Arkadaşlarımızın yazmadıkları ilginç tartışma

SON yıllarda en keyifle okuduğum yazarlardan biri, Orhan Türker'dir. Onu ‘‘Tatavla’’ adlı kitabında keşfettim.

Sonra çıkan bütün kitaplarını büyük bir ilgiyle okudum.

İstanbul'un Rum azınlığının yaşadığı mekánları çok güzel anlatır.

Herkese tavsiye ederim.

DOMUZ TEPESİ

Son kitabı ‘‘Halki'den Heybeli'ye’’ adını taşıyor.

Heybeliada'yı anlattığı bu kitabında ilginç bir ayrıntı var.

Adanın üç tepesinden birinin Rumca adı ‘‘Makarios’’muş.

Türkler 1950'li yıllarda bu tepenin adını ‘‘Domuz Tepesi’’ olarak çevirmişler.

Merak ettim.

Acaba Kıbrıs Rumlarının eski lideri Makarios'a çok kızdıkları için mi adını ‘‘Domuz Tepesi’’ koydular?

Dün Orhan Türker'i arayıp sordum.

‘‘Hayır’’ diyerek aslını anlattı.

Makarios Rumca'da keşişlere verilen isimmiş.

O tepede 1950'li yıllarda domuz besleyen bir çoban yaşarmış.

Onun yüzünden Domuz Tepesi demişler.

Dün yazı işlerinde arkadaşlara bunun hikáyesini anlatırken, onlardan eğlenceli bir olay dinledim.

Klerides'le görüşmek üzere Güney Kıbrıs'a geçen arkadaşlarımızın, yazılarına yansıtmadıkları ilginç bir anekdot varmış.

Başyazarımız Oktay Ekşi, Yazı İşleri Müdürümüz Tufan Türenç, Ankara Temsilcimiz Sedat Ergin, yazarlarımız Ferai Tınç ve Cüneyt Ülsever ile Lefkoşa Temsilcimiz Hüseyin Alkan, Klerides'le görüştükten sonra saraydan çıktıklarında, tam karşılarındaki heykeli fark ediyorlar.

Saraya girerken dikkatlerini çekmeyen bu heykel, Makarios'undur.

KARA PAPAZ'IN HEYKELİ

Yani hepimizin hayatında önemli bir dönemde ‘‘nefreti’’ temsil eden insanın heykeli.

Yani hepimizin ‘‘Kara Papaz’’ diye bildiği, ‘‘Kıbrıslı Türklerin katili’’.

Heykeli ilk fark eden, ‘‘A, bu Makarios'un heykeli’’ diyen Cüneyt Ülsever olur.

Orada sarayın önünde, aralarında bir tartışma başlar.

İçlerinden biri, ‘‘Hadi gidip heykelin önünde bir hatıra fotoğrafı çektirelim’’ der.

Ama söz konusu olan şey, Makarios'un heykelidir.

Birbirlerine telaffuz etmeseler de, herhalde hepsinin kafasında aynı soru vardır:

‘‘Acaba bir yanlış anlamaya yol açar mı?’’

Oysa ne olacak...

Sonunda bir hatıra fotoğrafı.

Tereddütlerinin bir nedeni de, sarayın hemen sol tarafında bekleyen Rum gazeteci ve kameramanlardır.

Acaba onlar da heykelin önünde poz veren Türk gazetecilerini çekerlerse Türkiye'de ne derler?

EN CESUR TÜRENÇ

Acaba bu, Erivan'da Ermeni Soykırımı Anıtı'nı ziyarete giden Esenyurt Belediye Başkanı ve yanındaki gazetecilerin durumuna benzer bir hal alabilir mi?

Sonunda içlerinde en cesuru Tufan Türenç çıkar.

Türenç, fotoğrafları çeken arkadaşımız Kutup Dalgakıran'a ‘‘Hadi Kutup, bizi burada da çek’’ der.

Türenç ileri atılınca Ferai de cesaretlenir.

Üçüncü kişinin kim olduğunu tahmin edersiniz?

Herhalde çoğunuz Cüneyt Ülsever diyeceksiniz.

Hayır tam aksine, en sonra gideceğini, hatta gitmeyeceğini düşündüğünüz Oktay Ekşi heykele doğru gider.

Bunu gören Cüneyt, ‘‘Oktay Abi de gittiğine göre bize de gitmek düşer’’ deyip ötekilere katılır.

Tabii en ihtiyatlıları Sedat Ergin çıkar.

Heykelin yanında poz verenlere en son katılan kişi, Ankara Temsilcimiz Sedat Ergin olur.

Bu arada heykelin önünde hareketi fark eden Rum gazeteci ve kameramanlar da harekete geçerler.

ACITICI TARİH

Onlar da Kutup'a poz veren Hürriyet ekibinin görüntülerini alırlar.

Bu eğlenceli anekdotu şundan yazıyorum.

Bakın yakın tarihin kafalarımızda bıraktığı izler, bizleri neleri düşünmeye sevk ediyor.

Her birinin kendine güveni yüz üzerinden yüz olan yazar arkadaşlarımız, bir hatıra fotoğrafı çektirmeyi bile ne kadar tartışıyorlar.

Oysa bugünün 20 yaş altındaki gençlerine sorsanız, Makarios adını çok azı bilebilir.

İşte düşman komşuların karşılıklı tarihleri bu yüzden acıtıcıdır.
Yazarın Tüm Yazıları