Uluslararası sermayenin seyri ve HAMAS ziyareti

TÜRKİYE’nin yaşadığı ekonomik istikrarda çok önemli payı bulunan uluslararası sermaye akımlarının yeni bir yol ayrımında olduğunu görüyoruz. ABD Merkez Bankası’nın yeni Başkanı Ben Bernanke’nin merakla beklenen konuşması gerçekleşti ve yeni başkan enflasyon eğilimine karşı yeni faiz artırımlarının kaçınılmaz olacağının altını çizdi.

Avrupa Merkez Bankası’ndan da faiz artırımı kararı gelmesi yönündeki beklentiler artarken, aynı zamanda Japonya’nın sıfır faizden yakında vazgeçeceği tahminleri yükselmeye başladı.

Kısacası; gelişmiş ülkeler yani fon fazlası olan ülkelerde faiz artırma eğilimi güçleniyor.

Bu ne demek derseniz, kendi ülkelerinde faizler ve getiriler düşük kaldığı için atıl paralarını Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere, yüksek getiriler nedeniyle yatıran sermayedarlar, kendi ülkelerinde sağlayacakları getiri yükseldiğinde evlerine dönebilir demek.

Ancak Bernanke’nin faiz artırım sinyalini güçlendiren konuşmasına rağmen, uluslar arası likiditenin aynı eğilimi sürdürdüğü, yani risk sever bir tutumla gelişmekte olan ülkelere fon aktarmaya devam ettikleri de bir gerçek.

Dolayısıyla sıcak para denilen kısa vadeli sermaye hareketlerinin Türkiye’ye akışının devam etmesi, herkesi memnun ediyor. Bernanke’nin açıklaması, yabancı sermayenin bu tavrı nedeniyle, içeride de tedirginlik yaratmamış gözüküyor.

Ancak hem içeride hem dışarıda bu kısa vadeli sermayenin, adı üzerinde, olaya bakış vadesinin kısa olduğu unutulmamalı. Yani ileride böyle bir beklenti olsa da, şu anda hangisi yüksek ise parasını oraya yatırıp, en yüksek getiriyi almayı tercih ediyor. Bu da doğal...

Bu arada Brezilya’nın çok yüklü miktarda, daha önce borçlanmak için kullandığı tahvilleri erken ödeme kararı almasının da, gözde ülkelerden biri olan Türkiye’nin şansını artırdığını, fon akışını bize doğru hızlandırdığını da gözden uzak tutmamamız gerekiyor. Tabii ki bu etkinin sürekli bir etki olmadığını da düşünerek...

Demek istediğimiz o ki; şu anda bir değişiklik gözlenmese de, önümüzdeki dönemde Türkiye’nin alışmış olduğu kısa vadeli sermaye hareketlerinin kısılması ihtimal dahiline girmiş bulunuyor. Bu gelişmenin ileriye dönük dikkate alınması artık şart.

KIRILGANLIK ARTINCA

Piyasaların en önem verdiği, kısa vadeli sermayenin tavır değişikliğini umursamamak için kullandığı argümanların başında, "çok yüklü girdiği için bu kez sermayenin artık kolay kolay geri dönemeyeceği" gerekçesi geliyor. Bunda haklılık payı hayli yüksek ama kimse unutmasın ki; IMF biraz da bu nedenle döviz rezervlerimizi yükseltmemizi istiyor.

Normal haline bırakılsa, kısa vadeli sermayenin evine dönüşü, bizce yıl sonunu bulabilir. Ancak iş normal seyrine bırakılmayacak gibi gözüküyor. Yani uluslararası ve ulusal siyasi hareketler, işin normal trendini bozacak gibi geliyor, bize...

Türkiye’nin yapması gereken şey; kısa vadeli sermayeyi, yani sıcak parayı, aslında çarpıklığı devam eden çarkların birlikte dönüşünü sağlamak için sisteme basılan yağ olarak görmektir. Yani bu yağ ile çarkların dönmesi sağlanırken, bu yağın sürekli olmayacağını düşünüp, bir yandan da hızlı biçimde çarkları tamir etmesi, az yağla da dönebilecek hale biran önce getirmesi gerekir. Bunu yapabildiğimizi, yani yapısal tedbirleri zamanında ve gerektiği biçimde hayata sokabildiğimizi ise, maalesef söyleyemiyoruz.

Bunun da ötesinde, bizce Türkiye, ekonomiyi de çok derinden etkileyecek, uluslar arası diploması hataları da yapmaya başladı. Hükümetlerin duygusal davranma lüksleri bulunmadığını unutup, HAMAS’ı, hem de seçime giren değil de, Suriye’de kaçak yaşayan liderini Ankara’ya çağırdı ve bizce çok büyük bir riske girmiş oldu.

Bizce HAMAS’ın çağrılması AKP’nin yani partinin işi değil. Bakanlar Kurulu’nda konuşulup, detayıyla tartışılıp karar alındığını biliyoruz ki; bu da işin boyutlarını büyütüyor.

Umarız Hamas ve ardından gelecek İran olayları, sıcak paranın geri dönüşünü çok öne almaz. Uluslararası sermayenin yol ayrımında, bu tür büyük olaylar, bizi zora sokacaktır.
Yazarın Tüm Yazıları