Kılavuz yine o danışmanları mı

BU tabloya bakınca ister istemez şu soruyu soruyorum. ‘‘Kılavuz yine o malum danışmanlar mı?’’

Yani o günlerde, Başbakan Abdullah Gül'ü, ‘‘Merak etmeyin, Türkiye tezkereye hayır derse ABD bu savaşı yapamaz’’ tezini kabul ettiren o dáhi danışmanlar mı?

Çünkü üslup yine aynı üslup.

İstikamet yine aynı istikamet.

Yani Orta Şark...

Savaş yavaş yavaş sona doğru giderken, ABD'nin Suriye ve İran'a yönelik hassasiyeti devam ederken, Ankara Suriye ve İran ile bir şeyler yapmaya çalışıyor.

Bu fotoğrafa bakınca soruyorum.

Acaba yine o dáhi danışmanlar mı devreye girdi?

Savaş öncesinde Türkiye'nin ABD ile arasını tam olarak bozamadık, şimdi yarım kalmış bu işi tamamlayalım havasındalar mı?

Tabii mesele başka.

Çünkü Türkiye yavaş yavaş bu tezkereyi reddetmesinin yarattığı sorunları görmeye başladı.

İkinci tezkere geçmiş olsaydı, bugün Kuzey Irak'ta 30-40 bin Türk askeri bulunacaktı.

ABD'nin hem Kuzey Irak'taki, hem de Katar'daki karargáhlarında birer Türk subayı görev yapacaktı.

Ama, bu dáhi çocukların kendi kendilerine biçtikleri ‘‘tarihi misyonun’’ bizi getirdiği nokta budur.

Kuzey Irak'ta kontrolü kaybetmiş bir Türkiye.

Ve bu kontrolü tekrar ele almak için, yaratılmaya çalışılan bir ‘‘İran-Türkiye-Suriye’’ paktı.

Efendim, bunun böyle olmaması için Türkiye, üçlü görüşmeye yanaşmıyormuş.

Biz şark kurnazıyız ya, onlar da böyle şeyleri hiç anlamaz ya...

Artık şunu kabul edelim.

Türkiye'nin Irak politikası iflas etmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin, bu savaşa ilişkin politikasına temel oluşturan bütün varsayımlar tek tek iflas etmiştir.

Artık bu dáhiyane teorilerinin sahiplerine yapacak tek şey kalmıştır:

Bu devlete daha fazla zarar vermeden, bir an önce üniversitelerdeki kürsülerine dönmek.

Hiç olmazsa koskoca bir ülkeye zarar vermek yerine, beş on öğrenciye zarar vermekle iktifa ederler.

Ben bu konudaki görüşümü bir kere daha yazayım.

Savaşın bu en kritik anında bir Türkiye-İran-Suriye aksı kuruluyormuş izlenimi vermek yanlıştır.

Saddam Hüseyin'in o meşhur ‘‘Cumhuriyet Muhafızları’’ ne birinci savaşta, ne de bu savaşta ortada görünüyorlar.

Onlar savaşmıyor, ama gariban sıradan askerleri ıssız siperlerde tek başlarına bırakıyorlar.

Vatanı koruma görevini onlara, Saddam'ı koruma görevini de kendilerine bırakıyorlar.

Ben iddia ediyorum.

Dünyanın bütün süfli diktatörlüklerinde durum aynıdır. Vatanı değil de diktatörü ve onun rejimini koruyanlar, en çabuk savaş meydanını terk edenlerdir.

İşte örneği gözünüzün önünde.

Meğer Saddam'ın ‘‘Cumhuriyet Muhafızı’’ yok, sadece bir ‘‘Muhafız Cumhuriyeti’’ varmış.

O da işte böyle sapır sapır dökülüyor.

Recm


ÜÇ gazete yazarına özellikle teşekkür etmek istiyorum.

Bu savaşın başından beri kendi görüşlerimi yazıyorum. Türkiye'nin ikinci tezkereyi kabul etmesi gerektiğini savundum.

Türkiye'de felaket bir ‘‘Üçüncü Dünyacılığın’’ uykudan uyandığını anlatıyorum.

Bunun karşılığında aldığım tek şey, hakaret, tehdit ve iftira.

Geçtiğimiz cumartesi günü üç meslektaşım, ‘‘Üçüncü Dünyacılık’’ tezimi eleştiren çok güzel yazılar yazdılar.

Radikal'de Murat Belge, Vatan'da Haşmet Babaoğlu ve Cumhuriyet'te Oral Çalışlar.

Yazılarında ne bir hakaret, ne bir aşağılayıcı ifade vardı.

Üstelik bu tartışmaya gerçekten katkısı olan yazılardı. Tartışmadaki bu seviyeleri için kendilerine teşekkür ediyorum.

Ama benim Amerikan üniforması içindeki montaj resimlerimi yayınlayan, beni ‘‘Coni’’ diye aşağılayan gazeteler bile vardı.

Üstelik aralarında hayatım boyunca çok ciddiye aldıklarım bile bulunuyordu.

Bunları görünce bir kere daha anladım ki, bizim ülkemizde tartışma adabı yok, ‘‘recm kültürü’’ var.

Ben buna alışığım. PKK savaşında Türk ordusunu desteklediğim, daha sonra Abdullah Öcalan'ın idam edilmemesi gerektiği yolunda yazılar yazdığım, terör suçlularının F tipi cezaevlerine geçirilmesini savunduğum için de recm edildim.

Çünkü çok iyi biliyorum ki, bu ülkede bir insanın fikrini söylemesi için taşlanmayı göze alması gerekir.

Çünkü Arap dünyasının ‘‘recm’’ kültürünü, ‘‘Vurun kahpeye’’ zihniyetiyle Türkçe'ye çeviren bazı insanlar, gazeteci kılığında aramıza karışmış durumdalar.
Yazarın Tüm Yazıları