Vermezsen verme... Al paranı başına çal...

SADDAM'ın defolup gitmesine sevindik.

Yoksul Irak halkının bunca yıl çektiği eziyetin sona ermesine daha çok sevindik.

Ama bu pis savaşta masum insanların ölmesi, sakat kalması da yüreğimizi yaktı.

Amerika'ya gelince...

Kazandıkları zafer benim umurumda değil.

Ben Amerikan Senatosu'nun yaptığı münasebetsizlik nedeniyle büyük bir öfke içindeyim.

Amerikan senatosu, Başkan Bush'un Türkiye'ye önerdiği 1 milyar dolarlık hibeyi ‘‘Türkiye eğer Kuzey Irak'a girerse bu para verilmeyecek’’ şartına bağladı.

Kuşkusuz bu densiz karar, toplum olarak hepimizin onurunu zedeledi.

Amerikalılar şunu unutmasınlar, Türkiye avuç açıp sadaka bekleyecek bir ülke değildir.

Ankara'daki hükümet bu kararı pek önemsemeyebilir. Onun için bir tepki de göstermeyebilir.

Hiç önemli değil.

Bunu bildiğim için haberi okur okumaz ‘‘ Ah! Şimdi bir İsmet Paşa olmalıydı’’ dedim kendi kendime.

* * *

Ben bugün neden bir İsmet Paşa arıyorum?

Şimdi anlatacağım tarihi olay bunun yanıtını veriyor.

Lozan Barış Konferansı 20 Kasım 1922 Salı günü saat 16.00'da Lozan kentinin Mont Benon Gazinosu'nda toplandı.

Konferans İsviçre cumhurbaşkanının konuşmasıyla açıldı.

Konferans Başkanı İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon'dan sonra söz alan Türk Heyeti Başkanı İsmet Paşa Türkiye'nin büyük sıkıntılar çektiğini, buna rağmen onurlu bir kurtuluş savaşı verdiğini anlattı.

Paşa sözlerini şöyle bitirdi:

‘‘Bütün medeni milletler gibi hürriyet ve istiklal istiyoruz.’’

Lozan Barış Konferansı'nda 8 ay boyunca İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan'la çetin ve zor pazarlıklar yapıldı.

Sonunda İsmet Paşa'nın olağanüstü direnci ile Türkiye istediklerini aldı.

Ve anlaşma 24 Temmuz 1923 günü Lozan Üniversitesi tören salonunda imzalandı.

Lozan'da İtilaf Devletleri ile Yunanistan'ın attıkları imzalar Türkiye'nin bağımsızlığının dünya tarafından tesciliydi.

* * *

Barış konferansının en çetin tartışmalarının geçtiği oturumlardan birinde Lord Curzon, İsmet Paşa'nın gösterdiği direnç karşısında öyle öfkelendi ki dayanamayıp şöyle dedi:

- Siz burada büyük bir inatla her istediğinizi aldınız. Bizim en makul isteklerimizi bile reddettiniz. Ama unutmayınız ki bir gün zor durumda kalacaksınız ve yine bizim kapımıza gelip para isteyeceksiniz.

Lord Curzon
burada sözlerine kısa bir ara verdi ve sonra şöyle devam etti:

- İşte o zaman size bu günleri hatırlatacağız ve istediğiniz parayı kesinlikle vermeyeceğiz.

Lord Curzon'
u sakin sakin dinleyen İsmet Paşa'nın yanıtı çok kısa oldu:

- Gelirsem vermeyin.

Ve Paşa gitmedi...

Amerikan Senatosu'nun koyduğu koşul, Lord Curzon'un sözlerinden daha az onur kırıcı değil.

Onun için diyorum ki bugün bir İsmet Paşa olsaydı eminim Amerika'ya şu yanıtı verirdi:

- Vermezsen verme. Al paranı başına çal.
Yazarın Tüm Yazıları