Türkiye'nin böldüğü Fransızlar

Avrupa'da bize kılıç çekenlerle savunanların mücadelesi iki hafta sürdü.

Kopenhag Zirvesi'ne dört gün kala hala sürüyor. Fransız Dışişleri Bakanı Dominique de Villepin, Türkiye yanlılarından biri. Ama bir çok aydın onun sesine kulak tıkıyor.

Araya bir Modigliani sergisi girmiş olsa da, iki hafta önce bu sütunda ele aldığım Avrupa'daki Türkiye tartışmalarına devam ediyorum.

Valery Giscard d'Estaing'in ‘‘Türkiye Avrupalı değildir’’ çıkışından sonra Türkiye yanlılarıyla karşıtlarının resmen iki kampa ayrıldıklarını yazmıştım.

Bize kılıç çekenlerle savunanların mücadelesi aralıksız iki hafta boyunca sürdü. Kopenhag Zirvesi’ne dört gün kala hálá sürüyor.

Sevindirici bir haber.

Fransız Dışişleri Bakanı Dominique de Villepin de Türkiye yanlısı yürekli şövalyelerin saflarına katıldı. Çok sevindim zira selefi Hubert Vedrine, görevde olduğu sürece hiç renk vermemesine rağmen bakanlık koltuğunu bırakır bırakmaz ateşli bir Türkiye aleyhtarı kesilmişti.

Aynı zamanda şair olan Dominique de Villepin Fas doğumlu.

‘‘Gözlerimi Üçüncü Dünya'da açtım; bu yüzden daima yoksulların yanında olacağım.’’

Hafta içinde, Türkiye meselesinde kesin tavrını koyuyor: ‘‘Avrupalılar Ankara'ya bir söz verdi ve bundan asla geriye dönüş olamaz. Türkiye'nin yeri Avrupa'dır.’’

Dominique de Villepin'in sesine kulaklarını tıkayanlardan biri L'Express Dergisi'nden Denis Jeamsar, diğeri ise Le Figaro Magazine'den Alain-Gerard Slama.

Denis Jeamsar
, aynen Valery Giscard d'Estaing gibi çoğrafi gerekçelere sığınmış.

‘‘Türkiye'yi Avrupa'ya entegre etmek coğrafi sınırların gerçekliğine meydan okumak ve aynı zamanda kendini tehlikeye atmaktır.’’

‘‘Avrupa'nın sınırlarının Irak ve İran'a dayandığını hayal edebiliyor musunuz?’’ diye soran Jeamsar'a göre, Ankara'ya üyelik yerine ‘‘Ortadoğu'da modernitenin bayraktarlığını yapacak’ bir özel statü verilmeli.

Slama'ya gelince, Osmanlı İmparatorluğu'nun Avrupa'daki varlığınının nasıl geçici olduğu, Fernand Braudel'den bir alıntı yaparak anlatıyor: ‘‘Uygarlıklar nehirler gibidir. Kimi zaman taşarlar, kimi zaman yönlerini değiştirirler. Ama daima yataklarına geri dönerler.'

Yani Osmanlı İmparatorluğu Avrupa'ya doğru ‘‘taşmış’’ olsa da yeri orası değildir.

Slama, Montesquieu ve Rousseau'ya dayanarak, yasaların gelenekleri değiştirmediğini de öne sürüyor. Atatürk'ün izinden gitmek isteyenlere gelenekçilerin direndiğini söylemeye getiriyor.

Avrupalıları da hayal görmekle suçluyor.

İddiasına göre, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyeliğinin ılımlı İslam ile Batı'yı barıştıracağı teorisi bir hayalden ibaret.

Peki geçen haftaki tartışmalara son noktayı kim koyuyor biliyor musunuz?

Hepimizin yakından tanıdığı Amerikalı diplomat Richard Holbrooke.

Başkan Clinton'ın 1997-1999 yılları arasında Kıbrıs temsilciliğini yapmış olan Holbrooke, Herald Tribune'deki yazısında ‘‘Avrupa'nın ikilemi şu: Hem Türkiye'yi kendinden uzak tutmak istiyor, hem AB kapısında günün birinde radikal İslamcı bir rejim kurulmasından ürküyor. Oysa AB'nin ona kapısını açması Batı ile bütünleşmesini sağlayacak’’ diyor.

Tüm Avrupalı aydınların bu gerçeği görmeleri gerekmez miydi?

Türkiye nostaljisine tutulmuş iki kişi

Fransa'da gençliklerinde tanıdıkları Türkiye'nin özlemiyle yanıp tutuşan iki kişiye rastladım.

Bunlardan biri Fransız Senatosu'nda, Türkiye-Fransa Grubu Başkanı Senatör Michel Pelchat.

1963 yılında tanıdığı Bodrum'u, yediği orfoz balığını, yeryüzündeki cennet Gökova Körfezi'ni anlattı durdu. ‘‘Yollar henüz asfaltlanmamıştı, benzini bidonlarla alıyorduk çünkü benzin istasyonlarında pompa yoktu’’ diye eski anılarını anlatan Pelchat'yı görmek için kuyruğa girermiş Bodrumlular .

‘‘Galiba hayatlarında ilk kez bir Fransız görüyorlardı.’’

Yine o yıllarda Türkiye'yi tanıyan ve özlemini çeken ikinci kişinin adı bende yok. Zira hemen otelin yanıbaşındaki pizzacıda rastladığım yaşlı kadın ‘‘adımın önemi yok’’ dedi.

Üstelemedim.

‘‘No name lady’’, arkadaşımla Türkçe konuştuğumuzu duyunca ‘‘Rüstem Paşa Camisi'ni tanıyor musunuz’’ diye lafa girdi. Sonra Türkiye'de uzun yıllar gazetecilik yaptığını, İnönü ile konuştuğunu, günlerce Anadolu gezilerine çıktığını anlattı.

‘‘Türkiye'yi adım adım gezdim. Yüreğimin bir parçası orada’’ dedi ve ilave etti: ‘‘Avrupa sizi 10 yıl önce üyeliğe almış olsaydı AKP bugün iktidarda olmazdı.’’
Yazarın Tüm Yazıları