Şerif Mardin de psikolojik harpçi mi?

28 ŞUBAT’ı düşünüyorum.

Haberin Devamı

Gözlerim açık...


“İrtica”
haberleri nasıl da birden bire patlak vermişti.


Hele bir gün hiç unutmam Hürriyet, Sabah ve Milliyet aynı başlıkla çıkmıştı: “Kuran kurslarında ürperten yemin”.


Nasıl tırışkadan bir haberdi ve memleketin üç büyük gazetesi nasıl da manşete çakmıştı bu yalanı...


O gün Ufuk Güldemir’le karşılaşmıştım bir Ankara uçağında...


Bana üç gazetenin manşetini göstererek “Bugün gazeteciliğin öldüğü gündür” demişti...


* * *


28 Şubat’ta psikolojik harp taktikleri uygulanıyordu.


Hem de öyle saklı gizli bir şekilde değil.


Açıktan... Alenen...


Taciz vardı, saldırı vardı, yalan vardı, kara çalma vardı, andıç vardı, tehdit vardı, hile vardı, desise vardı...


Brifing vardı... Köşeye sıkıştırma vardı...


Vardı oğlu vardı...


* * *


Gelelim bugünlere:


Geçtiğimiz günlerde yandaş gazetelerin manşetlerinde “darbe ortamı yaratmak için yapılan basın yayın faaliyetleri” konulu haberler yayınlandı.

Haberin Devamı


Yok, efendim Güzin Abla’ya üç mektup yollanmış... Beş internet sitesi kafaya alınmış... 10 dost gazetecinin isimleri saptanmış falan filan...


Bunların kesmeyeceğini düşünen “kraldan çok kralcılar”, yani sevgili yandaşlar, işin içine “Mahalle Baskısı” ve “Biz yoksa Malezya mı oluyoruz” tartışmalarını da katma gereği duydular.


Demek istedikleri şu:

“Mahalle Baskısı” ve “Malezya oluyoruz” tartışmaları da psikolojik harp kaynaklı tartışmalardır...

 

* * *


“Mahalle baskısı”
tartışmasını kim başlattı?


Şerif Mardin Hoca...


Peki Şerif Hoca, “Psikolojik Harp Dairesi”nin adamı mı?


“Mahalle baskısı”
na dair araştırmalar yaparak toplumu aydınlatan Binnaz Toprak ve Ali Çarkoğlu gibi saygın bilim insanları da mı özel harp dairesinden emir aldılar?


“Malezya mı oluyoruz?”
tartışmasını başlatan da AK Parti hükümetinin dostu ABD’li bir siyasetçiydi.


“Psikolojik Harp Dairesi”
nin adamı olması imkansızdı yani...


Ayrıca bu iki tartışmada da zerre kadar şike yoktu.


Her kafadan bir ses çıkıyor, herkes dilediği gibi yazıp çiziyordu...


Tek ses yoktu yani...


Mesela ben bu sütunlarda “psikolojik harp” falan dinlemeden her iki konuda da az kafa yapmadım.

Haberin Devamı


28 Şubat’taki gibi değildi, atış serbestti yani...

 

* * *


Aslında tartışmayı kimin başlattığının da bir anlamı yok...


Ne yani?


Memlekette muhafazakarlığın nereye gittiğine dair şöyle gönül rahatlığıyla esip savuramayacak mıyız?


İçinde “irtica” geçmeyen...


“Kuran kurslarında ürperten yemin”
türünden belli bir odağın işi olmadığı besbelli olan...


Adam gibi yapılan...


Her “muhafazakarlık tartışması”na “psikolojik harp” damgasını vurursanız...


Nasıl çıkacak kardeşim karanlıklar aydınlığa?


* * *


Tayyip Erdoğan
’ı eleştirdin mi, “CHP’li” diyorlar.


“Memlekette muhafazakarlık nereye gidiyor? Mahallede baskı mı var?”
falan dedin mi, psikolojik harp taktikleri uygulamış oluyorsun...


“Malezya mı olduk?”
diye sorarsan, darbecilere ortam sağlamakla suçlanıyorsun...

Haberin Devamı


“Bu iktidar biraz ceberut mu olmaya başladı ne?”
diye hafiften bir sorgulama sürecine girdiğinde, hop “askerin gizli bir planı” türünden laflar giriyor hemen devreye...


Sonra da kafamıza vuruyorlar:


“Ne yakınıyorsun birader, memleket demokrasiye gidiyor, sevinsene”
falan diye...


* * *


Hem bu “harp” sözcüğünün böyle ulu orta kullanılması da çok sorunlu, çok riskli değil mi Allah aşkına?


Bir siyasal tartışmanın içinde “harp” sözcüğünün ne işi var?


Eğer bir yerde “harp”ten söz ediliyorsa...


Birbirini boğazlamaya aday “iki düşman kamp”tan söz ediliyor demektir.


İktidarda olmak bu tür gerilimli ifadelerden uzak durmayı gerektirir.


Ama sanırım “iktidar yandaşı” olmak, bu türden bir sorumluluğu gerektirmiyor. 

Yazarın Tüm Yazıları