Redskins ile bir pazar günü

New York’un beyzbolcu Yankees’i varsa, Washington’ın da futbolcu Redskins’i var. Bandosu... Ligin en büyük stadyumu...

Seyirci ve gelir rekorlarıyla... Amerikan futbolunun para basan kızılderilileri. Geçen hafta bugün, FedEx Field’daydım. Amerika’da toplumsal yaşamın en baskın unsuru sporun en azgın oyuncularından Redskins’in stadyumunda...

Uğultu, hayvanat bahçesi Washington’ın politik hayvanlar kaçmasın diye yapılmış çiti, yüzük yol 495’den çıkıp stadyuma doğru ilerlerken kulağınızı tırmalamaya başlıyor. Ataköy 9. Kısım büyüklüğünde, 22 bin araçlık otoparkta yerinizi buluyorsunuz. Sonra 92 bin kişilik arenaya giriyorsunuz.

Yankees’in açık tribünü bleachers’ta bütün stadyumu domine eden ‘Yaratıklar’ oturur. Bir süre önceye kadar grubu stadın diğer tribünlerinden izole edip, alkol almalarını yasaklamışlardı. Çarşı’nın Bronx görmüş marjinal hali... İşte Redskins’in tribün seyircisi, o Yaratıkların bir tık üstü.

1966’dan beri takımın sezonluk biletleri yok satıyor. 200 bin kişilik devasa bir bekleme listesi var. Seyircinin gelir seviyesi yüksek. Ama stada girin... En tepede, hiçbir şey göremeyeceğiniz kısımlar için sezonluk 500 dolar verenden... En öndeki rüya koltuklarına maç başına 400 dolar ödeyene... Binlerce kişiyi ellerindeki Bud Light şişelerini demirlere vurup, bağırıp küfür ederken görüyorsunuz.

Benim izlediğim geçen haftaki maçta Redskins’in oynadığı Green Bay Packers’ın taraftarları daha derli toplu duruyorlardı. Öyle deyince biri düzeltti: “Sen gel, bizim Wisconsin’deki maçlarımızı izle. Deplasman taraftarı farklıdır!..”

Kural, Amerikan futbolu için de değişmiyor. Bütün diğer Amerikan sporları gibi... Bu aslında bir pazar eğlencesi. Biraz oyunu izliyorsun... Çokça acılı kanat yiyip bira içiyorsun.

Oyunun büyük bölümünü basın tribününden izledim. Bir camın arkasındasınız. Hiçbir gürültü yok. 200 kişi önlerinde laptop bir yandan hoparlörden okunan istatistikleri dinliyor... Bir yandan yazı yazıyor.

Gazeteciler, dört sıra oturmuş. En öndekiler kıdemliler. En arkadakilerse Twitter yazarları. Bu arada salondaki tek gürültü, yazısını hâlâ daktiloyla yazan yaşlı bir gazeteciden çıkıyor. Kimseyle konuşmaz, sakın deneme dediler. Hikâyesini soramadım.

Birkaç gazeteci Redskins forması giymişti. Ve Redskins sayı yapınca sessizce seviniyorlardı. Kulüp sorumlusu Mike Pehanich’e sordum. “Basın odasında sevinç gösterisi yasaktır, bağıramazlar” dedi. Tamam çok büyük bir kulüp Redskins. Ama 20 yıldır da şampiyon olamıyor. Gazeteci-yönetici gerginliği nasıl yaşanmaz, bir Avrupalının anlaması çok zor.

Daha da garibi... Oyun bitti. Basın toplantısı yapılacak. Ama önce bütün gazeteciler soyunma odasına gittik. İçeri giriyorsunuz. Bütün oyuncular çırılçıplak. Yeni duş almış ya da almak üzere... Etrafta dolaşıyorlar. Televizyoncular da giyiniklerle röportaj yaparken arkadakileri olduğu gibi çekiyor. 20 yıldır NFL yazan Donna Hopkins’e sordum bu durumu. Özellikle bir kadının bu koşullarda çalışması nasıl bir şey diye... “Giyinmelerine zaman kalsın diye genelde içeri geç girerim” dedi. “Ama hâlâ giyinmeyen varsa da işimi yapmak zorundayım. Dikkat etmemeye çalışıyorum.”

