Türk 71’ini dinleyin

Evin İlyasoğlu’nun 71 Türk Bestecisi kitabını okurken, kendi kendinize bir test yapın.

Elbette müzik tutkunuysanız, Türk bestecilerinin hiç olmazsa bazı adlarını tanıyorsanız, bu testi yapın.

Hiç kuşkusuz bazı adları bildiğinizi göreceksiniz.

İkinci aşamaya geçin, tanıdığınız bestecilerin kaçının bestesini dinlediniz.

Sanırım sonuç hepimiz için utanç verici olacaktır.

Çünkü birçoğu konserde çalınmıştır, ama kayıtları yayımlanmamıştır.

71 Türk Bestecisi kitabı iki dilde yayımlandı, Türkçe ve İngilizce.

Kitap Cemal Reşit Rey ile başlıyor, Hasan Tura ile bitiyor.

İlyasoğlu, Giriş’te kitabının amacını özetliyor:

"Bu kitap, yirminci yüzyılın ilk çeyreğinden yirmi birinci yüzyılın ilk yıllarına kadar geçen dönemdeki çoksesli Türk müziği bestecilerini tanıtmak amacıyla hazırlanmıştır. Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana verimli olan belli başlı bestecilerin kısa yaşamöyküleri, yapıt listeleri, diskografileri ve erişim adresleri Türkçe ve İngilizce metinlerle sunulmuştur.(...)

Bu kitapta yer alan 71 Türk bestecisini ne kuşaklar halinde ele almak, ne de kullandıkları yöntemlere göre sınıflandırmak doğru olur. Yalın türkü armonizasyonu yapan, modal yazıyı seçen, Kemal İlerici’nin dörtlü armoniye dayalı yöntemini kullanan halk ezgilerini, makamsallığı, aksak ritimleri somut olarak öne çıkartan, öte yanda sesin ezgisel akıcılığından çok, yüksekliğe ve yoğunluğuna önem veren, diziselliği uygulayan, elektronik müziği seçen, ya da akustik ve elektronik öğeleri birleştiren, caz ve etnik dünya müziklerinden yararlanan bestecilerimiz vardır. Özellikle yirminci yüzyılın sonunda ve yirmibirinci yüzyılın ilk yıllarında özgün müzik türlerine karşı artan ilgi nice dünya bestecisi gibi Türk bestecilerinin de ilgi alanına girmiştir. (...)


1970 sonrasında çağdaş Türk bestecilerinin büyük bir artış gösterdiği bir gerçektir. İlginç olan bir gözlem de yeni kuşakların artık rastlantıyla değil, bilinçli olarak kompozisyona yönelmeleridir. Kimi besteci bir çalgının ustası olduğundan yapıtlarını kendi seslendirip, daha çabuk tanınma olanağı bulmaktadır. Yurtdışında, yeni müziğin odaklandığı merkezlerde yaşayan kimi besteci ise Türkiye sınırları içinde yaşayan bestecilere göre yapıtlarını çok daha çabuk gün yüzüne çıkartabilme şansına sahiptir. 2000’li yılların nice kolaylığına karşın, ülkemizde Türk bestecisinin yapıtını seslendirebilmesi ve yapıtlarının kayıtlarını yapıp satabilmesi, yurtdışına göre çok büyük zorluklar taşımaktadır."

İlyasoğlu,
kitabı işlevsel kılmış, bestecierin eserlerini sesledirmek isteyener için de adresler vermiş.

Önce bestecinin yaşamı, sanatı hakkında bilgiler veriyor, sonra eser adlarını veriyor, telifini almak isteyenlere de adres gösteriyor.

İki dilde yayımlanan bu kitabın, bizim çok sesli müziğin bestecilerinin yurtdışındaki salonlarda çalınma olanağı yaratacağını umalım.

Çok ünlü, çok tanınmış olmayan nice bestecinin eserlerinin sesleri de hálá kulağımda kalmıştır. Bunlardan biri de Kemal İlerici’nin obua ve piyano için yazdığı Maya’dır.

Belleğim beni yanıltmıyorsa, Hüseyni Saz Semaisi ve İki Türkü de seviğim besteleri arasında.

