O köprüden size bir kahraman bakıyor

YİNE bir fotoğraf düştü önüme...

O köprüden size bir kahraman bakıyor
O köprüden size bir kahraman bakıyor
O köprüden size bir kahraman bakıyor
Issız dağlardan, vahşi coğrafyalardan süzülüp geldi... Ben tutulup kaldım karşısında...

Dokunsam, çıkıp gelecek o fotoğraftan. Umutsuzluğun dağlarını aşıp gelecek...

Füsun Öğretmen...

Her sabah 05.00’te kalkıyor...

Hakkari’nin sarp dağlarına doğru yola çıkıyor...

50 kilometre gidiyor...

Issız yollardan, vahşi kayalardan, asma köprülerden geçiyor...

Uzak köylere, çıplak ayaklı bebelere gidiyor...

Gerisini o anlatıyor:

- Hocam, (bana hocam diyor) gittim önce kadınlara dedim ki; gelin artık hastaneye gittiğinizde Türkçe rehber aramayın Ben öğreteyim size... "Tamam" dediler, "başladık işe. Önce tek gözlü evi temizledik. Duvarları beyaza boyadık. Sonra odunları topladık. Sobasını yaktık. Şimdi 6 çocuğumuz var. Onlara öğretiyorum. Annelerine de."

O anlatırken benim nefesim kesiliyor...

Cıvıl cıvıl bir ses... Terörün belalı dağlarından, bir umut ışığı gibi geliyor.. Bütün mayınlara pusulara karşı hayatın o en masum haliyle cıvıl cıvıl bir ses.

- Peki nasıl karar verdin buna?

- Hocam ben buralarda doğdum. Bitlis Meslek Teknik Okulu’ndan inşaat teknikeri olarak mezun oldum. Ama öğretmenlik istedim. Çünkü seviyorum ben bu insanları...

O konuşurken ben önüme şu notu alıyorum:

- Kim mi kahraman?

İşte...

Tam karşısızda...

Fotoğraftan size bakıyor...

İKİNCİ YAZI/images/100/0x0/55eae04ff018fbb8f89c56e7

Aman alacağınız şey 25 doları geçmesin

ŞİMDİ size dünya ekonomisine yön veren bir karı-kocadan bir Türkiye öyküsü aktaracağım..

Obama ekonomi konusunda sağ tarafına Larry Summers’ı oturttu. Summers’ı Beyaz Saray Ulusal Ekonomi Konseyi Başkanı yaptı... Summers, Clinton döneminin Hazine Bakanı. Ve son olarak Harvard Üniversitesi Rektörü. Summers’ın eşi IMF’de çok önemli bir görev yapıyor. Vergi bölümünde.

Yıl 2001...

Ve Türkiye ile IMF arasındaki görüşmelerde Bayan Summers Türkiye’ye geliyor. O sırada ABD Hazine Bakanı Larry Summers.

Sümer Oral, IMF heyetindeki Summers soyadını görünce, eşinden rica ediyor. Türkan Oral, Bayan Summers’ı yemeğe çıkartıyor. Dost sohbeti, kısa bir turistik gezi. Ve Türkan Oral bir ara şöyle diyor:

- Size ve değerli eşinize Türkiye’den bir hatıra vermek istiyoruz.

Dünya ekonomisine yön veren adamın karısı, aynı zamanda Türkiye’ye kredi veren IMF’nin temsilcisi Bayan Summers, otomatik bir refleks gösteriyor:

- Aman alacağınız şey 25 doları geçmesin. Geçerse götüremem...

Bu öyküyü Sümer Bey’den dinlediğimde, Türkiye’de aylardır süren hediye tartışması geldi aklıma...

Düşünün ki, karı-koca dünya ekonomisine yön veriyorlar. Kimler ne hediyeler vermek isterler.

Peki cevap ne:

- Aman 25 doları geçmesin..

Bu yüzden bizdeki tartışma akla geliyor. Yıllardır yazılıyor:

- Cumhurbaşkanı’na ne hediye edildi.

- Şeyh ne getirdi?

