Sedat Ergin: Ruh huzuruyla ayrılmak

Sedat ERGİN
Haberin Devamı

Süleyman Demirel, Cumhurbaşkanı sıfatıyla gazetecilerin karşısına son kez çıktığı dünkü veda toplantısında huzurlu bir ruh hali içindeydi.

Belli ki, Anayasa değişikliği girişimi sırasında verilen sözlerin tutulmayarak kamuoyu karşısında kötü bir duruma düşürülmesinin, iç dünyasında yol açtığı sıkıntıyı artık geride bırakmıştı.

Karşımızda, Çankaya Köşkü'nde son akşamını geçireceği günün sabahında, bu görevden ayrılacağı gerçeğiyle barışık bir Cumhurbaşkanı vardı.

Sık sık espriler yaptı; kendisini karikatürize etmekten çekinmedi. Ancak, çoğunluk, uzun yılların ‘‘demlenmiş’’ tecrübesini yansıtan bir siyaset filozofu gibi konuştu.

Kendisinde nadir rastlanan bir tutumla, hatalar yaptığını da kabul etti.

Demirel'in konuşma metni iyi hazırlanmıştı. Bu metinde, önce Köşk'te geçirdiği yedi yılın muhasebesini yaptı; ardından Türkiye'nin son 35 yılda nereden nereye geldiğini rakamlarla ortaya koydu ve finalde geleceğe bakarak, neler yapılması gerektiğine ilişkin reçetesini açıkladı.

Şu sözleri, herhalde serüveninin bundan sonraki bölümüne ilişkin muhtemel manifestosunun bir özetiydi:

‘‘Çağla kucaklaşmış; dünyayla rekabet edecek ekonomik güce sahip; AB üyesi; Avrasya'da lider bir dünya devleti; laik, demokratik müreffeh büyük Türkiye...’’

Demirel, geleceğe dönük vizyonunda, Türkiye'ye 21. yüzyılda dünyadaki gelişmiş ilk on ülke arasına girme hedefini gösterdi.

İçe dönük hedeflerde, yolsuzluklar ve mafyayla kararlı bir şekilde mücadele edilmesi, özelleştirmenin sonuçlandırılması, devletin bankacılık faaliyetinden çıkartılması gibi noktaları vurgulaması anlamlıydı.

Ülkenin en kritik makamına veda eden şahıs, son mesajında ‘‘Devlet yönetiminin menfaat ve nema dağıtılan bir yer olmasına mutlaka son verilmelidir’’ diyorsa, bu sözlerin üzerinde durmak gerekir.

Bu sözlerde yatan teşhis, aslında Türkiye'de devlet idaresi ve siyasetteki en önemli soruna da projektör tutuyor.

Demirel'in Köşk'teki ‘‘son hutbesi’’nin dikkat çeken bir yönü, ülkenin orta dönemdeki en önemli sorununu ‘‘eğitim’’ olarak göstermesiydi.

Eğitimi, bir anlamda, Türkiye'nin temel meselesi olarak ortaya koyması, Demirel'in evriminde önemli bir açılımı gösteriyor.

Bu evrimde, Demirel'in bir dönem kalkınmayı yalnızca maddi unsurlarıyla algılayan ve takdim eden bir merkez sağ siyaset anlayışından, bugün ‘‘her şeyin özü eğitimdir’’ diyen bir çizgiye gelmiş olması yatıyor.

‘‘Eğitim hamlesinin, kültür alanına da yansıtılması, evrensel uygarlığın gelişimine katkı yapılması’’ hedefi, bu bakışı tamamladı. ‘‘Zaman geçer, geriye kalan sadece kültürdür’’ mealindeki sözlerinin altını çiziyoruz.

Demirel, bundan sonra da ‘‘hizmete devam edeceğini’’ söylerken, denklemin içinde kalacağını hissettirdi. Ama bu hizmetin nasıl bir şekil alacağı sorusunun yanıtını boşlukta bıraktı.

Demirel'in atacağı adımları büyük ölçüde ‘‘koşulların şekillenmesine’’ bırakacağı anlaşılıyor. Bu noktada, ‘‘tesadüflerin’’ ve ‘‘şansın’’ da önemini vurgulaması ilginçti.

Demirel, gazetecilere şu sözlerle veda etti ya da etmedi:

‘‘Yine sizlerle birlikte olacağız, şu veya bu şekilde.’’

Evet, Demirel'in yapacağı hizmetin ne gibi bir şekil alacağını galiba hep birlikte yaşayarak öğreneceğiz.

Yazarın Tüm Yazıları