Beni işte o cümle mahvetti

NE siyaset, ne ekonomi, ne başka bir şey. Son 48 saat içinde beni en çok etkileyen haber Fenerbahçeli Washington'un damarının tıkalı çıkması oldu.

Kendinizi onun yerine koyup bir düşünün.

Futbol kariyerinizin en verimli yaşlarından birindesiniz.

Parlak bir transfer yapmışsınız.

Onun üzerine üç dört transfer daha yapmayı düşünüyorsunuz.

* * *

Kafanızda bir kariyer planınız var.

O plan, gövdenizin diriliğine, kaslarınızın canlılığına ve en önemlisi, kalbinizin sağlamlığına bağlı.

Üstelik tanımadığınız bir ülkeye gelmişsiniz.

Sıkıntılı ve verimsiz bir başlangıç yapmışsınız.

Sonra işler düzelmeye başlamış.

Goller birbirini izlemiş ve yavaş yavaş keyfiniz yerine gelmiş.

İşte tam o anda, sihirli bir değneğin dokunup her şeyi düzeltmeye başladığı anda, o menhus ağrı gelip göğsünüze oturmuş.

Önce kendinize yakıştıramamışsınız.

Ama ağrı yeniden yoklayınca kalkıp doktora gitmişsiniz.

Ve orada o karar, o kader yüzünüze tebliğ edilmiş.

Yaşınız daha genç.

Önünüzde uzun kariyer yıllarınız var.

Kimbilir ne hayaller kurmuş, ne dünyalar yaratmışsınız.

Ne güzel emeklilikler hayal etmiş, ülkenizin hangi güzel köşelerinde aldığınız o güzel evlerde hayat sürdürmeyi düşünmüşsünüz.

Oysa artık, kalbinize giden damarların birinde çelik bir kafes durmaktadır.

Tekrar sahalara dönebilir misiniz?

Dönseniz bile attığınız her depardan önce, o hain soru aklınıza gelmez mi?

Ya kalbime bir şey olursa...

Bırakın başkalarını, kendinizle bile yarışmaya cesaret edebilir misiniz?

* * *

Washington
haberi önüme gelince işte bütün bunları düşündüm.

Kendi hayatım aklıma geldi.

Yöneticilik hayatımın yüksek bir noktasında, bir gün hain bir sızı göğsüme otursa ve ertesi gün kendimi by-pass masasında bulsam acaba ne hissederdim?

Profesyonel bir yönetici olarak değerim ne olurdu?

Bir anda yarıya mı iner, yoksa sıfırlanır mıydı?

Sadece ben mi?

Aramızda kaçımızın aklına, fikrine, hiç olmazsa bir defa, iki defa bu kábus gelip yerleşmemiştir?

O yüzden genç insanların kalp krizleri bana sanki öteki hastalıklardan daha ağırmış gibi gelir.

Genç yaştaki kalp hastalığını, insanın bütün güzel planlarını altüst eden bir felaket gibi görürüm.

Çünkü bilirim ki, herkesin EKG borsası vardır.

* * *

Oysa bunu çok genç yaşta yaşayan tanıdıklarım vardır.

Mesela, bir zamanlar gittiğim spor salonunda zıpkın gibi bir kişiyle tanışmıştım.

Hepimizden daha kondisyonlu, daha azimli çalışıyordu.

Aylar boyu yan yana çalıştık, spor yaptık.

Sonunda bir gün kendimi tutamayıp sordum.

‘‘Çok iyi kondisyonunuz var’’ dedim.

Bana şu cevabı verdi:

‘‘Öyleyim ama çok genç yaşta bir kalp krizi geçirdim.’’

Sonra arkadaş olduk, defalarca sohbet ettik.

Bana dünyanın en güzel kadınlarını hayal ettiği, en güzel flörtlerini yaşadığı bir yaşta böyle bir felaketle karşılaştığı an neler hissettiğini anlattı.

‘‘Sanki her şey bitmiş ve ben artık ıskartaya çıkarılmış bir makineydim’’ dedi.

* * *

Ama öyle olmamış.

Bütün o duygular geçmiş ve hayatını yaşamaya başlamış.

‘‘Hem işim, hem kadınlar...’’

Hayatının normale girmesini işte bu iki kelimeyle anlatıyordu.

Hem iş, hem kadınlar...

Şimdi Washington ne düşünüyordur?

Aklı kimbilir ne kadar karışmıştır.

Ama bana en çok koyan şey ne oldu biliyor musunuz?

O küçücük cümle:

‘‘Özür dilerim başkanım...’’

Anjiyodan çıktığı an, Aziz Yıldırım'a bunu söylemiş.

Yani kendi durumunu değil, kulübüne karşı bir yanlışlık yapmış olma duygusunu aktarmış.

Ne bir şiir dizesi, ne bir tirad...

İnanın son zamanlarda beni bu kadar derinden yakalayan başka bir cümle olmadı.
Yazarın Tüm Yazıları