Seçim yine şeffaf değil

GEÇTİĞİMİZ perşembe günü ‘‘Toplumsal Saydamlık Hareketi Derneği’’ ile ABD'deki ‘‘National Democratic Institute’’ tarafından Ankara'da düzenlenen, bir bölümüne oturum yöneticisi olarak katıldığımız ‘‘Siyasette Saydamlık ve Etik’’ başlıklı panel, şu sonucu ortaya çıkardı.

Toplantıya katılan siyasi parti temsilcileri ile sivil toplum kuruluşları, siyasete saydamlığın getirilmesi, bu konuda gerekli yasal düzenlemelerin bir an önce gerçekleştirilmesi konusunda büyük ölçüde mutabakat içinde gözüküyorlar.

Gerek bu alandaki sorunlara konan teşhis, gerek bu sorunların çözümüne ilişkin reçeteler üzerinde her iki kesim arasında ana hatlarıyla bir mutabakatın varlığından söz edilebilir.

Daha ilginci, siyasi parti temsilcilerinin sivil toplumculardan önce söz alıp, somut taahhütlerde bulunmuş olmalarıydı.

Ancak panel, bir kez daha gösterdi ki, iş bu mutabakatın hayata geçirilmesine geldiğinde, hiçbir ilerleme sağlanamamakta, çözümsüzlük aşılamamaktadır.

HARCAMALARDA BAŞIBOŞLUK

Nitekim, 3 Kasım'da yapılacak olan genel seçime yine saydamlıktan oldukça uzak koşullarda giriyoruz.

Örneğin, Yüksek Seçim Kurulu tarafından ilan edilen listelerdeki milletvekili adaylarının mal beyanlarını seçmenlere açıklamaya zorlayacak hiçbir kural bulunmamaktadır.

Seçilen milletvekilleri, mal beyanlarını TBMM Başkanlığı'na yine kapalı bir zarf içinde verecekler ve bu zarflar milletvekilleri bir soruşturmaya uğramadıkları sürece yine mühürlü kalacaktır.

Keza, partilerin ve adayların seçim harcamaları üzerinde hiçbir ciddi sınırlama olmayacak, bağışlar yine el altından gizlice yapılacak, seçimin parasal boyutları üzerinde hiçbir denetim olmayacaktır.

Sonuçta, seçimin adil bir rekabet ortamında geçmesini gölgeleyen olumsuz etkilerini dengeleyecek hiçbir yaptırım bulunmayacak, harcamalara tam bir başıboşluk hakim olacaktır.

YENİ PARLAMENTOYA DÜŞEN GÖREV

Bunun nedeni, TBMM'nin geride bırakmakta olduğumuz 21. yasama döneminde siyasetin etik kurallarını tanımlayan, milletvekillerinin bu alanda tabi olacakları sınırlamaları düzenleyen bir yasayı geçirmemiş olmasıdır.

Geçen dönemde bu reforma ilişkin bir dizi teklif verilmiş olmakla birlikte, bu tekliflerin Genel Kurul'a indirilebilmesi mümkün olmamıştır.

Bunlar arasında en önemlileri ANAP'lı Bülent Akarcalı ile DSP Grubu tarafından verilen tekliflerdir.

Ancak, koalisyon ortakları arasında bu konuda ortak bir irade belirmediği için bu iyi niyetli girişimlerde bir arpa boyu bile mesafe kat edilmemiştir.

Girdiğimiz seçim dönemi, partilerden en azından bir sonraki yasama dönemine ilişkin kuvvetli taahhütlerin alınabilmesi açısından önemli bir fırsat yaratıyor.

Kamuoyu, basın ve sivil toplum kuruluşlarının, siyasi partileri kampanya döneminde bu konuda şimdiden bağlayıcı taahhütlerde bulunmaya teşvik etmeleri, 4 Kasım sabahı oluşacak yeni parlamentonun bu alanda bir farklılık getirmesine yardımcı olabilir.
Yazarın Tüm Yazıları