuru" budur...

Hamas, "tamam" diyerek yüzüne gülmüş, ardından roketleri İsrail’e sallamıştır... İsrail, başbakan düzeyinde Ankara’ya gelmiş, "Ortadoğu barışı" için el sıkışmış, pozlar verilmiş, ardından da inanılmaz bir güçle Gazze’ye saldırmıştır... İran, "Ben demedim mi? Bu Siyonistlerle barış olmaz" diye her yerde radikalizmin çığlıklarını atmaktadır.

Peki bu durumda bir Türkiye ne yapacaktır?

İMZALAR KURUMADAN

Gözyaşları, mitingler, ağır demeçler, İsrail’in protesto edilmesi neye yarayacaktır? 18 Aralık’ta atılan Türkiye-İsrail savunma ihalesinin imzaları daha kurumamıştır. İnsansız uçak daha 1 ay önce İsrail’de törenle teslim alınmıştır... Tanklarımız İsrail tarafından modernize edilmektedir. Ticaret hacmi müthiştir... Peki şimdi Türkiye ne yapacaktır? Bunlardan vaz mı geçecektir? Nota mı verecektir? İsrail’le ilişkileri mi kesecektir?.. Bunlar çözüm müdür? Türkiye’nin yararına mıdır?

Elbette hayır.

Ben inanıyorum ki, bu durumdan mutlak bir çıkış vardır. Ama bunun için önce Ali Babacan Dışişleri Bakanlığı’nın tecrübeli diplomatlarını dinlemelidir... Düşünün ki, bölgede görev yapan 20’ye yakın büyükelçimiz daha Ankara’ya çağrılıp fikri bile alınmamıştır...

AĞLAMAKTAN İYİDİR

En azından kapsamlı bir değerlendirme toplantısı yapılmamıştır... Oysa bu toplantılar, öfkeli halkın önünde nefret dolu konuşmalar yapmaktan, pankart açmaktan, ağlamaktan, televizyonlara demeç verip İsrail’i protesto etmekten çok daha etkili olabilir.

Çünkü diplomasi duygusallıkla değil, mantıkla yürütülür.

DÖRDÜNCÜ YAZI

İsrail ne diyor

ANKARA ’ya gelen kritik görevdeki bir İsrail yetkilisi aynen şöyle diyor:

- Bizi de anlamaya çalışın. Siz her gün roket alarmıyla sığınaklara koşan çocukların, annelerin ne yaşadığını düşünün. İsrail’in güneyinde yaşayan yüz binlerce insan paranoyak oldu. Hamas’ın her gün attığı rastgele roketler insanda nasıl bir psikoloji yaratıyor? İşte sonunda dayanamadık. Yeter artık dedik.

Evet, toz duman arasında İsrail ne diyor diye merak edenler için aktarıyorum...

BEŞİNCİ YAZI/images/100/0x0/55eaae48f018fbb8f88fe949

Seçimin kırılma noktası Ankara


BU yerel seçimlerin "kilit şehri" Ankara’dır... Çünkü CHP için İstanbul’u almak çok zor. AKP de İzmir’i alamaz. Geriye üçüncü büyük şehir kalıyor. Yani başkent. Bu yüzden "kırılma noktası" Ankara’dır. Bu yüzden iki parti de çok ciddi çalışıyor. Önceki gün CHP adayı Murat Karayalçın’la konuştum.

"Bu defa tamam" diyor ve ekliyor:

- Ben yalnızca CHP’nin ve solun adayı olarak değil, merkezde duran herkesin adayı olarak çıkıyorum. Bu nedenle bu defa tamam diyoruz.

Bir de uyarı var:

- Eğer Ankara’yı kaybedersek bunun çok ciddi sonuçları olur...

Bu sonuçların iki kanadı var. Birincisi solda büyük bir tartışma başlayacağı... Yani "yenilen sol"un artık "yenilenme" zamanı gibi... Diğeri de demokrasi için vazgeçilmez olan anamuhalefetin psikolojik olarak çökmesi gibi... Her iki sonuç da ciddi etkiler yaratacaktır...

Bu nedenle "kırılma noktası" Ankara’dır.

ALTINCI YAZI

YSK: 4 bin kayıp seçmeni inceleyin gerekeni yapın


YÜKSEK Seçim Kurulu önceki gün çok önemli bir karar alıyor... Konusu, Ataköy’deki 4 bin kayıp seçmen... Karar ise şöyle:

- İlçe Seçim Kurulu Başkanı yanına gerekli miktarda memur alıp Ataköy’deki seçmen listelerini incelesin. Bunun sonucunda MERNİS (seçmen bilgilerinin kayıtlı olduğu bilgisayar sistemi) hakkında adli ve idari tahkikat başlatılması için gerekli girişimleri yapsın...

Bu karar acaba nasıl bir etki yapar? Eğer MERNİS hakkında bir soruşturma açılırsa, bu tüm seçim bölgelerini kapsar mı? Ve eğer bu ölçüde bir soruşturma olursa, bu durum yerel seçimleri etkileyebilir mi? Bu sorunun kesin bir cevabı yok... Bazı hukukçular, "Eğer bu boyutta bir soruşturma olursa, inceleme tamamlanana kadar seçim yapılmamalıdır" diyor...

- Peki ya inceleme sonucunda başka seçim bölgelerinde de benzeri durumlar doğarsa ne olacak?

Her durumda YSK’nın aldığı "MERNİS’i soruşturma kararı" ciddi bir tartışmayı da beraberinde getiriyor...


Yazarın Tüm Yazıları