Tarık Akan keşke yeniden ‘Ferit’ olsa

Dikkat... Dikkat...

‘Solcu’ sanatçımız Tarık Akan askeri darbelere not veriyor.

Hazırladığı karne, aşağı yukarı şöyle bir şey:

27 Mayıs: İyidir, hoştur.

12 Mart: İyi değildir, kötüdür.

12 Eylül: Tu kakadır, berbattır.

28 Şubat: İyidir, hoştur.

Aslında ‘Madem Tarık abimiz böyle uygun görmüş, kabullenelim’ desek mesele çıkmayacak.

Ama olmuyor işte.

Meraklıyız ya...

‘Zavallı’ aklımız şu klişe sorunun çengeline fena halde takılarak arıza çıkarıyor:

‘Tarık Abi... Tarık Abi... Neden bazı darbeler iyidir de bazı darbeler kötüdür?’

Tarık Akan, hesaplaşmasını yapmış aydınlara özgü bir özgüven ile şu saptamayı yaparak arızayı gidermeye çalışıyor:

‘Silahlı Kuvvetler de değişiyor.’

Yani?

Tarık abimiz, 12 Eylül’deki Silahlı Kuvvetler’e ‘Kötü adam’ rolünü, 28 Şubat’taki Silahlı Kuvvetler’e de ‘İyi adam’ rolünü vererek bizleri ikna etmeye çalışıyor.

Ama olmuyor işte.

O kadar olmuyor ki, Tarık Akan’la söyleşi yapan Derya Sazak da şu şahane soruyla müthiş bir arıza çıkarıyor:

‘Demokrasilerde askerin sivil yönetime müdahalesi savunulabilir mi? Darbe sola karşı olunca karşı çıkacaksınız, ‘şeriat’a karşı diye ‘postmodern darbe’de bir sakınca görmeyeceksiniz. Burada bir çelişki yok mu?’

Bu pek anlamlı soru, hak ettiği yanıtı bulamadığı için orada öylece boynu bükük kalıyor.

* * *

Keşke tek arıza darbelere bakışta çıksa. O zaman...

‘Tarık abimiz o yürek yakan Yılmaz Güney filmlerine ruh vermiş bir sanatçıdır. Yılmaz Güney hatırına arıza peşinde koşmayalım. İdare edelim. Hiçbir şey yokmuş gibi yapalım’ filan der geçeriz. Fakat heyhat!

Değinilmeden geçilmesi caiz olmayan öyle ‘esaslı bir sorun’ var ki...

* * *

Tarık Akan’ın ideolojik yaklaşımını belirleyen parametreler, söyleşi boyunca ortaya koyduğu tezlerden çıkarabildiğimiz kadarıyla şunlardır:

Atatürkçülük... Vurgusu yüksek bir laiklik taraftarlığı...

AKP karşıtlığı... Kürtçe eğitime karşı çıkış...

12 Eylül karşıtlığı... İkinci Cumhuriyet karşıtlığı...

CHP’lilik... Şeriat karşıtlığı...

Çok iyi... Pek güzel...

Bir itirazımız yok. Ve fakat:

Bu parametrelere yaslananlara benim bildiğim kadarıyla evrensel anlamda ‘solcu’ filan denmiyor, ‘komünist’ de denmiyor...

Hele ‘Fena halde aykırı solcu sanatçı’ hiç denmiyor.

Yani demem o ki, Tarık Abi, kendisini ‘solcu’ diye nitelendirmekten vazgeçip, tez elden mevcut görüşlerine daha uygun bir ideolojik sıfat bulmalı...

Ya da...

‘Genç kızların sevgilisi Ferit’ günlerine geri dönmeli.


Türk tipi belgeselcilik


‘Türk tipi’ belgeselciliğin formülü şudur:

Arşivden alınan görüntüler birbiri ardına eklenir.

Araya konuyla ilgili birkaç röportaj attırılır.

Alta şöyle dokunaklı bir müzik döşenir.

Ve yürek burkan içli ve romantik bir metin, genizden gelen ses tonuyla çapkınca okunur.

Alın size ‘Türk tipi’ belgesel!

Bu formülle bir Türk belgeselci, bir yıl içinde şu belgeselleri çekebilir:

BİR: ‘MHP hareketi.’

İKİ: ‘Saidi Nursi’nin hayatı.’

ÜÇ: ‘Beşiktaş: Kara Kartal’ın öyküsü.’

Peki koskoca bir yıla sadece üç belgesel mi sığdırılacak?

Tabii ki bir ‘Türk belgeselci’ bununla yetinemez.

Arta kalan o ‘geniş zaman dilimi’nde bir işadamının yükseliş, bir holdingin doğuş öyküsünü anlatan iki belgesel daha çıkarılır.

Buna mukabil...

Batılı ‘salak’ belgeselcilerin durumu şudur:

15 yıllarını vererek bir doğa ya da hayvan belgeseli çekerler...

Hazırlık aşaması 7 yıl süren politik belgeseller çekerler...

Çektikleri belgesellerin her karesi için acayip titizlenirler...

Değişik anlatım teknikleri bulmak için yoğun çaba sarf ederler...

Peki bu kıssanın hissesi nedir?

Ne olacak?

Bir ‘çılgın Türk belgeselci’, en az ‘34 Batılı belgeselci’ye bedeldir.
Yazarın Tüm Yazıları