- Suudi Kralı Türk heyetine altın saatler mi verdi?

Bütün bunları ortadan kaldırmak için Cumhurbaşkanı Abdullah Gül hükümetten bir "yasa istese" ne olur? Örneğin o yasa dese ki:

Kamu görevi yapanlar değeri 100 YTL’yi aşan hediyeleri alamaz... Böylece bitsin bu şark hediyesi...

ÜÇÜNCÜ YAZI

Tartışılacak kavram: İSLAMCI BURJUVA

SON dönemde ABD kaynaklı hangi raporun kapağını kaldırsam o kavram vardı:

- Kemalist elit...

İşte Washington’da, CSIS’ın "Türkiye’nin değişen dinamikleri" başlıklı raporu...

- Kemalist elitler...

İşte eski CIA şefi ve Türkiye uzmanı Fuller’ın kitapları. Hep o ifade...

- Kemalist elitler...

Eskiden bu raporlar, AKP’yi "Kemalist elitlere" karşı destekleyen ifadelerle doluydu. Birkaç yıl öncesine kadar benzeri yazılar yazılır, haberler yapılırdı... Bu raporlara göre AKP halkı temsil eder, Kemalist elitler de bir avuç "laik zengin"i.. Burjuvayı simgelerdi... Ama şimdi o raporlar değişmeye başladı. Yeni bir ifade geldi. Yeni bir kavram...

"İslamcı burjuva"...

Artık Mercedes’li türbanlılar, yeni tür "İslamcı zenginler" tarif ediliyor. Para her şeyi değiştiriyor. Bakışlar değişiyor... Bu yüzden diyorum ki;

- Bu kavram çok tartışılır:

İslamcı burjuva...

DÖRDÜNCÜ YAZI

Savaşan kartal mı caz yapan kartal mı

GEÇEN hafta yazmıştım... Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın bir caz orkestrası var. Ve Ankara Caz Derneği’nin konserlerinde çalar. Ancak son olaylar Hava Kuvvetleri Komutanı’nı üzmüş olacak ki, ani bir karar değişikliği yaşandı.

Festivalin açılış konserini yapacak olan "Cazın Kartalları" orkestrası, konseri iptal etti...

Neden?

- Çünkü Aktütün Karakolu baskını nedeniyle Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Aydoğan Babaoğlu’nu ciddi şekilde üzen haberler çıkmıştı.

İddia şuydu:

- Baskını öğrendikten sonra komutan hálá golf oynamaya devam etti...

Komutan için derinden yaralayıcı, kahredici bir durumdu bu... Benzeri bir olay daha yaşanacaktı. Kocatepe Camii’nde bir şehit binbaşının cenazesi varken, "Cazın Kartalları"nın konser verip komutanın da oraya gitmesi tartışma yaratabilirdi. Bu gerekçeyle iptal kararı alındı...

Ben de bu olayı hatırlatıp şunu önerdim:

- Terörle mücadele eden üst düzey yöneticiler ve komutanlar, o kurumları temsil ettikleri için bu tür görüntülerden kaçınsınlar...

Hıncal Uluç benim yanlış düşündüğümü yazmış. Özetle demiş ki:

- Asıl bunu yapmak teröristin amacına hizmettir... Çünkü terörist böyle bir ortamı istemektedir. Komutanlar o konserlere gitmelidir.

Israr ediyorum

Olabilir. Bu da Hıncal Uluç’un görüşüdür... Böyle düşünen çok kişi de vardır.

Ama ben ısrar ediyorum. Üstelik Caz Derneği’nin bir kurucusu olarak ısrar ediyorum.

- Tepedeki komutan bir simgedir. O kuvveti simgeler... Eğer ülkenin ordusu bir yerde savaşıyorsa, şehit veriyorsa, o milletin evlatları hain pusularda can veriyorsa, kan akıyorsa, Anadolu’nun her köyündeki eve "evlat acısı" düşüyorsa, bunu düşünmek lazım...

