Sinemanın üç zirvesi

Sinema dünyamızın üç zirvesi üzerine hazırlanan kitaplar, Türk sinemasındaki önemli adlar hakkında, çoğulcu bilgiler edinmemizi sağlıyor: Adı: Atıf Yılmaz; Kahkaha ve Hüzün: Sadri Alışık ve Kader: Zeki Demirkubuz. Dost Kitabevi ile Ankara Sinema Derneği’nin yayınladığı kitaplar, benim savunduğum yöntemi uygulamış. Kitaplar; bir imzanın görüşünü taşımıyor, değişik adların, sanatçılara, yönetmenlere farklı yaklaşımını sergiliyor.

ATIF YILMAZ BİR ŞENLİKTİR

"Adı: Atıf Yılmaz"ın Önsöz’ünü yazan Kurtuluş Özyazıcı, onun yönetmenliğinin yanı sıra öğreticiliğine de değiniyor: "Yalnızca kendi filmlerinin değil, yetiştirdiği Yılmaz Güney, Zeki Ökten gibi ustaların filmlerinin de bizimle buluşmasını sağlayan Atıf Yılmaz için hazırlanan bu kitap, sinemamızın en üretken yönetmenlerinden olan Yılmaz’ı daha kapsamlı inceleyecek çalışmaların da öncüsü olabilir diye düşünüyoruz."

Erdoğan Tokatlı,
onunla ilgili yazısının başlığını, "Atıf Yılmaz bir şenliktir," diye koymuş. Oradan bir bölümü sizinle paylaşmak isterim: "Atıf Yılmaz’ı her gördüğümde kendimi şenlikli bir pastanenin vitrini önünde durmuş gibi hissederim. Öyle ki, çeşitli lezzetlerin bir araya geldiği bir manzara önümdedir ve asık suratlı bir toplumun afra tafrası, çatılmış kaşları, sert ve kaba saba, mutsuz görüntüsü yerini sıcak mı sıcak, ışıltılı bakışlara bırakır. Hayatın yaşanmaya değen yanını sımsıkı yakalamış mutlu bir çocuk neşesiyle yüklü Atıf Yılmaz ustanın yüzünü görür gibi olurum.(...)

Atıf Yılmaz bir şenliktir. Onu gündelik hayatın içinde izleyenler bilir, kendisiyle böylesine barışık, yaptıklarıyla dalga geçmeyi, gençlere arka çıkmayı ve onları yüreklendirmeyi böylesine bilen kaç usta sayabiliriz ki?

Atıf Yılmaz bir şenliktir, çünkü o aynı zamanda kadınlara en yalın biçimde yaklaşan, onlara olan ilgisini, merakını ve eğilimini en okunaklı biçimde hissettiren bir yaşam ustasıdır.

Bir de, son bir hatırlatma, Atıf Yılmaz, 70’li yıllardan günümüze uzanan zaman diliminde, sinemamıza yeni renkler ve lezzetler katmış çok önemli bir yönetmenin Zeki Ökten’in ustasıdır."

Kitap iki bölümden oluşuyor: I. Anılar, II Çözümlemeler.

Dostlarının, sinemacıların, eleştirmenlerin yazdıkları, onun kişiliğini, alışılagelmiş deyimiyle "kendisiyle barışık" yaşadığını gösteriyor.

Yazıları okurken, onun hem sinemacı, hem insan yönünü öğrenirsiniz. Seyrettiğiniz filmleri yeniden düşünecek malzemeyi bulursunuz bu yazılarda.

Filmlerinden fotoğraflar da kitabı gösel açıdan güçlendiriyor.

DOĞAN HIZLAN’IN SEÇTİKLERİ

Saul BellowGünü Yaşaİletişim

Şafak Altun-Cenk SarıoğluTürk Popüler Tarihinde İlklerAlfa

Mark TwainAdem’le Havva’nın GüncesiYKY

Olcay ÖzmenSensiz Üç YağmurVarlık

Mahmut Ak Osmanlı’nın Gezginleri3F

BU DA MI GOL DEĞİL BE!

Sadri Alışık, önemli, popüler, iyi bir oyuncuydu. Yarattığı karakterler herkesin ilgisini çekmiş, söyledikleri dillere pelesenk olmuştu.

Bu sözlerden biri de, "Şakayla Karışık"ta canlandırdığı Ofsayt Osman’da söylediği cümledir: "Bu da mı gol değil be!"

