Savaşa gitmeye bu kadar meraklı mıyız?

ÖNCELERİ çok ciddiye almadım ama mesele sönmek bir yana daha beter alevlendiriliyor.

Haberin Devamı

Güney Kıbrıs’ın Güneydoğu Akdeniz’de doğal gaz arama çalışmaları etrafından koparılan fırtınadan, daha doğrusu bu fırtınanın bazı gazetelere yansıma biçiminden söz ediyorum.
Donanma gemileri yola çıkmış, denizaltılar bile silah yüklüymüş, F-16’lar da oradaymış... Sanki savaşa gidiyoruz.
Hayır, savaş falan olduğu yok. Eğer aklımızı tamamen kaçırmadıysak olacağı da yok. Olan şey, bir ‘Bayrak gösterme.’
Yoksa Türk firkateynleri ve denizaltıları o petrol arama platformunu havaya uçuracak, onu korumakta olan yabancı ülke savaş gemileriyle Akdeniz’in ortasında savaşa tutuşacak falan değil. Zaten böyle bir şey olmasın da...
* * *
Mesele şu: 1982’de imzaya açılan ve Türkiye’nin imzalamadığı deniz hukuku sözleşmelerine göre, ülkeler, eğer birbirleriyle de anlaşabiliyorlarsa, kendi karasularının dışında kalan uluslararası denizleri, ‘Ekonomik Çıkar Bölgesi’ ilan edebiliyorlar.
Güney Kıbrıs, bugün sondajlara konu olan deniz parçası için gitti Mısır’la (çünkü karşı kıyıdaki yegane ülke o) bir anlaşma imzaladı ve Akdeniz’in o bölgesini ‘ekonomik çıkar alanı’ olarak paylaştı iki ülke. (Kendi denizi olmadı, sadece oradaki yeraltı zenginliklerini vs çıkarma hakkı edindi.)
Güney Kıbrıs, Mısır’la bu anlaşmayı yaparken de Türkiye çok sinirlendi, ‘Hayır’ dedi, ‘Yapamazsınız’ dedi, ‘Siz bunu yaparsanız biz de Kuzey Kıbrıs’la benzer bir anlaşma yaparız’ dedi, ‘Biz de petrol ararız’ dedi.
Güney Kıbrıs ve Mısır, o zaman Türkiye’yi dinlemediler, anlaşmayı imzaladılar. Türkiye ise tehditlerinin hiçbirini yapmadı, KKTC ile deniz anlaşması bile imzalamadı. (Uluslararası sözleşmenin imzacısı bile olmayan iki ülkenin o sözleşmenin yarattığı hukukla sözleşme yapıp yapamayacağı konusu ayrı eğlenceli bir tartışma.)
* * *
O arada atı alan Üsküdar’ı geçti, Güney Kıbrıs ilgili bölgede sismik araştırmalar yaptı, bu araştırmaların sonucuna dayalı olarak uluslararası ihale düzenledi ve işte biliyorsunuz, bir Amerikan şirketi o ihalenin sonunda geldi sondaj çalışmalarına başladı. Doğal gaz veya petrol bulup bulmayacağını bilmiyoruz ama yapılan masrafa bakılırsa bulmayı bekliyor o şirket.
Türkiye, yumurta kapıya gelince yeniden celallendi, bu sefer alelacele KKTC ile anlaşma imzalandı, sismik araştırma yapması için de taa çocukluğumun Ege krizlerinin gemisi Piri Reis İzmir’den yola çıktı.
Çıktı ama onun gideceği yerle Güney Kıbrıs adına sondaj yapan platformun olduğu yer birbiriyle ilgisiz. Piri Reis, Kıbrıs adası ile Türkiye arasında kalan sularda araştırma yapacak, platform ise adanın güneyinde, ada ile Mısır arasında kalan sularda.
* * *
Yani ortada ne karşılaşma tehlikesi var ne başka bir şey. Zaten ‘Piri Reis burada araştırma yapamaz’ diyen de yok. Bizim savaş gemilerimiz de uluslararası sularda platform batırarak ‘korsanlık’ yapacak değiller, yapacak olursak Mavi Marmara ile ilgili bütün tezlerimiz çöker.
Yani aslında bir şey olduğu yok.
Keşke biraz daha serinkanlı olmayı başarsak, iki ülke arasındaki hukuka dayalı bir bilek güreşinde bile savaş çığlıkları atmaktan vazgeçebilsek.

Haberin Devamı

Savaşlar insanların gözünü kör eder

Haberin Devamı

GEÇEN gün twitter’da Ankara’daki son bombalamayı TAK isimli örgütün üstlenmesi üzerine, ‘PKK ile TAK arasında bir fark var mı? Varsa olan fark kimin umurunda’ minvalinde bir şey yazdım.
Tepkiler yağmaya başladı. Bazıları, ‘Derin devlet-JİTEM-TSK arasında ne kadar fark varsa o kadar var’ gibisinden cevaplar verdi. Bazıları, Şemdinli’de son dönemde öldürülenlerden bahisle, ‘Orada ölenler de sivildi, bir şey demediniz, Ankara’da üç kişi ölünce bu tepki niye’ dedi.
Bu son cevap benim nefesimi kesti. Çünkü acılar arasında kıyaslama yapılması, ölen canların sadece birer rakama indirgenmesi, ‘Sizden üç bizden beş’ denmesi ruhumu sarstı.
Dün PKK’dan yeni bir açıklama geldi. Siirt’te öldürülen dört genç kız için özür diliyordu örgüt ama özrü kabahatinden büyüktü: Aslında hedef o kızlar değildi, yanlışlıkla vurulmuşlardı.
Yani yine de can alacaklardı ama yanlış insanları öldürmüşlerdi, özürleri bunaydı.
Savaş işte böyle kör ediyor insanı. Başkalarının hayatı birden bire önemsizleşiyor. Başkalarının hayatını önemsiz görenler, kendilerinin de artık insan kategorisinden çıktığını göremiyor.

Haberin Devamı

Bakanlık beş canın hesabını vermeli

BEN hâlâ Adalet Bakanlığı’nın tutuklu nakil aracının içinde cayır cayır yanarak ve can çekişerek ölen beş kişinin peşindeyim. Bu yangın, sözde bir ‘kaza’ ama son olarak Bedia Ceylan Güzelce’nin Habertürk’teki haberinden öğrendik ki, göre göre, hatta bağıra bağıra gelen bir ‘kaza.’
Bir kere yanan araç arızalı. Daha bir yaşında bile olmayan araç defalarca servise girmiş çıkmış, çok sayıda parçası değişmiş, o ‘kaza’ günü de çok sağlam değilmiş.
Arıza aslında
fark edilmiş ama buna rağmen araç 200 kilometre daha yol gitmiş. Ve sonunda da ‘kaza’ olmuş.
Orada ölenlerin hesabını Adalet Bakanlığı vermeli. Bu işin peşi bırakılmamalı.

Yazarın Tüm Yazıları