Revizyon kaçınılmaz

KABİNEDE revizyon yapılacağı aylardır konuşuluyordu.

Hemen herkes, ‘17 Aralık bir geçsin. Ardından dananın kuyruğu kopar. AB’den tarih alınıncaya kadar bu revizyon yapılmaz’ fikrindeydi.

17 Aralık’ın ardından revizyon beklentileri iyiden iyiye yükseldi. Kimin gideceği, kimin geleceği bile konuşulur oldu.

Ancak Başbakan çıktı ve ‘Basın istiyor diye revizyon yapmam. Bu konu bu kadar gündemdeyken, bunu gündemime almam’ diyerek revizyon beklentilerini ‘öteledi’.

Bu bir tavırdır.

Ama acaba doğru bir tavır mıdır?

Bana sorarsanız, ‘Basın revizyon istiyor’ diye revizyon yapmak ne kadar yanlışsa, ‘Basın revizyon istiyor’ diye revizyon yapmaktan kaçınmak da aynı oranda yanlış. Çünkü bugün hükümet üyelerinin büyük bölümü bile bir revizyonun gerekliliği konusunda hemfikir.

Yıpranan, beklentileri boşa çıkaran, hükümetin çalışma hızına ayak uyduramayan, hakkındaki iddialarla ilgili dosyalar Başbakan’ın önüne koyulan bakanlar var.

Bütün bunlar bir beklenti yaratıyor ve revizyonu kaçınılmaz hale getiriyor. Başbakan Erdoğan, ‘Basın istediği için yapıyor’ görüntüsü vermemek için bu revizyonu erteliyor.

Ama bu sorunu çözmüyor.

Yerinden şüphe eden bakanlar hareket edemez hale geliyor.

Gidecek gözüyle bakılan bakanların altındaki bürokratlar iş yapmaktan kaçınır oluyor.

Bu da ister istemez devletin işleyişini yavaşlatıyor.

Türkiye’nin hız rekortmeni Başbakan Erdoğan, bu konudaki kararını bir kez daha gözden geçirmeli ve bu revizyonu bir an önce yapmalı. Ne basın istedi diye, ne basın istemedi diye.

Türkiye için...

Damdan sınav düştü

EĞİTİM
yılının orta yerinde öğrencilerin kafalarının karıştırılmasından daha tehlikeli ve daha yanlış bir şey olmadığını, bizzat Milli Eğitim Bakanı Çelik bana söylemişti.

Ancak görüyorum ki, Türk milli eğitiminin yıllardır süren bu hastalığı, hálá devam ediyor.

Karnelerin alınmasına kısa bir süre kala, notları etkileyecek bir ‘ortak sınav’ kábusu ortaya çıktı.

Sınava girmeyen öğrencilerin üniversite kazanmalarına etki edecek bir durum oluştu.

Milli Eğitim Bakanlığı, bu yanlıştan bir an önce dönmek zorunda.

Damdan düşer gibi sınavla, çocukları şaşırtmaya ve mağdur etmeye kimsenin hakkı yok.

Kavuk kavgası

BİR kavuk kavgasıdır gidiyor. Mektebi Sultani’den abim Ferhan Şensoy, Dümbüllü’nün kavuğunu Cem Yılmaz’a vermeyeceğini söylemiş.

Cem Yılmaz kavuğa talip mi bilmiyorum; ama Dümbüllü’nün kavuğu bence Cem’e cuk oturur.

Ben tam bunu yazmayı düşünürken, Nejat Uygur ortaya çıkıp ‘Kavuk benim hakkım’ diye tutturdu ki, bu olacak şey değil.

Kavuk büyükten küçüğe geçer, küçükten büyüğe değil.

Dün tam Sinan Çetin’le bunu tartışırken, Sinan ‘Ferhan Türkçe’nin bozulmasından da şikáyetçi’ dedi.

Şaşırdım.

Çünkü Türkiye’de tiyatrocular arasında Türkçe ile en fazla oynayan, en fazla kelime türeten ve Türkçe’yi en fazla çekiştirip bozan isimdi Ferhan Şensoy.

Yanlış mı yapıyordu? Yoo... Çok da eğlenceli oluyordu.

Ama şimdi yaptığının tersini söyleyerek ve başkalarını suçlayarak yanlış yapıyor.

Bu tavır, sevgili abime yakışmıyor.

Ne yönetmen ne sunucu, bence yayıncı

SİNAN Çetin
deyince aklıma geldi. Film ve reklam yönetmeni, yapımcı, sunucu Sinan Çetin’i hepimiz tanıyoruz.

Ama Sinan Çetin’in bir süredir önemli bir özelliği daha var ve ona da söyledim: ‘Senin en beğendiğim yönün yayıncılığın.’

Çetin
bir süreden beri Plato Yayıncılık adı altında kitap yayınlıyor.

Rus asıllı Amerikalı filozof Ayn Rand’ın kitaplarını basıyor.

Bu kitaplardan bazıları daha önce Türkiye’de korsan olarak basılmıştı. Ama Sinan telif haklarını alarak bu kitapları yayınlamaya başladı.

Size bu kitapları ‘şiddetle’ tavsiye ediyorum.

Türkçe’ye ‘Hayatın Kaynağı’ adıyla çevrilen ‘The Fountainhead’ ile başlayın.

Zaten diğerlerini okumak için çıldıracaksınız.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Yazarın Tüm Yazıları