Töre cinayetleri sloganla önlenir mi?

YERDE yatan bir genç kadın.

Cansız... Bedeni hala sıcak...

Biraz ötesinde genç bir adam.

İkisi de kafalarına sıkılan tek kurşunla can vermiş.

Birkaç dakika önce temas halindeki elleri birkaç metre uzak.

Ama... Kafadan sızan kanlar ortada buluşmuş.

Dayanışmaya, sevgiye devam! Her şeye rağmen...

Eşrefpaşa’nın göbeğinde bir cinayet.

Töre cinayeti, namus cinayeti; her neyse...

Olaya tanık olanlar gözyaşları içinde.

Kulaklarda genç kadının "yapma ağabey" sözleri...

Büyük bir acı.

Ne olmuşu, nasıl olmuşu, nerede olmuşu ayrı bir konu.

Ortadaki gerçek; acı bir ölüm.

İki genç insanın birlikte olma kararı.

Yeni bir yaşam için buluşma.

Eskiden kopma... Ayrılma...

Kent değiştirme... Bir sürü zorluğa yelken açma...

Ve bunların sonrasında sıkılan silah...

Umutlara, yaşama, geleceğe, beklentilere...

Ve her şeyin sonu... Sadece yaşamın mı?

Peki 4 yaşında annesiz kalan, büyük bir acı yaşayan küçük kızın geleceği ne olacak?

Hangi duygular içinde geleceğe koşacak?

Hangi yalnızlıklarda sıcak bir anne teması arayacak?

Sığınak, sıcak yuva, paylaşım...

Genç kızlığa adım atarken hangi limana sığınacak?

Okuldaki sıkıntılarında kimlerden yardım görecek?

Hastalığında, yalnızlığında kime naz yapacak?

Kimin koynunda doya doya üşüyecek?

Sonra ısınıp ısınıp yeniden soğuğa koşmanın şımarıklığını yaşayacak?

Evet; örnekleri her geçen gün çoğalan bu çocukların hesabını kim verecek?

Bu çocuklarla hangi kurumlarımız ciddi bir şekilde ilgilenecek? Yaralarını bir ölçüde saracak?

Tamam; töre cinayetlerine hayır da...

Nereye kadar? Nasıl?

Sloganlarla olsa... Her şey ne kadar kolay.

Acı bir rastlantı mı, yoksa yaşamın acımasızlığı mı?

Bilinmez... Gazetelerin aynı sayfalarında, TV bültenlerinin arka arkaya yayımlanan haberlerinde kaç bu tür cinayet?

Hepsine "töre cinayeti" kılıfı...

Kim bilmem nereden gelmiş de, bilmem nerede kıstırmış da, annesini, ablasını öldürmüş...

Neymiş! Namusunu temizlemiş!

Bunca kirlenmişliklerin arkasında sevgiye, umuda koşan insanlara "geleneksel yakıştırma"...

Beylik değerlendirmeler...

Biraz da bu tür yaklaşım çoğaltmıyor mu acıları?

Oysa halkın bilinçlendirilmesi, bu tür ailelerin terapiden geçirilmesi ile acıları bir ölçüde azaltmak mümkün olmaz mı?

Çağdaş ülkelerde buna benzer olaylara tanık oluyoruz.

Ama... Orada devlet var!

Ve devlet olaylar yaşanmadan müdahale ediyor!

O yüzden olaylar daha az.

Ölümler de... Yalnız ve yetim kalan çocuklar da...

Bizde de yapılması gereken bu.

Yani... Eğitimin ve bilimin gücünü kullanmak...

Bu tür aileleri kontrol altında tutmak...

Suça meyilli olacak fertleri eğitmek... Terapiden geçirmek...

Mümkünse devletin kurumları aracılığı ile onları "asgari müşterek"te buluşturmak... Bilinçlendirmek...

Hep mucizelerden söz ederiz de... Hep mucizelere sığınırız da...

Çağdaşlığın da, gelişmenin de, aydın ve mutlu bir toplum olmanın da temel olgusunun eğitim olduğunu neden göz ardı ederiz?

Eğitim mucizesini bir türlü algılamamakta neden ısrarcıyızdır?

Sorunu çözmeye önce bu noktadan başlamak gerek. Gerisi gelir...
Yazarın Tüm Yazıları