Muammer Sun’un Yurt Renkleri’ni sevdiğimi söylemeliyim.

Kemal Sünder’in Timpani için Konçerto’sunu ne kadar severek dinlediğimi anımsıyorum.

Yalçın Tura’nın Enginlerden Yücelerden’ini bende onun adını yaşatmaya yeter. Film ve TV film müzikleri yanısıra Haldun Taner’in epik oyunu Keşanlı Ali Destanı için yazdığı müzik özellikle anılmalıdır. İlyasoğu, varsa sanatçıların diskografisini kitabında yazmış. Listelere baktığınızda, kayıtların azlığını hemen anlarsınız.

Genç kuşak bestecilerinden Fazıl Say, Özkan Manav’ın dinlediğim besteciler olarak adlarını anmalıyım.

Her müzikseverin kitaplığında bulunmalı.

Gültekin Çizgen’in sanat yazıları



İyi
fotoğrafçı Gültekin Çizgen’in sanat üzerine yazıları Sanat Köprüsü - Sırat Köprüsü başlığı altında yayımlandı.

Eleştirmen Kaya Özsezgin, Önsöz’de; kitaptaki yazıların, nelere değindiğini, sanatla ilgili birçok soruna, tartışmaya bir derinlik getirdiğini belirtiyor:

"(...) Gültekin Çizgen’in yazılarında savunduğu ve atıfta bulunduğu görüşler, alt alta yazılıp bir bütün olarak bakıldığında, karşımıza çıkacak olgu, hálá önemli bir sanatçı kesimini pençesine almış görünen ve ne yazık ki destek de görmekte olan amatör yaklaşımın yarattığı çelişkilerdir. Profesyonelliğin içerdiği koşullar, dünden bugüne değişmemiştir. Çizgen, değişmeyen bu koşullara okurun dikkatini çekerken, yaşadığımız ve yaşamakta olduğumuz ortamın sayısal ve niteliksel bir dökümünü de yapmış oluyor. Satır aralarında bu dökümün çizgileri açık biçimde kendini göstermektedir."

Gültekin Çizgen,
fotoğrafın ötesinde de yaratıcılığını sürdüren bir sanatçı.

Çizgen sanat ve kavramları üzerine sorgulama yapıyor, alışık yargıları sarsıyor, yeni bakış açıları kazandırıyor.

Onun bir bölümüne katıldığım düşüncelerini temellendiren iki yazıyı mutlaka okumanızı salık vereceğim. Biri; Gelenek Denince, diğeri de Bu Toprakların Rönesansı.

Onlardan birer paragraf aldım ki, kitap üzerine daha net bir fikriniz olsun.

Sanat üzerine değişik, farklı düşüncelerin yer alığı bir yazılar toplamı.



Gelenek Denince

Ben geleneği, üzerine yenilerin eklendiği, hattá yeninin eskiden yapılanın içinden sökülerek çıkarılan, dünden bugüne taşınan bir hazine olarak da görenlerdenim. Çünkü gelenek, anlam dışında asla vazgeçemeyeceğimiz bir "birikimi" ifade eder. Biz gibi, kültür coğrafyaları arasında tam bir köprü sayılan uygarlıklar beşiğinde, başka türlüsünün olmayacağını düşünenlerdenim. Doğuyu coğrafi bir işaret değil, farklı bir kültürel yapı olarak anlayanlardanım. Çünkü ülkemiz, özellikle "Tanzimat - Yeniden Düzenleme" döneminden bu yana, Doğu ve Batı kültürel ortamda, yoğun çatışmalar içinde yaşandığı doğuda bir yerdir. Sanat tarihini her yerde aynı okunan bir matris olarak ele alamayız.

DOĞAN HIZLAN’IN SEÇTİKLERİ

Edgar HilsenrathNazi ve Berberİthaki

Sevinç ÇokumTren Burdan GeçmiyorÖtüken

Markar EsayanKarşılaşmaHayy Kitap

Tom RobinsSıcak Ülkelerden Dönen Vahşi SakatlarAyrıntı

Burcu PelvanoğluHale AsafYKY
Yazarın Tüm Yazıları