Sessiz (İÜ) üniversitem...

İSTANBUL Üniversitesi 61 bin öğrencisi, 2 bin 400’ü aşkın öğretim üyesiyle dev bir eğitim kurumudur.

En köklü üniversitemizin ihtiyaçları, problemleri hem maddi yönden hem idari yönden çok yönlü ve çok karmaşıktır.
Kuruluşu İstanbul’un fethine kadar uzanır.
1933 yılında da Mustafa Kemal tarafından teşkil edilen bir heyetin raporları sonucu bir reform yapılır ve modern Türkiye Cumhuriyeti’nin bir üniversitesi haline getirilir.
Fikirlerin ve alternatiflerin geliştirilmesinde öncü olan ve toplum yaşamının niteliklerini belirlemekte azımsanmayacak etkileri olan üniversiteler aynı zamanda, kaçınılmaz olarak, artı-eksisiyle, iniş-çıkışıyla toplumun da bir aynasıdır. İşte bu bağlamda benim üniversitem, İstanbul Üniversitesi, aynı zamanda hem toplumsal belleğimiz ve hem de bu günümüze dair tüm renklerin tek bir odakta ayrışıverdiği bir prizma...
Evet, gerçekten çok renklidir benim üniversitem... Bir imparatorluğun yıkılış sarsıntıları içinde, bütün topluma öncülük etmiş, Çanakkale’de bir efsane yaratmıştır. Ancak öte yandan, Milli Mücadele öncesi, işgal yıllarında yine benim üniversitemdir suskun kalan!..
Ancak öğrencisi her zaman bir adım önünde yürümüştür ve hep renkli olmuştur. Kendi paradokslarını da kendi yaratır, kimi zaman da kendisi ile de ters düşer ve sessiz kalır bugün gibi!
Çoğu zaman toplumsal çıkışlara lider olmuştur üniversitem. 1960 yılında anayasa çalışmalarında öncü bir rol oynamıştır. 1967?68 öğrenci olaylarında başı çekmiştir. Ancak kimi zaman, bugün de olduğu gibi, 1971 olaylarında olduğu gibi kalmıştır. 1980 döneminde yapılan ihtilali desteklemiş, geçen yıllar içerisinde aynı olaylara eleştirisel gözle bakmaya başlamıştır. O zamana ait bazı uygulamaları korkusuzca eleştirebilmiştir.
Son dönemdeki değişimlere, bazı farklı acılara rağmen Atatürk ilke ve devrimlerinin, ülke bütünlüğünün taviz vermez kalesiydi.
Günümüzde her gün onlarca şehit verdiğimiz halde neden benim üniversitem sessiz ve hareketsiz? Nerede benim topluma hep öncülük eden üniversitem? (Bütün üniversiteler de aynı ya!)
GÜL’E KİM DESTEK VERECEK
Sayın Cumhurbaşkanı “İntikamımız acı olacaktır” derken, arkasında sessiz ve ilgisiz bu kuruluşlardan mı alacak desteğini?
İstiklal savaşında... I. İnönü Savaşı’nda eratın % 30’u, II. İnönü Savaşı’nda yine % 35’i, Sakarya muharebesinde % 40’lara varan firarlara rağmen Atatürk arkasında güven duyduğu, sayıca az olan ülke sorunlarına hassas fakat aydın bir gençlik, ona güven duyan bir meclis ve kendi problemleriyle uğraşmaya mecbur kalmayan bir komutan birlikteliğiyle bu savaşı kazandı.
Biraz başımızı kaldıralım; bir üniversite bu kadar ‘çekingen’ olmamalıdır.
Prof. Dr. Cengiz KUDAY

