Bir Avustralyalı ile rekabeti öğreteceğiz

BU iki insana dikkatle, çok dikkatle bakın. Biri Kasımpaşa'dan çıkmış bir çocuk.

Fotoğraflarına her baktığımda hafif aşağı kaymış omuzuna takılıyorum.

BİRİ KASIMPAŞALI

Bana çocukluğumun İzmir'inin Eşrefpaşa şoförlerini hatırlatıyor.

Yani direksiyona oturduğunda, gövdesinin ağırlık merkezini koltukla kapı arasında paylaştıran o bıçkın delikanlıları.

Şimdi aynı edayla, aynı bakışla Beyaz Saray'ın Roosevelt Salonu'na giriyor.

Avrupa'nın mutena semtlerinden çıkmış, ENA vs. gibi devlete adam yetiştiren okullarından diploma almış, anlı şanlı siyasetçilere taş çıkartan bir raconla kendini o seçkinler kulübüne kabul ettirmiş.

Hem de bir ay içinde...

Öteki Kayseri'nin mütevazı mahallelerinden gelmiş.

Ne omuzunda, ne başka bir yerinde bıçkın ırkına ait izler var.

Sık saçları, bıyıkları ve her şeyi ile Anadolulu...

Fizik desen rahmetli Turgut Özal'ın biraz daha bugüne ait olanı.

Biri Tayyip Erdoğan.

Öteki, Abdullah Gül.

İkisi de bugün ne olduysa, bu devletin imkánları veya imkánsızlıkları ile olmuş.

Bütün hayatları boyunca, bu toplumun ‘‘yerleşik’’ denilen güçlü eğilimlerine karşı siyaset yapmışlar.

Alınlarına ‘‘dinci’’ yaftası yazılmış.

Batı onlara, İslam'ın ‘‘deccalı’’ olarak sunulmuş.

DERSLER ALINMIŞ

Bu ülkede Batı'yı temsil eden insanlara ve kurumlara uzak durmuşlar, belki de kendilerini yabancı hissetmişler, hissettirilmişler.

Sonra araya olaylar girmiş, Türkiye'de aktif sağcısı, aktif solcusu, atıl ılımlısı ve herkesi ile hepimizin ders alması gereken olaylar, dramlar, travmalar yaşamışız.

Onlar da bundan nasibini almışlar.

Belli ki, bir de derslerini...

Şimdi ikisi Kopenhag'da, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üyeliği yolunda kesin ve yakın tarih verilmesi için çalışıyorlar.

İtiraf edelim, hem de çok samimi ve azimli şekilde.

Onlar, Türkiye'nin ‘‘Avustralyalıları.’’

Bugüne kadar kenarda bırakılmış potansiyel harekete geçiyor.

Sadece onlar da değil.

Bütün bir ülke, bütün gücüyle, bütün kurumlarıyla, varlıklısı, yoksulu, orta hallisiyle.

Okumuşu, daha az okumuşu ve entelektüeli ile.

İşçisiyle, işveren kuruluşlarıyla.

Üniversitelerindeki öğrencileriyle inanılmaz bir kampanya sürdürüyor.

Bütün Türkiye, adadan kopup, kıtayı fethetmeye gelen muazzam bir ‘‘Avustralyalı’’ güç haline dönüşmüş.

YILLARI YAKARIZ

Fransa'da altı yıl yaşadım.

Yıllardır Avrupa Birliği'ne giren ülkeleri izliyorum.

Hiçbiri, ama hiçbiri bunu bu kadar çok istemedi, bu kadar çok mücadele etmedi.

İnanın hiçbiri Avrupa üyeliğini bu kadar çok hak etmedi.

1980'li yıllardan beri, bu ülkenin dinamizmine güvenen yazılar yazıyorum.

Geçtiğimiz ekonomik kriz dışında, bu duygumu hiçbir zaman kaybetmedim.

Bu coşkum ve inancım hiçbir zaman azalmadı.

Ama Türkiye'yi hiçbir zaman bu kadar hırslı, bu kadar mücadeleci görmedim.

Dünkü yazımda ‘‘Acaba ben Avrupalılığın keyfini yaşayabilecek miyim’’ diye soruyordum.

Benim şu anki hedefim, müzakereler için yakın ve kesin bir tarih almak.

Çünkü bazıları sanıyor ki, bu müzakereler başlayınca uzun yıllar sürecek.

KAPI BİR AÇILINCA

Hayır, ben inanıyorum ki, Türkiye müthiş bir uzun atlamacı olarak bu yılları atlayacak ve herkesi şaşırtan bir hızla o coğrafyaya girecek.

Günlerdir yabancı basını izliyorum.

Hayatımda Türkiye'nin hiç bu kadar tartışıldığı bir dönem hatırlamıyorum.

Hayatlarında ilk defa Türkiye'yi ve onun gücünü keşfediyorlar.

Evet, ‘‘Boğaz'ın hasta adamı’’ artık müthiş bir ‘‘Avustralyalı’’ olarak Avrupa kapısındadır.

Ve o kapı bir kere açılınca, bütün Avrupa gerçek rekabetin ne olacağını görecek.

Hayatın her alanında, bir ‘‘Avustralyalı’’ ile rekabetin ne olduğunu herkese öğreteceğiz.
Yazarın Tüm Yazıları