Yasemin'ce...Korkmaktan yaşayamıyoruz

‘‘Korku dağları bekler’’ sözü nereden çıkmış bilemiyorum fakat, ‘‘korku’’ insanın hayatını bekliyor. Heybetli, gizemli, ulaşılmaz ve aşılmaz görünen dağlar ile hayat arasında gizli bir bağ var sanki. Sanki insanın yaşadığı hayat dağların ürkünçlüğüne denk. Bilinmezlik ve anlaşılmazlık, dağlarla hayatı birleştiriyor. Dağların insan üzerindeki etkisiyle hayatı yaşamaktan alakoyan etki aynı. Çocukken hazırladığımız hatıra defterlerine ‘‘Hayatın taşlı dikenli yollarında ilerlerken ....’’ şeklinde başlayan temennileri hatırlıyorum da sanki bir dağa çıkıyormuşuz, hayat bir dağ yolculuğuymuşcasına zor, sürprizlerle dolu duygular içine giriyorum. Kimden ve nereden çıktığını bilemediğim bu tasviri o zamanlar neredeyse bütün çocuklar yapardı. Anlamını biliyor muyduk? Sanırım biliyorduk. Hayatın büyük zorluklarla dolu olduğu fikri vardı. Bu nedenle ‘‘taşlı dikenli yol’’ benzetmesini pek bir tutardık. Fakat, böyle bir tanımlamadan hiçbirimizin korkmadığını çok iyi hatırlıyorum. Hatta yaptığımız yaramazlıkların sonuçlarını beklerken duyduğumuz korkudan başka korku tanımazdık. Peki sonra ne oldu? Neler oldu da gölgemizden bile korkar hale geldik? Bunun tek bir açıklaması var. Daha küçük bir çocukken ‘‘taşlı dikenli yol’’ misali bilinçaltımıza yerleştirilen tohumlar zamanla filizlendi ve birer yetişkin olduğumuz zaman meyvelerini vermeye başladı. Üstelik bu meyveler öylesine olgunlaşmış durumdalar ki, hayatımızın hemen bütün alanlarında müdahale etmeye hazırlar. Tam hayattan zevk alacaksınız, yaşamanın keyfini çıkartacaksınız, içinize bir korku düşüyor ve hemen vazgeçiyorsunuz. Tabii burada vazgeçmiş olduğunuz sadece bir işi yapmak veya bir yere gitmek ya da eğlenceli vakit geçirmek değil. Dışardan bakıldığı zaman bunların her hangi birinden vazgeçmişsiniz gibi görünebilir. Halbuki o sırada vazgeçmekte olduğunuz şey, ‘‘yaşamak’’. Acaba biri karşınıza çıkıp o sırada vazgeçmekte olduğunuz şeyin ‘‘hayatınız’’ olduğunu söyleseydi, davranışınız gene aynı mı olurdu? Tabii bunu test etmeden bilemeyiz. Çünkü, davranışlarımızın kökeninde düşünceler ve duygular yattığı için, böyle bir durumda düşüncelerde meydana gelecek değişikliğin ne olacağını da bilemeyiz. Ancak, kişinin kendi hayatı söz konusu olduğu zaman (Dışarıdan ya da içeriden gelen uyarılar) her ne olursa olsun kişinin kuvvetle yaşama bağlandığı biliniyor. Korkular, hayatımızı gizlice ele geçirdiği için farkına varamıyoruz. Ve zannediyoruz ki, korktuğumuz için değil, açık seçik nedenler yüzünden istemiyoruz. Halbuki bu nedenlerin hemen büyük bir bölümü korkularımıza uydurduğumuz kılıflardan başka birşey değil. Bu duruma çok masum bir örnek verebilirim. Geçenlerde bir arkadaş yeni açılan bir marketi dolaşırken serginin birinde duran pilleri görür. Pillerin üzerindeki etikete bakar ve anlayamaz. Gördüğü rakkam paket fiatı olarak çok ucuzdur. Düşünür; ‘‘Acaba tek bir pilin fiatı mı, yoksa paketin fiatı mı?’’ Uzun süre baktıktan sonra oradan uzaklaşır. Orada bulunan yetkililere neden sormadığını merak ettiğimde bana şöyle bir cevap vermişti; ‘‘Şimdi onunla kim uğraşacak? Zaten fazla zamanım yoktu.’’İşte böyle. Arkadaşım böyle bir soruyu korkusundan soramazdı. Ne var bunda korkulacak, demeyin. Aslında küçük düşmekten korkuyordu. Pillerin üzerinde açıkça yazılı fiatı anlayamamış olmaktan değil, sorduğu zaman ters ya da alaycı bir cevap almaktan korkuyordu. Korktuğunu kendine bile itiraf edemeyip zamanı bahane ederek düpedüz kılıf uyduruyordu. Tabii bunun sonucunda çok merak ettiği halde ne olduğunu öğrenemeden gitmişti. Böylesine küçük, böylesine basit bir olayda bile korkularımız hayatımızın yönünü değiştiriyor. Alacağımız küçücük bir bilgiden tutun da ilişkilerimize kadar herşeyi ama herşeyi etkiliyor. Aşık olmaktan korkuyoruz. Bu ne acı verici, insanı yaşamaktan alenen uzaklaştırıcı, korkunç bir durum. Sonra, içimizden yükselen bir isteği gerçekleştirmekten, yeni tanıştığımız kişilerle samimi ve sıcak ilişkiler kurmaktan, seyahate çıkmaktan, farklı düşüncelerimizi ifade etmekten, sorumluluk almaktan, sorumsuz davranmaktan, gülmekten, ağlamaktan, insanların bizim için neler düşüneceğinden, velhasılı herşeyden korkuyoruz. Sonra da bunun adına yaşamak diyoruz. Böylesine korkular içinde kıvranırken yaşayabilmek mümkün mü?İşin gerçeği, bizim yaşadığımız falan yok. Düpedüz vakit dolduruyoruz. Yapmak zorunda olduklarımızı yapıyoruz. Sonra da ‘‘Nasıl yaptım diye karşısına geçip böbürleniyor, böylece tatmin olmaya çalışıyoruz. Halbuki, mecbur kalıp yaptıklarımızın altında da korkularımız yatıyor. Hayatın bize sunduğu ne varsa, hiçbirini almıyoruz. Neden? Çünkü, korkuyoruz. Çocukluk günlerinizi hayal edin ve o zamanlar korkusuzca nasıl yaşadığınızı, hatta yaramazlıkları yaparken bile korkunun zerresini bile duymadan nasıl keyif aldığınızı hatırlayın ve yaşamaktan korkmayın diyorum, Yasemin'ce...
Yazarın Tüm Yazıları