‘‘...yani Süleyman Demirel'in gittiği o konser müziğinden mi?...’’

Doğan HIZLAN
Haberin Devamı

Okurum Sunday Tunçok'tan aldığım mektuptan bir bölümünü sizin de okumanızı istedim:

‘‘14 Temmuz 1997 Pazartesi günü Mersin'den Ankara'ya kendi arabamla yalnız olarak dönüyordum. Ulukışla'da bir trafik polisi durdurarak kendisini görev yeri olan 40-50 km. ilerideki Zengen'e bırakmamı istedi. Memnuniyetle aldım. Saat sabahın 8.00 suları idi. Gözü arabamın önündeki kasetlere takıldı ve ne tür müzik olduklarını sordu. Klasik batı müziği (kasetler Mozart idi) olduklarını söyleyince, tekrar sordu: '...yani Süleyman Demirel'in gittiği o konser müziğinden mi?..' 'Evet dedim'... 'çalar mısın ?...' dedi ve Zengen'e kadar Mozart'ın müziğini dinliyerek, biraz da sohbet ederek yolculuk ettik. Yorum yapmadı. Ben de sormadım... Bundan sonra ne zaman Mozart dinlesem o Balıkesir'li esmer trafik polisini anımsayacağım...''

Yukardaki mektup; yeniliği arzulayan, iyi müziğe kulaklarını kapatmamış, zevkini prangaya vurmamış bir Türkiye'nin profilini çiziyor.

Bir ülkenin yurttaşları; devleti yönetenlerin hal ve hareketini, yaşamını yakından izlerler. Onun yaptığı/yapmadığı, bir çok kişi için ölçüdür. Özellikle bizim gibi ülkelerde, onlar, zevklerin, kişiliklerin oluşmasında biçimlendiricidir.

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, bu konserlere gitmeseydi, Ulukışla'daki trafik polisi, bu müziğe ilgi duymayacaktı.

Ne zaman çalınırsa çalınsın, kim tavsiye ederse etsin o seslere yabancı kalacaktı.

Oysa cumhurbaşkanının dinlediği müziğe, mutlaka bir hikmet vardır anlayışıyla ilgi duyuyor.

Trafik polisinin sevecen yaklaşımı, anlamaya duyduğu açlık, beni çok etkiledi. Devletin zirvesindeki insanın dinlediği müziğin, mesajını, özünü, anlamaya yönelik bir teşebbüs.

Polisin yeniliklere açık kişiliğinin de öyküsü yatıyor bu mektupta.

Sunday Tunçok'a kasetlerin hangi tür müziğe ait olduğunu sorduktan sonra, ben onları dinlemem diye, öğrenmeye, dinlemeye karşı pancurlarını indirebilirdi.

* * *

Geçmişteki devlet adamlarının bazı davranışlarının taşıdığı önemi bugün daha iyi algılayabiliyoruz.

İsmet İnönü, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın konserlerini kaçırmazdı. O gittiği için bakanlar ve bir çok üst düzey bürokrat da orada olurdu.

İsmet İnönü gibi, devletin zirvesinde oturmanın sorumluluklarını bilen bir devlet adamı, örnek ve öncü olma sorumluluğunu unutmazdı. Cumhurbaşkanlığının sadece bir görev değil, yurttaşlarına her alanda yol gösteren bir kimlik olduğunun bilincindeydi.

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, sorumlu devlet adamlığı kimliğinde bu geleneği sürdürüyor.

Konsere giderek sanatçıları yüreklendiriyor, toplumun onlara saygı ve sevgi göstermesini sağlıyor. Halkına da örnek oluyor.

Devlet adamlığının ayrıca genç kuşaklar için birer simge özelliği taşıdığını, ikisi de siyasal belleklerinden çıkarmadılar.

Ben iktidardakilerin, sanatçılarla, müzikçilerle, edebiyatçılarla yakından ilgilenmelerini, onların konserlerini dinlemelerini, kitaplarını okumalarını, sergilerini ziyaret etmelerini yürekten diliyorum.

Bunların benimsenmesine, yaygınlaşmasına katkı payları, onların onurudur.

* * *

Ben Ulukışla'daki trafik polisinin, hata yapan sürücülere hakaret etmeyeceğine, gazetecilere, yurttaşlara copla vurmayacağına inanıyorum.

Çünkü o, hayatı, müziği ve insanı seviyor.

Yazarın Tüm Yazıları