Tezkereyi TBMM’ne red mi ettireceğiz?

Doğrusu, ne olduğunu tam anlayabilmek çok güç. Ancak Ankara’daki tahminler doğru çıkarsa, Türkiye’nin ABD ile başı derde girebilir.

Gül hükümetinin de, daha önceki hükümetler gibi, en önemli sorunlarından biri iletişimsizlik. AKP’liler de ne yapmak istediklerini, dertlerini veya beklentilerini bir türlü anlatamıyorlar. Ya çok konuşuyorlar, ancak aynı olayı farklı algıladıklarından mı nedir, niyetlerini –anlaşılır biçimde- yansıtamıyorlar. Her kafadan farklı ses çıkıyor ve tam bir kakafoniye dönüyor veya susup hiç bilgi vermeyerek, bu defa dertlerini içlerine atıyorlar. Sonuç olarak toplum AKP’yi doğru dürüst algılayamıyor.

Türk-Amerikan görüşmelerinin geldiği son nokta da da aynı iletişimsizlik sorunu yaşanıyor. Önceki günkü Bakanlar kurulu ile ilgili sonucun ne anlama geldiğini çözebilmek için, saatlerce çalışmak gerekti. Sonunda anlaşıldı, ancak herkes yorgun düştü.

Hadi bizler bu vatanın evlatları olarak mecburuz da, elin Amerikalı veya Avrupalısı böylesine çaba harcamak istemedikleri için, Türkiye’nin gerçek amacını hiç anlayamıyorlar.

Normal dönemlerde belki önemli sayılmayabilir ancak içinde bulunduğumuz olağanüstü günlerde bu çok tehlikelidir.

HÜKÜMET, TEHLİKELİ BİR TAKTİK PEŞİNDE

Ankara’da ilginç bir hava esiyor.

AKP hükümeti tezkereyi meclis’e kerhen yolluyor. Bakanlar kurulunda tartışmalar çıkıyor. Birçok bakan zorla imza ediyor. “Hiçbirimiz varılan anlaşmadan memnun değiliz” diyorlar. Washington’a son anda bir mesaj yollanıyor ve ek birşeyler isteniyor. “Eğer yanıt tatminkar olursa, o zaman oyumuzu veririz” deniyor.

İşin daha da ilginç yanı, AKP çevrelerinde sık sık “TBMM tezkereyi bu haliyle kabul etmez” sözü ediliyor. Sanki, milletvekillerine göz kırpılıyor. Bu şekilde, bir yandan da ABD’ye “aman bizi tatmin edin ki, TBMM’de onaylanabilsin” mesajı veriliyor.

Yani AKP tam anlamıyla ikiye bölünmüş durumda. Kararı TBMM değil, aslında AKP verecek. Parti içindeki Milli Görüşçüler ile barış yanlıları bir grup, Türk- ABD ilişkilerine daha fazla önem verenler de karşı grup oluşturdular.

AKP kurmaylarından bazıları açıkça “Keşke bu tezkere reddedilse” diyorlar, diğerleri de sanki reddedilmesi için çaba harcıyorlar.

TBMM reddederse ne olur?

Hele tek partinin hakim olduğu bir Meclis’ten red oyu çıkmasının faturası kime kesilir?

AKP iktidarına mı, yoksa Türkiye’ye mi?

Bence, öncelikle AKP’ye kesilir.

Ardından da, Türk-Amerikan Stratejik Ortaklığının sonu gelir. Türk-ABD ilişkileri sürer, ancak eski yakınlık biter. Türkiye, Kuzey Irak’ta etkinliğini kaybeder ve Kürt sorunu yeniden kabarır.

Ekonomik göstergeler hemen bozulur. Seçimi yapmak AKP’lilere kalmış birşey.

* * *

ANNAN, 2004’TE HALİMİZE ÇOK GÜLECEK (!)

BM Genel Sekreterinin bölge turuna ben “imkansız misyon” adını taktım. Tüm iyi niyetiyle, Kıbrıs’ta çözüm için bütün hafta Ankara- Atina- Lefkoşa üçgeninde dolaşacak. İnsanları sağduyulu düşünmeye davet edecek.