Kitaptaki, Çolpan İlhan Anlatıyor yazısında, hem iyi bir aktrisin ağzından iyi bir aktörü, hem de bir yaşamı birlikte geçirmeye karar verişlerinin öyküsünü okuyacaksınız. Bir bölümünü aşağıya alıyorum:

Sadri’yle asıl tanışmamız Küçük Sahne’de, bizim şimdiki tiyatroda oldu ama aslında ondan daha önce tanışmıştık. Ben o zamanlar akademideydim ve konservatuvara gidiyordum, daha oyunculuğa başlamamıştım. Bir gün Metin Erksan dedi ki: "Sadri Alışık diye bir oyuncu var. Onunla Saray Muhallebicisi’nde bir randevum var. Bir filmde bir hanım oyuncu arıyordum, bana birini getirecek, arkadaşının tanıdığıymış. İki dakika seninle ona uğrayalım." "Peki," dedim ben de. Saray Muhallebicisi’ne gittik. Sadri daha önceden gelmişti. Metin tanıştırdı bizi. Onlar konuştular. Ben de pek karışmadım, daha pasif kaldım, Sadri Alışık’ı inceledim o ara. Tabii o zamanlar Sadri Alışık diye bir oyuncu olduğunu bilmiyorum. Takip ediyorum, sinemayı, tiyatroyu. Çok muntazam giyimli, kolalı yakalı, kravatlı, karaman, kıvırcık, siyah saçlı, hoş bir adam. (...)

Ondan sonra arkadaşlık film dışına da taştı, eşiyle ayrıldıktan sonra. Bir yerde yemek yiyelim ama laf olur diye üç beş kişiyi daha çağırarak gitmeye başladık. Sonra bir gün, Nişantaşı’nda Yekta diye bir yer vardı, restoran, hoş bir yer. Yemeğe çağırdı beni. "Benimle evlenir misin?" dedi. Onun ağzından anlatayım. "O an," diyor, "bir muhasebesini yaptın gözünde, acaba peki desem mi?" Ama bir de öyle bir dönemin çocuklarıyız ki o Amerikan filmleri, o romantizm, aşk üzerine şarkılar, bütün bunlardan etkilenmiş bir nesiliz biz. Çok farklı bakıyoruz her şeye. O muhasebeyi yapmışım ben, önüme bakmışım. "Hemen onu ben evet diye yakaladım," diyor, "sonra kalktık, elinden tuttum, bütün Dolmabahçe’yi yağmur altında yürüdük."


Kerem Alışık, Babam Sadri Alışık’ta baba oğul ilişkisini, tek çocukluğun ruh halini anlatıyor.

Sadri Alışık, bu kitapta ünlü bir oyuncu olduğu kadar, iyi bir dost, bir sanatçı kişilik olarak da anlatılıyor.

Bu tür kitapların böyle bir yararı ve işlevi olduğuna inanıyorum. Özellikle onu yalnız sinemada seyredenlerin, perde ötesinde onu tanıması, genç kuşakların onun filmlerini seyrederken, gümüş ekran dışındaki özellikleri de öğrenmesi, bu kitaplar sayesinde oluyor.

Diğer kitapta olduğu gibi, Anılar’ı, Çözümlemeler izliyor.

Aslıhan Doğan Topçu’nun Bazıları Sıcak Sever’den Fıstık Gibi Maşallah’a Sadri Alışık’ın İzini Sürmek yazısını mutlaka okuyun. Turist Ömer analizleri de, Alışık’ı daha iyi tanımak, seyredebilmek için gerekli yazılar. Yengeç Sepeti’ndeki oyununu, bu yazıyı yazarken belleğimden kare kare geçirdim.

DOSTOYEVSKİ KAHRAMANLARIYLA

BİR RUH KARDEŞLİĞİ


Zeki Demirkubuz, genç kuşağın önemli, ödül kazanmış yönetmenlerinden biri. Kader: Zeki Demirkubuz kitabı, Masumiyet’in kapanış jeneriğinden bir alıntı ile başlıyor:

Hep Denedin

Hep Yenildin

Olsun

Gene Dene

Gene Yenil

Daha İyi Yenil

(S.Beckett)

Kitap üç bölümden oluşuyor: I: Zeki Demirkubuz Üzerine Yazılar / II: Zeki Demirkubuz Filmleri / III: Zeki Demirkubuz Söyleşileri.

C Blok Üzerine Yönetmenin Sözü,
bir yönetmenin bir kenti, insanı, blokları, örgütlü yaşamayı nasıl algıladığını bize iletiyor. Eleştiri kavramı konusunda, katıldığım/birçok kişinin de katılacağı saptamalarda bulunuyor: "...Ve burada (şu hatayı sık sık yapıyoruz) sinema çok özel bir alan değil, varlığı Türkiye’de olguların varlığıyla birlikte tartışılacak bir alan. Eleştiride de aynı şekilde, sinemada da aynı şekilde..."

Zeki Demirkubuz
hakkında yazılanlar, iyi bir genç kuşak yönetmeninin önemini, sinemaya getirdiğini, düşüncesini, yaşama bakış felsefesini ciddi biçimde bize aktarıyor.

Yazgı filmi üzerine yazılanları mutlaka okumak gerekiyor.

Fatih Özgüven’in yazıları, yönetmeni kuşatmamızı sağlayan sağlam yorumlarla donatılmış.

Söyleşiler de, bizim Zeki Demirkubuz’un dünyasını tanımamız için, çok sağlam kanıtlar sunuyor.

İyi bir yönetmeni kitaptan sonra bir kez daha seyredin.

Üç kitap da Dost Kitabevi

Ankara Sinema Derneği Yayınları’ndan yayınlandı.
Yazarın Tüm Yazıları