- Ya o dağlarda savaşan Mehmetçik içinden derse ki, biz bu dağlarda savaşıyoruz, komutan o dağlarda golf oynuyor...

- Ya o dağlarda savaşan genç helikopter pilotu sorarsa; bizim komutan hangi kartala bakıyor. Savaşan kartala mı, caz yapan kartala mı?

İşte teröristin asıl amacı bunu dedirtmektir... Mücadele azmini kırmaktır... Fitne sokmaktır.

Asıl bunun için dikkatli olmak gerekir. Yoksa elbette o orkestra caz yapmaya devam edecek. İsteyenler de gidip dinleyecek. Ama komutanlar bir simgedir.

Ölüm emri vermektedir.

Ve bu yüzden dikkatli olmalıdır...

BEŞİNCİ YAZI/images/100/0x0/55eae04ff018fbb8f89c56e9

Zor karar

ÖNCE Ankara, sonra İstanbul ve önceki gün İzmir’de, siyasetin "yerel haritası"na baktım... Yerel seçimleri bu üç kent belirleyecek. Seçim sonuçları da siyasetin zirvesini... Şimdi sırasıyla aktarıyorum:

ÖNCE İZMİR

Gazeteciliğe başladığım şehir... Sokaklarından deniz geçen o kent.. Biraz palmiyesini kaybetmiş gibi geldi bu defa. Biraz da o "çılgın hali" tutulup kalmış gibi... Siyasete gelince;

AKP bu "CHP Kalesi"ni düşürmek istiyor. CHP’de ise müthiş bir sancı var.

Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ile CHP İl Başkanı Kemal Karataş kopmuş durumda. İl teşkilatı Kocaoğlu’yla oy kaybedeceklerini düşünüyor. Ve bunu da Deniz Baykal’a açıkça söylemiş.

Kocaoğlu aslında çok net bir insan... Baykal’ın hálá kendisini aday ilan etmemesinden çok rahatsız. Bu nedenle, "Ben kendim aday oldum" diyor... Ve ekliyor:

"Beni buraya genel merkez getirdi. Şimdi buradan alırsa üzülmem. Getirirken iyiydi de götürürken neden kötü olsun. En ufak alınma olmaz. Teşkilat beni istemiyorsa, gitsin Ankara’da sorunu halletsin. Bu kadar basit..."

İşte bu yüzden Baykal, İzmir için kararını henüz açıklamıyor. Bekliyor... Bir tarafta teşkilat, diğer tarafta belediye başkanı... Zor karar.

İSTANBUL

AKP Kadir Topbaş’la devam ediyor. Zorluk yine CHP’de... Deniz Bey aylardır düşünüyor. Akla gelen isimleri incelettiriyor. Aynur Bektaş, Umut Oran, Gürsel Tekin, Oğuz Satıcı, Hikmet Çetin, Ercan Karakaş... Hangisi. Ya da hiçbiri... Belirleyici isimlerden birisi İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin. Elbette onun da gönlünde İstanbul var. Peki bu durumda Deniz Baykal ne yapacak?

Zor... Zor, çünkü eğer bu üç ilden alınan oylar beklenenin altında gelirse, CHP içinde de AKP içinde de çok ciddi sancı olur.

CHP İzmir’in ötesinde Ankara ya da İstanbul’dan birisini almayı hedefliyor. Ve Kadir Topbaş’ın aday olmasının bir şans olduğu yorumunu yapıyor. Eğer Topbaş’ın karşısına etkin bir isim çıkartılırsa İstanbul’da müthiş bir sürpriz olabilir. Bu da Tayyip Erdoğan için taşınması mümkün olmayan bir yüktür. Baykal’ın hedefi bu. Bu yüzden Baykal İstanbul’a çok titizleniyor. Elbette Tayyip Erdoğan’da İzmir’e... İkisi de birbirinin kalesine göz dikmiş durumda. Bu yüzden İzmir ve İstanbul, Erdoğan ve Baykal için iki "kadercil kent" durumunda... Bırakın almayı. Oylar bile düşse sarsıntı yaratır.



Yazarın Tüm Yazıları