Türk edebiyatının ilk ‘tutunamayan’ı

KEMAL BİLBAŞAR'ın Denizin Çağırışı romanı şöyle başlar:

‘‘... Beş saat rötarla İzmir'e gece yarısından sonra varmak, demiryolları idaresi için 'ahvali adiyeden' olabilir, ama benim gibi beş yıl, sapa bir yerde kurulmuş küçük bir kasabada, kabuğuna çekilerek, vesvese ve korkularıyla baş başa yaşamış, bilmediği bir semanın ve tanımadığı bir denizin maviliğinden şifa aramaya çıkmış, karanlıktan korkan bir insan için, ne büyük felaket...’’

Romanın ilk sayfasında Yahya Kemal'in Denizin Türküsü şiirinden dört dize vardır:

‘‘Çıktığın yolda, bugün yelken açıp yapayalnız

Gözlerin arkaya çevrilmeyerek, pervasız

Yürü! Hür maviliğin bittiği son hadde kadar

İnsan álemde hayal ettiği nisbette yaşar.’’

Denizin Çağırışı'
nın yeni basımını okurken, onun edebi değerinden fire vermediğini gördüm.

*

Fethi Naci'
nin 100 Yılın 100 Romanı kitabındaki Denizin Çağırışı eleştirisindeki yargıya katılıyorum, iyi bir eleştirmenin de, iyi bir okurun da bunu benimseyeceğinden şüphem yok:

‘‘Oysa üniversite yıllarında, yani nerdeyse yarım yüzyıl önce, okuduğum Denizin Çağırışı, bende unutulmaz izler bırakmış bir romandır, bence Bilbaşar'ın en iyi romanıdır.’’

Kasabanın kábusundan kaçan anlatıcı İzmir'de yeni bir hayatı arar. Kendini İstanbul'dan gelen bir gazeteci olarak tanıtır. İkiyüzlü insanlardan, kasabanın o göstermelik ahlakından, doktorundan savcısına kadar herkesin marifetlerinden öylesine bunalmıştır ki, burada biraz kendi kasılı benliğinden kurtulacağı umudunu taşır.

Beş yıl öğretmenlik yapmıştır ama doktorunun da, savcısının da, jandarma kumandanının da koşullar, baskılar yüzünden bir şey yapamadıklarını görür.

Öğretmenliğinde de bunu yaşamıştır, kaymakamın da söylediği gibi, ‘‘esas olan çocukların yetişmesi değil sınıf geçmeleridir’’.

Kahramanın babası karanlıktan korkan birisiydi, sonra da intihar etmişti, denize kendini atarak. Bu intihar, herkesin hakkında konuşmaktan kaçındığı bir sırdır. Bilinçaltından bir türlü atamamıştır.

*

Anlatıcı bütün eski kimliğinden sıyrılmak istemektedir, kendini bir başka önemli kişilik olarak tanıtmak ister ama ne yazık ki bu dış çabalar, bize Lucretius'un sözünü anımsatır:

‘‘...ve keder atımızın terkisine biner gelir?’’

Fethi Naci,
daha sonra yayınlanan bununla birlikte okunabilecek başka kitaplara değinir:

‘‘Meraklı okur, Denizin Çağırışı'nın yayımlanmasından on iki yıl sonra yayımlanan Yaşar Kemal'in Teneke'sinde, Reşat Nuri Güntekin'in 1950'de tefrika edilip 1961'de kitap halinde yayımlanan Kavak Yelleri adlı unutulmaz romanında da benzer sorunların işlendiğini görecektir.’’

Benim bu listeye ekleyeceğim iki kitap daha var. 1959 yılında yayımlanan Yusuf Atılgan'ın Aylak Adam'ı ile 1973'te yayımlanan Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar'ı.

Denizin Çağırışı'nın yayımlandığı yıl 1943.

Bireyin arayışını, zihinsel serüvenini Türk romanında ilk yazanın Kemal Bilbaşar olduğu kanısındayım.

Durulur mu? Hayır.

Zehra ile nişanlanır, sinemada bırakıp gider, Adalet'le yaşar, paralarını yiyen kadın kaçar.

Cinselliği yaşamayışın da izdüşümü kişiliğini belirleyen öğelerden biridir:

‘‘Bağ adı verilen kayısı bahçelerinde, hastalıklı kadınlarla yapılan álemlere katılmayan, hiç kimse tarafından aranıp ziyaret edilmeyen bir insan, kendisinden başkasıyla paylaşamadığı bir yatakta, şüphesiz her akşam bir başka adam olmaya mecburdu.’’

*

Yalnızlığın, Behçet Necatigil'in deyişiyle psikopat bir kimliğe dönüştürdüğü kahramanın olağanüstü bir gözlem gücü vardır.

Kemal Bilbaşar'ın bu romandaki tasvirlerinin ustalığını, tip çizmedeki başarısını özellikle belirtmeliyim.

Bir şehrin uyanışını anlatan satırlar, fotoğrafla pentür arasında görüntüleri canlandırdı gözümde.

Annesinin hizmetçiliğinden beri ezilmişliğin, komplekslerin biçimlendirdiği bir kişilik, Türk edebiyatında unutulmaması gereken bir kahraman yaratmış Bilbaşar. Psikolojik tahlilleri de romanın eskimezliğini artırıyor.

Baba ile oğulun aynı çağrıya kulak vermesiyle noktalanıyor romanı:

‘‘Baban gibi sen de kollarımda rahat edeceksin. Ne bekliyorsun? Safo'nun altın saçları da bende.

Anlıyorum, şimdi anlıyorum. Deniz Tanrıçası! Beni çağıran sensin.’’

Denizin Çağırışı'
nı eskiden okuyanlar bir daha okusun, eskimediğini fark edeceklerdir, yeni kuşak da iyi bir romancıyı, bazı şeyleri ilk yapmış bir edebiyatçıyı tanıyacaktır.

DOĞAN HIZLAN'IN SEÇTİKLERİ

Dünyanın Şarkısı Jean Gino Arion

Ege'den Denize Bırakılmış Bir Çiçek Halikarnas Balıkçısı Bilgi

Ortadakiler Erhan Bener Remzi

İmamın Düşüşü Neval El-Saadavi Gendaş

Yedi Tepe İstanbul Deniz Som Günizi
Yazarın Tüm Yazıları