Sevinmesini biliyor muyuz

YILBAŞININ, yeni yıla adım atışların hayatımda bir önem taşımadığını söyleyebilirim.

Nötr bir ruh halini yaşadım hep. Gece yarısından önce de, sonra da sevdiğim bir kitabın büyüsü, rakamlardan uzaklaştırdı beni.

Yeni yılda bunları yapmam gibi planların abesliğini yaşayarak fark ettim.

Zamansızlık anlayışını benimsedim.

Gene de yılın ilk günü insanın ajandalarının ilk sayfalarını yazarken, bir muhasebe yapması gerekir mi, diye soruyorum.

Her gün yazanlar, bence her gün muhasebe yaparlar, hesaplaşmadan uzak duramazlar. Yazılanların toplamı, bizim kişisel bilançomuz mudur yoksa kamuoyunun tutanağı mı? İkisini ayırmak öylesine zor, öylesine gereksiz ki!

Bir yazarın, ilk ve en önemli özelliğinin sevinmesini ve sevdirmesini bilmek olduğunu söylesem fantezi sanılır mı?

Acılara, yıkımlara, hapislere, ölümlere rağmen mi? Karamsar yoruma da katılırım. Zaman zaman da yaşamaya tahammül edebilmek için.

Sevinmesini biliyor muyuz? Sevinci bölüşmeye alışkın mıyız? Başkalarının başarısını övmekten çok yermeye eğilimliyiz.

Acıyı, mutsuzluğu öylesine içten bölüşüyoruz ki. Bizim insan yanımızın en görkemli yanı bu.

Sevinçlerin yanına, kuşkuyu, olumsuz gerekçeleri katmasak.

Sevgili arkadaşım, aramızdan ayrılan iyi karikatürcü Oğuz Aral’ın yazısını anımsadım. Maddi ya da manevi bir başarıdan söz edildiğinde, vardır bir bit yeniği, sözüyle başlarız konuşmaya. Neden acaba; Şark’a -Doğu demiyorum- özgü bir tavır mı, her başarının ardında bir kuşkunun peşine düşmek.

İyi, hoştur ama... diye övgüye başlayıp bir ama paranteziyle verdiklerimizi birer birer geriye alırız.

Şark’ın kendi kendini aldatması. Övdüm ben onu diye kendimizi kandırabiliriz.

Umarım bu yıl sevinmeyi, sevinci, paylaşmayı öğrenip uygulayacağımız bir yıl olur. Sevinmenin yansımasının, insanlığın niteliklerinden biri olduğunu yeterince biliyor muyuz?

Size Pollyanna olun demiyorum ama, şairin (Paul Eluard) dediği gibi karanlık gecede bir yıldızın da parladığını görebilsek.

* * *

YILLAR önce her şeyin káğıda döküldüğü zamanlarda, tebrik kartları ne kadar önem taşırdı.

Tebrik yazdığımı hatırlamıyorum, çünkü sevdiklerimle, arkadaşlarımla, dostlarımla sık sık görüşüyorum. Başkalarına, eski deyişle resmiyet gereği, sizi unutmadım gibi ne benim ne de onların inanacağı tebrik üslubu bana hep ikiyüzlülüğün belgesi gibi gelmiştir.

Eskiden büyükler -bu listenin içine o kadar çok kişi girerdi ki- tebrik gönderenlere karşı ilk kutlamanın karşı taraftan geldiğini tescil etmek için "bilmukabele" sözünü kullanırdı. Kutlamada bile hiyerarşiyi gözetenlere ne demeli.

Üstelik kurumlar da tebrik kartları bastırırlardı, önceden herkesin ihtiyacı olan sayı tespit edilirdi, en çok alanlar en çok dostları olanlar (!) anlamına gelirdi ki bu mertebeye erişemedim. Bir kez ayıp olmasın diye aldım ama göndermedim.

* * *

İŞTE yeni bir yıl.

Yeni umutlar beslemek için ille de yeni yılı beklemek niye!
Yazarın Tüm Yazıları