Yatçıların rotasına Rod Heikell sayesinde girdik

Uzuuuun yıllar öncesinin Ege kıyıları. Halikarnas Balıkçısı ve ekibinin Mavi Yolculuğu başlattığı, bugün Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun adıyla anılan koyu boyadığı yıllardan sonraki, bugünün karambolünden önceki yıllar. Ege koylarını ve güzelliklerini ancak erbabı biliyor.

Yelkenciliğin henüz şimdiki kadar demokratikleşmediği, orta sınıfın gerçekten cesursa denize açılabildiği o günlerde Türkiye, uluslararası turizm açısından bir meçhul.

Ege kıyılarına küçük teknesi ile gelen, hayatını denizde geçirmeye kararlı bir Yeni Zelandalı-ki bugün majestelerinin Büyük Britanya pasaportunu taşıyor- teknelerin koylara rahatça girip çıkmaları için gerekli Türkiye pilot kitabını yazmaya karar veriyor. Bu kitabı ile Türkiye kıyılarını bir sır olmaktan çıkartan Rod Heikell’e Türkiye’yi yatçıların haritalarına sokan kişi diyebiliriz.

Atlantik geçişi ardından demir attığı Bodrum’da geçen hafta tanıştığım Heikell, hemen ‘Ben kiviyim’ diyor. Yeni Zelandalı; İngiliz değil ve bunun acilen vurgulanması gerekli. Peter O’Toole gibi çok zekice bakan parlak mavi gözleri ve hareketli elleri ile bir deniz kurdundan çok iyi bir aktöre benziyor. Elini sıkarken derisinin sertliğinden denizciliğini anlıyorsunuz. Kitaplarının bazılarını eşi Lu ile yazıyor; o İngiliz. Birbirlerine siyaset hariç çok uyan bir çift; Rod Cumhuriyetçi, Lu Kraliyet yanlısı.

Türkiye’yi yelkencilere tanıtmadaki katkıları konusunda çok mütevazı: Potansiyeli görmüş yalnızca. ‘Bu sularda kendimi evimde hissediyorum’ diyor. Evi neresi ki? Dünyada gezmediği yer, aşmadığı okyanus, deniz kalmamış. Yeni Zelanda coğrafyasını anlatıyor. Dağların denize dimdik indiği derin koyları, yeşilliği. İngiltere’ye geçiyor. İngiltere’nin klasik tanımı: Birbirini izleyen yumuşak, yuvarlak tepeler. Türkiye’ye geliyor: ‘Coğrafyası vahşi ve güzel. Evcilleşmemiş. Ruhuma uygun. Burada ve Doğu Akdeniz’de kendimi yurdumda hissediyorum.’ Bir dünya insanının kendini böyle hissettiği bir coğrafyanın yerlisi olmak çok hoşuma gidiyor.

Klasik gazeteci sorumu soruyorum: Bizler, Türkler hakkında fikirleri ne acaba? Biraz düşünüyor. ‘Yunanlıların nerede durduğunu bilirsiniz; konuşurken elleri kolları hareketlidir, tepkilerini anlarsınız. Türkler konuksever ve iyi insanlar ama bazen tam olarak ne hissettiklerini, düşündüklerini anlayamıyorum.’ Rod’u şeffaflığı ve içtenliği nedeniyle biraz daha seviyorum.

MARİNA TEKNESİ DİYE BİR KAVRAM VAR

Akdeniz’i avucunun içi gibi bilen Rod, ‘Yatçılık patlaması yaşanıyor. Bilen bilmeyen denize çıkıyor. Tekne satışları arttı ancak bağlanacak yer sayısı artmıyor. Akdeniz’de marina sıkıntısı var’ diyerek yön gösteriyor. Bilmiyor ki, marina yapımı Türkiye’nin en zor işidir. Sırf izin almak aylar sürer. Zaten zengin tekneleri için yatırıma ne gerek vardır ki? Bu kadar uzun kıyısı olup da bu kadar az tekne bağlama yeri olan bir ülkede denizciliğin gelişmemesine şaşırmamak gerekir...

Yelkenin yaygınlaşmasının olumsuz yönleri de var. ‘Ev, araba ve tekne. Tekne Avrupa’da statü simgesi haline geliyor artık. Marinalardan hiç çıkmayan tekneler var. Sahipleri iyi insanlar ama tekneleri sanki yüzer yemek odası... Bu kişilerin denizi ve tekneleri sevdiklerine inanmıyorum. Onlar tekne sahibi olma fikrine aşık sanırım’ diyen Rod, marina teknelerinin dünyanın her yerinde arttığını belirtiyor.

Türkiye’deki marinaların, özellikle Ege ve Akdeniz’deki marinaların sundukları hizmet ve fiyat açısından dünyanın çok önünde olduğunu belirtiyor: ‘Bir de harika duş ve tuvaletleri var, 7 yıldızlı oteller gibi.’ Yazının başlığı hazır: ‘Efsane denizci Rod Heikell Türkiye’nin tuvaletlerine aşık oldu.’ Şaka, şaka...

HÜKÜMET FİKİRLERİNİ SORMUŞ AMA DİNLEMEMİŞ

Yaklaşık 20 yıl önce Turizm Bakanlığı yetkilileri davet etmişler, görüşmüş. Anavatan Partisi’nin ilk hükümeti olmalı. Türkiye kıyılarının gelişimi ile ilgili düşüncelerini sormuşlar; o da anlatmış. Akdeniz’deki yanlış örnekleri aktarmış. Türkiye’nin katma değeri yüksek bir turizmi hedeflemesinin daha doğru olacağını söylemiş. Sürekli gidip geldiği Bodrum’a baktığında sözlerinin bir işe yarayıp yaramadığını soruyorum. Elleri ile arka planı oluşturan kooperatif evlerini gösteriyor. Bu konuda pek konuşmak istemediği belli.

