Söylesem öldürürler sussam ben ölürüm!

BELKİ, ‘Hayat güzeldir’ diyerek herkese çiçek, böcek gönderen ama sıra bana gelince nedense sadece diken sarkıtan ‘sevgili’ İclal inanmayacak, numara yaptığımı filan düşünecek ama gerçekten de ‘Bu filmlerden uzak durun’ tartışmasından artık uzak durmak istiyorum.

Çünkü iş uzadıkça ‘sevgi insanı’ İclal’in de olanca acımasızlığıyla saptadığı gibi ‘hem şikáyet edip hem de uyuzu kaşıyan’ pozisyonuna düşüyorum.

Sıkıldım bu işten.

Adamın biri çıkıp bir şey söylüyor, cevap versen, ‘Bak işte kaşınıyor’ diyorlar. Sussan, ‘İşte adamı böyle sustururlar! Korktu, kaçtı!’ suçlaması el altında hazır tutuluyor.

Bir de insanoğlunda var olan ‘gerçeği haykırma’ güdüsü her taraftan beni sarınca ortaya, o eski Kerkük türküsündeki durum çıkıyor: ‘Söylesem öldürürler, sussam ben ölürüm.’

* * *

Belki de en iyisi, şu okur mektubuna yanıt vererek bu işi bitirmek:

SORU: ‘Bazı filmler hakkında yaptığınız o tartışmalı ‘uzak durun’ önerinizi okuduğumuzda sizin dünya görüşünüze karşı olan eşim, ‘Bu adamı dinlemeyelim, inadına gidelim’ dedi. Tuttuk, o üç filmden birine gittik. İlk 15 dakika sonra kendimizi dışarıya zor attık. Ne olur bizi affedin! Bundan sonra siz ne derseniz ona uyacağız. Şimdi lütfen söyleyin, ‘Eğreti Gelin’e gidelim mi?’ (Mehmet Temel, İstanbul).

CEVAP: Bakın Mehmet Bey! Filmler ikiye ayrılır: Haklarında ‘Beğendim’ ya da ‘Beğenmedim’ denilebilecek türden filmler ve haklarında ‘Beğendim’ ya da ‘Beğenmedim’ bile denilemeyecek kadar berbat olan filmler! ‘Buna kim karar verecek?’ diye güya sıkıştırıcı sorulara filan gerek yok. En asgarisinden gusto, izan ve beğeni düzeyine sahip herkes, izlediği film hakkında, ‘Bu film klasman dışıdır’ ya da ‘Bu ne kardeşim! Bu film bile değil’ diyebilir! Tabii eğer ‘ahbap çavuş ilişkisi’ içinde değilse. Tabii eğer, ‘Aman bizim Tayfun’u darıltmayalım, çocuk daha ilk filmini çekti. Film berbat ama bunu kimseye söylemeyelim’ anlayışında değilse. Neyse... Gelelim soruya: ‘Eğreti Gelin’i gördüm. Ben sadece bu filmin ‘beğendim’ ya da ‘beğenmedim’ demeye değecek hakiki bir film olduğunu belirtebilirim. Bundan ötesi zevke ve sinema eleştirmenlerine kalmış.

* * *

Bu arada bir de ‘misyonerlik’ tartışmasını başımıza sardık. Bu konuda da belki bir ‘son cevap’ olur diye, Mustafa Başoğlu’nun şahsında merak edenlere bir yanıt vermek iyi olur belki.

SORU: Sayın Ahmet Hakan. İmam hatip lisesi mezunu bir insan olarak, misyoner faaliyetlerini onaylayan ve bu faaliyetlere karşı çıkanları kınayan bir yazı yazabileceğinizi hiçbir zaman aklımın köşesinden bile geçirmezdim. Sizin bu tutumunuz, Türk insanı ve özellikle bazı aydınların, yazarların ve yorumcuların nasıl hızlı bir şekilde saf değiştirdiğini kanıtlamaktadır.

(Mustafa Başoğlu, T. Sağlık İşleri Sendikası Genel Başkanı)

CEVAP: Gerçi sorudan çok bir saptama bu ama olsun, biz yine de sağlık işlerinden ziyade köşe yazarlarına açık mektuplar gönderme konusunda azmi ve gayreti göz dolduran Sayın Başoğlu’na bir yanıt verelim: Sayın Başoğlu! Lütfen şu ‘Misyonerler geliyor’ psikozundan kendinizi kurtarın! Madem kendinizi ‘dindar’ olarak tanımlıyorsunuz, o halde şunu size hatırlatabilirim: Bir insanın dinini anlatmasının yasaklanması, her şeyden önce insanlığa aykırıdır! İnsanlığa aykırı olan şey İslam’a da aykırıdır. Vallahi, belki üzüleceksiniz ama Mustafa Bey, bana imam hatipte bunu öğrettiler. Benim saf değiştirmem meselesine gelince: Saf değiştirmekten gocunacak biri değilimdir, hayatımın her döneminde her konuda hem saf, hem de görüş değiştirdim. Girmediğim cemaat, izinden gitmediğim önder kalmadı. Ama hayatımın hiçbir döneminde ‘misyonerlik yasaklansın’ anlayışında olmadım. Çünkü ben, bir görüşün, bir düşüncenin ve bir dinin anlatılmasının yasaklanmasını istemenin, her şeyden önce ‘ayıp’ olduğu yaklaşımını, aklımın ermeye başladığı dönemden beri kendime ilke edindim.

Amerika nasıl sevilir?

ABD’
den gelen ‘Bizi sevmek mecburiyetindesiniz’ talebine nasıl karşılık verebiliriz? Bu konuda benim bir önerim var: Rafet El Roman’ın ‘Amerika’ adlı şu şarkısını yeniden tedavüle sokalım:

‘Burası New York Amerika / Evler karıştı bulutlara / Nasıl bir zaman / Nasıl bir yaşam / A memo / İnsanlar nasıl simsiyah, kızıl beyaz / Sokaklar basketbol, müzik ve dans / Öyle bir zaman, öyle bir yaşam / Macera dolu Amerika Amerika Amerika / A Memo / Gece variller ateş ateş / Etrafta sis duman ve cankiler / O repçiler ve rakçılar / O Memo / Burası Teksas Amerika / Herkes çizme, fötr, kot pantolon / Öyle bir yaşam inan a Memo’
Yazarın Tüm Yazıları