Üç saptama

İYİ İLETİŞİM Sağlık Bakanı Recep Akdağ, kuş gribi vakasının ortaya çıkmasının ardından, yani önceki geceden itibaren durumu toparladı ve iyi bir iletişim ortamı sağlamayı başardı. Neler mi yaptı?

Uzmanları da yanına alarak gecenin 23.00’ünde basın toplantısı düzenledi. "Her şeyi ben bilirim" şeklindeki klasik siyasetçi havasına girmedi ve basın toplantısında bazı soruların yanıtını uzmanlara bıraktı. Riski ne küçümsedi, ne de abarttı. "Beyaz et yiyin, bir şey olmaz, ben kefilim" şeklinde alaturka bir tavır geliştirmek yerine beyaz etin hangi koşullarda yenilmesi gerektiğini anlattı. Bakan Akdağ, dün de gün boyu çeşitli platformlarda hem yeni bilgileri kamuoyuyla paylaştı, hem de uyarılarını sürdürdü. Ali Atıf Bir ya da Ali Saydam ne der bilmiyorum ama ben Bakan’ın geç de olsa duruma hakim olduğunu ve önceki geceden itibaren iyi bir iletişim ortamı kurduğunu düşünüyorum.

***

TELEVİZYON VE DİN
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın "Diyanet Televizyonu" projesi varmış. Amacı halkımıza dinini diyanetini öğretmek olan bu televizyon için hazırlıklara şimdiden başlanmış. Diyanet İşleri Başkanlığı yetkililerine "Yol yakınken dönün" çağrısı yapmak isterim. Çünkü ’televizyon’ denilen alet, başta ’din propagandası’ olmak üzere her türlü propagandaya yapısal olarak hiç de elverişli değildir. Televizyonu icat eden zihniyet, sadece aleti icat etmekle kalmamış, bu aletin kullanım dünyasını, yani kültürünü de oluşturmuş. İşte o kültürün içinde ’propaganda’ yoktur. Bu ’teknik gerçekliğe’ karşın televizyonu propagandaya alet edebilirsiniz. Ama yaptığınızın adı "ben yaptım oldu" olur. Hedeflerinize ulaşamazsınız. Yani demem o ki Diyanet İşleri, televizyon işine girerek israf etmiş olur. Bilmem anımsatmama gerek var mı: İsraf haramdır.

***

ÖLÜM TARAF TUTMAZ
Arafat öldüğünde İsrail tarafından gelen mesajlar beni hayli şaşırtmıştı. Şöyle şeyler söyleniyordu: "İyi oldu", "Hepimiz kurtulduk", "Ortadoğu’da ve dünyada güneş pırıl pırıl parlıyor", "Arafat’ı cehennem bile kabul etmeyecektir"... Filistinliler ağlarken, İsrail’de bayram havası vardı yani. Ölümün bile zerre kadar etkilemediği bir nefret. Ama işte bakın, "Seken bir kurşun kadar taraf bile tutmayan ölüm", şimdi Şaron’un etrafında dönüyor. Ve şimdi İsrail şokta. Filistinliler ise "Sabra Şatilla kasabı" diye tanımladıkları Şaron’un arkasından kuracakları nefret cümlelerini şimdiden hazırlamış durumdalar... Demek ki neymiş? Ölüm taraf tutmazmış. Ve ölümle şaka olmazmış.

Gülben’in duasına küçük bir karşılık

KELEBEK’te gördüm: Gülben Ergen yılbaşı gecesi saatler tam 24.00’ü gösterirken sahnede bir dua okumuş.

Başı şöyle bir şey: "Allah’ım sen rotamızı AB’den / Gönlümüzü Kabe’den / Kalbimizi sevgiden / Şaşırtma Yarabbim."

Uzun dua, saç baş yolduran havada, yani başladığı gibi devam ediyor.

Magazin aleminin fedailerinin isimlerine yer verilen, ilkokul müsameresi havasında tatsız tuzsuz kafiyeli bir metin.

Hepsi bu.

Ben sadece duanın baş kısmındaki "AB/Kabe sentezi" üzerinde biraz düşündüm.

Ve şu sonucu çıkardım:

Demek ki işi baştan sıkı tutamamış bir kadın ya da erkek, sonradan hayatına sosyal içerik katamıyormuş.

Ayrıca...

Mustafa Erdoğan ve Yılmaz Erdoğan biraderlerin, bir kadının hayatında bu derece etkisiz kalmaları insanı acayip şaşırtıyor...

Ve şu duayı ediyorum:

Yarabbi! Erdoğan biraderlerin bu etkisizlik hali bir an önce sona ersin.

Sona ersin de şu mesnetsiz şımarıklıktan, gerekçesiz entel hevesliğinden, buram buram yapaylık kokan genel havadan bir an önce kurtulalım Yarabbi!
Yazarın Tüm Yazıları