Dayanamıyor: ‘Dikkatli olmak lazım. Doğanın yavaş yavaş da olsa zarar görmesi kötü olur. Bugün Florida kıyılarında 100 kilometre seyredin, alışveriş merkezi, otel ve dev apartmanlardan başka bir şey göremezsiniz. Gelişme denetlenmezse bir noktadan sonra olumsuz etkileri öne çıkmaya başlıyor. Doğu Akdeniz böyle olmasın.’

Bu konuda son sözün ne diyorum: ‘Sadun Boro’yu dinleyin. O Gökova’yı kurtarma çalışıyor. Onu dinleyin.’

Kitapları tüm dünyada on binlere ulaştı

Kitapları ve yelken dergilerinde çıkan yazıları ile geçinen Rod’un, denizcilerin başucu kitabı diyebileceğimiz 13 eseri var. Bunlardan 10’u, Akdeniz ve Ege’deki irili ufaklı tüm limanları kapsıyor. Yani Rod, aslında Yeni Zelandalı bir Akdenizli. Diğer üç kitabı ise Tuna Nehri’nde ve Hint Okyanusu’nda seyir ve okyanus geçişleri ile ilgili. Kitaplarının yayıncısı İngiliz şirketi Imray’nin sözcüsü, toplam satışın kaç olduğunu sorduğumda, ‘Çok araştırmak gerek. Ama onbinlercedir. Her kitabı 7-8 baskı yapıyor’ dedi. Türkiye pilotunun yeni baskısı önümüzdeki ilkbahar aylarında çıkacak.

Kitapları ile geçinebilmek için önceleri çok ciddi sıkıntılar çekmiş. Denizi yaşamının göbeğine oturtma kararı vermesi, işini gücünü bırakması ve yazdıkları ile geçinmesi arasında yıllar geçmiş. Bu süre, denizde yaşayan tüm insanlar gibi Rod’u da bir filozofa dönüştürmüş. Teknesinin dümeninde sakin; birçok tekne reisinin tersine talimat vermiyor, kendi de iş yapıyor. ‘Herkes iyi dümen tutar, herkes iyi yelken yapar. Bunlar için tek ihtiyaç tecrübe’ diyor.

Dünyanın önde gelen tüm yelken dergilerinde yazıları çıkan Heikell, dergi yöneticilerini yelkene yeterince zaman ayırmamakla ve yelkeni popülerleştirmek ve satış yapmak uğruna denizi hafifleten yayın politikaları nedeniyle eleştiriyor. Anlaşılan onun çevreci Anglosakson solculuğu bazı dergi editörlerine fazla gelmiş; anlattıklarından onu anlıyorum ama yine de yelkencilerin gözünde kahraman olması nedeniyle bir dergi yazarı olarak vazgeçilmezliğini koruyor.

Bodrum Yarış Haftası bitti

BAYK (Bodrum Açıkdeniz Yelken Kulübü) tarafından, Milta Bodrum Marina ve Yıldız Yachting desteğinde düzenlenen 4. Bodrum Yarış Haftası 23 Ekim’de 12 millik Bodrum-Karaada-Bodrum etabı ile start aldı. Bodrum’da yaklaşık 1 haftadır süregelen şiddetli rüzgar ardından, ilk gün düşen rüzgar yelkencileri biraz zorladı.

Yarışın ikinci gününde 12 millik Bodrum-Turgutreis etabı kuzey-kuzeybatıdan esen 2-3 knot’lık rüzgarda gerçekleşti. Akşamında ise D-Marin’de spagetti-şarap partisi yelkencileri karşıladı. Yarışın üçüncü gününde, 3-4 knot rüzgarda yapılan 11 millik Turgutreis üçgen rota sonrasında, Turgutreis etabının first finish ödülleri sahiplerini buldu.

2002 yılından beri, her yıl artan yabancı tekne katılımcı sayısının bu sene 23 tekneye ulaştığı 4. Bodrum Yarış Haftası’nda yaklaşık 35 yelkenli tekne ve 200 yarışçının mücadelesi beş gün sürdü. Almanya, İngiltere, Hollanda, Belçika, Yeni Zelanda ve Yunanistan’dan gelen ekipler IRC A, IRC B, Destek A, Destek B ve Destek C olmak üzere 5 kategoride yarışıyorlar.

Southampton Fuarı’nda yeni tekneler

Her yıl düzenlenen Southampton Fuarı yeni teknelerle şenlendi.

İngilizler’in ünlü markası Westerly’nin üretim haklarını satın alan Slovenya’da bir şirket tarafından üretilen yeni Westerly GK 35 ilgi çekti. İngiltere satış fiyatı 152 bin sterlin olan GK 35 karbon elyaftan yapılıyor. Tekne, yarış ve gezi olarak iki sınıfta sunuluyor.

Dünyanın en büyük tekne üreticisi Beneteau charter piyasası için ürettiği ikinci tekneyi de sergiledi. Cycylades 43 ardından piyasaya çıkan Cyclades 39’a alışmanın kolay olduğu belirtiliyor. Kısa süreli charter için tutulacak bu teknede çift dümen ve havuzlukta her türlü konfor var. Satış fiyatı 93 bin 868 dolar.

Motor yat üreten yelkenci şirketlere katılan Bavaria, 35 Hard Top’u sergiledi. 225 beygir gücünde çift Volvo makine ile sunulan teknenin satış fiyatı 146 bin 548 sterlin olarak açıklandı.
Yazarın Tüm Yazıları