Buna “imkansız misyon” denmez de neye denir?

Cebinde getirdiği 3. planda Rumları ve Türkleri tatmin edebilmek için birçok iyileştirme yapmasına rağmen yine de yaranamaycak.

Kıbrıs Rumlarının yeni lideri Papadopulos, kabul etse de etmese de AB’ye gireceği için kendini sıkıntıya sokmak istemeyecek. Plana “hayır” demiş olmamak için de, Denktaş’tan destek bekleyecek. Denktaş’ın da, gereken desteği fazla geciktirmeden vereceğine eminim.

Annan’ın tek ümidi Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül ikilisi. Ancak onların da işleri başlarından aşmış durumda. Irak macerası AKP’yi hem yordu, hem de epey hırpaladı. Bunun üstüne, ikinci bir cephe açmaya ve risk almaya pek niyetli görülmüyorlar. Üstelik, ne ABD ne İngiltere ne de AB’den Kıbrıs konusunda heyecan gösteren de yok.

Anlayacağınız, Kıbrıs göz göre göre, 16 Nisan günü Tasos Papadopulos’a ikram edilecek. Ardından, bu durum ( yani çözümsüzlük) Kuzey Kıbrıs’ın düşmandan kurtarılma olayı diye açıklanacak. Törenler yapılacak, Annan planını reddedenler, önce Ada’da birbirleriyle kucaklaşacaklar, sonra Anavatan ile “AB kaynaklı ve tamamen Türkiye’yi bölmeye yönelik Annan planından kurtuluş” törenleri düzenleyecekler. Başta Cumhurbaşkanı Sezer, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bazı komutanları ancak özellikle Kuzey Kıbrıs’taki barış gücünün komutanı, ardından Dışişleri Bakanlığının en değerli ve Kıbrıs’ı en iyi anlayan birkaç diplomatı olmak üzere, Kıbrıs’ın 2 inci Kurtuluş mücadelesine üstün katkılarda bulunmuş Türk Büyüklerine kutlama mesajları yollayacaklar.

Tabii, aç karnına sevgi olmayacağı için, Ankara’dan yıllık 350 milyon dolarlık “Kıbrıs maaşının” 500 milyon doları çıkarılması istenecek. “Ayaklanan sokakları yatıştırmak için, para dağıtmalıyız” gerekçesiyle, hemen trasfer yapılması talep edilecek. 160 bin nüfusun üçte ikisi memur olduğu için, önce onların maaşları arttırılacak, ardından emeklilere ve kalan para da “Kıbrıs Türktür Türk kalacaktır” derneklerine, üstün katkılarının nişanesi olarak dağıtılacak.

Aylarca sürecek bu kutlamalardan sonra herkes evlerine dönecek. Hayat yine eskisi gibi ekmek elden, su Ankara’dan olmak üzere, sıkıcı, vizyonsuz, gelecek vaat etmeyen şekilde sürüp gidecek.

Herkes uykudayken, 2004 yılı Aralığında büyük bir gürültü duyulacak. Bir de bakacağız, Türkiye AB kapısından geçerken, KKTC’yi donuna kadar çıplak bırakmak zorunda kalmış. O sıralarda, telaş içinde bugünkü Annan planı mumla aranacak, ancak bulunamayacak.

İş işten geçmiş olacak.

Bir zamanlar “yavru vatan feda edilemez” diyenler ise, büyük olasılıkla ya çoktan tarihe kavuşmuş veya ortadan kaybolmuş olacaklar.

Ne yazık, o gün geldiğinde bunların yakasına yapışıp hesap soramayacağız... Kofi Annan ise, köşesinde olup bitenleri seyredip kendi kendine gülecek...

* * *


(Bu yazı, Posta Gazetesinde ve aynı gün Hürriyet Gazetesinin tüm dış yayınlarında, Hürriyet internet sitesinde (www.hurriyetim.com.tr) Milliyet internet sitesinde (www.milliyet.com.tr) ve Daily News ekibi tarafından tercüme edildikten sonra hem ana gazetede, hem de Daily News internet sitesinde (www.turkishdailynews.com.) yayınlanmaktadır.)
Yazarın Tüm Yazıları