Son günlerde bunlar oldu

YENİ BİR GRUP: Bir akşam ansızın (DMC’den Özden Bora’nın davetiyle) Midas Stüdyoları’nda buldum kendimi. Midas, hem dışarıdan hem de içeriden “Testere” filmi mekanlarını andıran bir yerdir.

Gece gece, hele bir de yağmurlu atmosferde Midas’a ulaşınca, olayın daha da ürkütücü bir hal aldığını söylemem gerek. Neyse ki Midas’ın floresanla aydınlatılmış yalnız koridorlarından aşağıya doğru süzülünce tüm bunları unuttum.
Çünkü tanıdık insanlar vardı içeride. Herkes yeni bir müzik grubu için toplanmıştı: Model. İzmirli gençlerden oluşuyor Model. “Gençler” derken daha da altını çizeyim: Evet, 1985 sonrası doğmuş hepsi.
Ama hiç de öyle tıfıl bir halleri yoktu Model’cilerin.
Yazdıkları şarkılardan tutun da hal ve tavırlarına kadar muhteşem bir profesyonelik içindeydiler.
Çünkü çok çalışmışlar şimdiye kadar, öyle böyle değil. Grubun prodüktörü Demir Demirkan’dan öğrendiğime göre, çıktıkları bar sahnesinde en az dört saat performans sergiliyormuş bu çocuklar.
O gece çıkış şarkılarını da canlı söyledi grup, “Buzdan Şato”yu.
Şarkı iyi, ama solist Fatma’nın Sertab Erener’i andıran sesi ve sahnedeki “kalamiti ceyn” tavrı daha da iyi; “vay be” oluyorsunuz...

GİDİLEMEYEN FİLMLER VE SİYAH KUĞU: İf İstanbul bu yıl benim için tam bir hüsrandı. Hayır, festival programının içeriğinden dolayı filan değil. Sürekli bilet alıp son dakikada filmlerin pek çoğuna gidemediğim için...
Sadece tek bir filmi izledim, o da yakında zaten gösterime girecek olan “Siyah Kuğu” oldu.
Çok acayip, hani üstünde saatlerce konuşulabilecek bir film. Hatta filmin öne çıkardığı “kusursuzluk adına içindeki kötülüğe ihtiyacın var” şiarı her sektöre uyarlanabilir, “böyleyken böyle mi?” diye uzun uzun muhabbet girdaplarında gelgitlenebilinir. Kısacası, aklım hâlâ filmde...

TEK PABUÇLU DAVET: Lacoste’çulardan gelen bir parti davetiyesi herkesi kızdırdı. Hatta sosyal medyada bunun üzerine uzun uzun geyikler döndü.
Özellikle ünlü fotoğrafçı Tamer Yılmaz en sert tepkiyi gösterenlerden biriydi. Peki olay neydi? Olay şu: Herkese parti davetiyesiyle beraber bir tane pabuç göndermiş Lacoste.
Ve davetiyeye de kısaca şöyle yazmışlar: “Pabucun diğer teki partinin verildiği mağazada olacak.”
Yani insanları partiye getirmek için pabucun tekini göndermemişler! Belli ki ilk anda bu “yaratıcı” fikir çok esprili geldi Lacoste’çulara. Ama bu berbat tavır pek hoş karşılanmadı.
Peki pabucu çift olarak gönderselerdi ne olacaktı derseniz, bence bu da iyi bir fikir değil. Bir kokteyle, davete, partiye insanları çağırırken onları “beleşçi” yerine koyacak hareketlere lüzum yok.

Kolay kadınım ama ben seçerim

Tartışma sürüyor. Şimdi “ama hangi tartışma?” demeyiniz canım okur, çarşamba günkü köşeye hemen bir göz atınız. Üşenenler için kabaca (ve direkt) özetlersem, tartışma şu: Kadınların gece hayatında erkekler tarafından sürekli “yollu” olarak algılanması...
Bundan şikayetçi olmaları... Başlarına gelenleri anlatmaları... Ve tabii malum MiniMüzikhol olayı...

MELİKE, ‘KIZ KIZA’YA KARŞI...

Önceki gün Kelebek’teki köşe komşum Melike de (Karakartal) fikrini söyledi bu konuda: “Mümkünse kız kıza dışarı çıkmıyorum, yanımda bir erkek arkadaşım ya da sevgilim olsun istiyorum, tacizlere kalkan olarak.”
Melike’nin düşüncelerini okuyunca, “Ama Melike sen daha cesur olmalısın” diyemedim. Onu da haklı da buldum.
Sonra kadın okurlardan konuyla ilgili gelen mailleri okumaya başladım ve biri özellikle dikkatimi çekti.
Farklı ve dobra bir tavrı olduğu için. Sizin de okumanızı istedim. Buyrunuz, özenle alıntılıyorum...

“ARIZA DURMAK LAZIM!”

“10 sene kadar haftada minimum üç geceyi barlarda geçiren, ciddi içen, bardan erkek kaldıran, herkese servis hizmeti verip eve tek başına dönen, hatta kimseyi bulamazsa tek başına dışarı çıkmış bir kadınım.
Benim genel olarak tarzım/tavrım, ‘istemediğim bir şeyi yapmaya kalkarsan yakarım, başına büyük bela alırsın’dır. Bunu asla sözle söylememek lazım ama.
Her şeyden önce kendine güvenli olmak gerekiyor.
Bir de tabii işaretleri çok iyi okumak lazım. Antenler hep açık olmalı. Adam sarhoşsa, seninle yalnız kalmak için numaralar çekiyorsa o işin sonu tatsızdır, yaştır.
Daha en baştan bu tür şeyler karşısında uyanık, bazen paranoyak olmak kötü sonları büyük ölçüde engeller.
Bizim kadınların genelde ‘ben zor kadınım’ ayakları vardır. Zor kadın olmanız çok önemli değil aslında, ‘kolayım ama ben seçerim’ daha doğru...
Saygı duyma ihtimalleri çok daha yüksek!
‘Arkam sağlam’ havası da bir artı olacaktır. Araba ile tek başıma dönerken sabahın beşinde, peşime takılan çok olurdu. Birkaç atraksiyon ile kurtulamıyorsam, en yakın polis karakoluna sürüp şikayet ederdim.
Netice olarak kendine güvenli, biraz da arızalı duruyorsanız belki büyük aşkınızı barda bulamayacaksınız ama başınıza MiniMüzikhol’deki gibi bir olay gelme ihtimali de oldukça azalmış olacaktır.” (İpek)
Yazarın Tüm Yazıları