‘Kalkışmadan’ mutlu musunuz

İÇİMİZ kan ağlıyor. 24 fidanı yine toprağa verdik. Bu olay terör kavramından uzaklaşarak bir ‘kalkışma’ya dönüşmüştür. 2. Cumhuriyetçiler, Soros ve Henrich Böll, Friderich Numann ve diğer vakıfların arkasındakiler, Açık Toplum Enstitüsü’nün fikirlerini topluma empoze etmeye çalışanlar, Kürt aydını yerine çözüm adına fikir ürettiğini zanneden Türk aydınları ortaya çıkan bu sonuçtan dolayı mutlu musunuz? Vicdanlarınız rahat mı? Güneydoğudaki Kürt kardeşim bu ülkenin fakir Türk vatandaşları, sizlerle sofrasını paylaştı. Çünkü kaderde ve kıvançta bir olduğunu zannediyordu. Artık ivedi olarak,
1- Bu olay bir terör olayı değil, bir ‘kalkışma’ ve ‘isyan’ olayıdır. Yani bir ‘olağandışı’ olaydır. Yani olağanüstü hukuk kuralları uygulanmalıdır. Olağanüstü hal, anayasal bir kurumdur.
2- TSK mensuplarının, Kemalist aydınların, ülkesini seven gerçek vatanseverlerin ‘itibarsızlaştırma’ kampanyalarına son verilmelidir.
3- Orduyu toptan emekli etmeyi öneren kalemler, artık kendi varlıklarını sorgulamalıdır.
4- Bulanık suda balık avlamaya çalışan sözüm ona, bazı yazarlar, bazı kanaat önderleri, medyaya yerleşmiş ‘diyalogcular’ artık bu asil ve saf, fedakâr, cefakâr, dürüst, kendi halindeki Türk insanı ve Türkiye Cumhuriyeti’nden ellerini çekmelidir.
5- İktidar, muhalefet partileri, dürüst Türk aydınları, ülkesini seven sivil toplum örgütleri gün dayanışma günüdür. TBMM, doğru tespitler ve çözüm sağlayıncaya kadar sürekli olarak bu gündem ile çalışmalıdır. Yeni anayasa çalışmaları ertelenmelidir.
Güneydoğuda ‘Alan hâkimiyeti ve yerel yerli istihbarat’ maliyeti ne olursa olsun sağlanmalıdır.
6- Gerçekte hepimiz, geçmişte ve bugün bu satırların yazarı çook bedel ödedik. Kuşak olarak kendimizi ülkemize armağan ettik. Yetmediyse yine öderiz.
E. Prof. Dr. Uğur ORAL

Prof. Kışlalı gibi kaç öğretim üyesi yetişti

KATLEDİLİŞİNİN üzerinden geçen 12 yıl sonunda Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı’yı bugün saygıyla anıyoruz.
12 yılda Türkiye’de neler değişti? Prof. Dr. Kışlalı gibi kaç öğretim üyesi yetişti bu ülkede? Onun gibi kaç sorumlu yurttaş ülke ve dünya insanının sorunlarına kulaklarını tıkamadan yaşamayı becerebildi? Onun gibi kaç bilinçli insan baba oldu? Çok az...
Peki, Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı bugün yaşasaydı, Türkiye’nin son 10 yılını nasıl değerlendirirdi? Siyasi gündemi bir anda değiştiren şehit haberlerini birkaç küfür sonrası unutur muydu ya da faili meçhullerin arkasından anma düzenlemeyi yeterli görür müydü? Ekonomik istikrarın hâlâ sürdüğünü yazıp ranta kulaklarını mı tıkardı?
Hayır, bunların hiçbirini yapmazdı. Buna karakteri elvermezdi. Zaten o yüzden öldürülmedi mi?
Cenazesinde fotoğrafını taşıdığım günden bugüne geçen 12 yılda Prof. Dr. Kışlalı gibi aydınların özlemini çekmeye devam ediyoruz.
“Sürekli devrimin yerini sürekli peşkeşin aldığını” söylemek istiyorum. Umarım bu peşkeşin son bulması adına mücadeleden kaçmayan sorumlu yurttaşların sayısı artar.
Hakan DEDEOĞLU

Büyük oyunun küçükleri

BÜYÜK Atatürk, “Bir Türk komutanının, ordusunu kullanmaksızın, herhangi bir kötü tesadüf ve kötü şans eseri bile olsa, düşmana esir düşmesini biz mazur görsek de, tarih bunu asla affetmez ve affetmemelidir” derken -sonra, uyarıyor, “Milli benliğini bilmeyen milletler başka milletlere yem olurlar” diyor- ardından, sanki çözümü gösteriyor gibidir.
“En büyük askerlik, çeşitli varsayımları çok iyi hesap ederek en iyi görüleni gecikmeden uygulamaktır” diyor.
Güroymak’ta ve Çukurca’da ne canlar gitti?
Nedenini, faillerini ve çözümünü Irak’ı, Afganistan’ı, Libya’yı, Filistin’i ve Suriye’yi perişan eden odaklar içinden aramak gerekiyor.
Ahmet Kılıçaslan AYTAR
Yazarın Tüm Yazıları