Kulaklarındaki 3 kıratlık pırlantalarla kapıdan zor geçen irikıyım siyahlar... Gazetecilerle konuşurken oyuncuların hepsi çok heyecanlı. Etrafta menajerleri de yok. Pehanich’e oyuncuları nasıl bu kadar serbest bırakabiliyorsunuz, dedim. “Basın toplantısına çıkarmadıklarımıza haksızlık olur, herkese izin vermek zorundayız” dedi.

PİKNİK OTOPARKI

O gün öğlen 1’de başladı maç. Stadyumdan çıkarken 6’yı geçiyordu. Son bir saati basın toplantısı deyin. Bir de kısa bir uzatma oldu. 15’er dakikadan 4 devre oynanan maç, tam 4 saat sürdü. İçeride herkes içti zaten. Ama demek kesmemiş, çıkarken otoparkta onlarca insan piknik yapıyordu. Ciplerin bagajlarını açmışlar. Hatta bazıları yola tente kurmuş. Barbekü yapıp bira içiyorlardı.
Hafta içi Amerika’nın en ünlü spor psikiyatrlarından Dr. David McDuff’ı aradım. Maryland’de yaşıyor ve Baltimore’un hem beyzbol hem futbol takımlarının danışmanlığını yapıyor. “Spor, Amerika’da ulusal bir kimliktir” dedi. “Daha lise döneminde öğrencilerin yüzde 50’den fazlası spor yapar. Çünkü spor sosyal buluşma aracıdır. Otoparkta parti yapanlar da bunun kanıtı.”
“Peki neden” dedim. Amerikalı bir lise öğrencisinin spor yapmasındaki temel motivasyon ne?.. “Çevre edinme ihtiyacı. Tenis okul dışında popülerdir örneğin. Ama okulda takım sporu yapılır. Böylece üniversiteye gittiğinde hangi sporu yapıyorsa onun grubuna katılır.”
Biraz da Al Pacino’nun Any Given Sunday filminin finalinde yaptığı konuşmadaki gibi... “Ya takım olarak toparlanırız ya da birey olarak ölürüz.”

KADININ YERİ

Bir yerde ne kadar çok kadın olursa, erkekler de o kadar çoğalıyor. Dr. McDuff’a Fedex Field’da kadınların nasıl en az erkekler kadar çok olabildiğini sordum. İki sebep söyledi. Birincisi, feminist dalganın etkisiyle sporda kadınların ayrımcılığa uğramasının önüne geçen ve 70’lerde gerçekleştirilen yasal düzenleme yani 9. Başlık. Spor yapan kadın, doğal bir spor izleyicisi oluyor. İkincisi de televizyon devrimi. Evde neredeyse hemen hemen bütün spor müsabakalarını televizyondan takip edebiliyorlar. Devamlılık sağlanınca da tribünlerin potansiyel alıcısı oluyorlar.

PARANIN GÜCÜ

Sporda sosyal boyut hep daha önde. Manevi unsurlar önemli. Ancak bunun altyapısının maddiyata dayandığıyla artık herkesin yüzleşmesi gerek. Özellikle şu sıralar Galatasaray’ın yeni stadının isminin Türk Telekom olmasını istemeyenler için söylüyorum...
O gün Fedex Field tribünlerinde binlerce kişi müsabakayı izlerken, binlerce kişi de içerideki loca koltuklarında oturmuş oyunu televizyondan takip ediyordu. Yapılan yatırım sayesinde, evdeymiş gibi. Dr. McDuff, bugün Maryland Üniversitesi’nin bile yıllık 50 milyon dolar spor bütçesi olduğunu anlattı. Ve Maryland Üniversitesi’nin stadyumunun bile bir sponsoru olduğunu... Comcast...
Redskins’in maçından çıkarken bir kez daha şuna karar verdim. Eğer sporu bir eğlenceye... Bir pazar pikniğine... Sosyal bir buluşmaya dönüştürmek istiyorsanız... Altyapısını da sağlamak zorundasınız. Dışarıda kedi köfte yedirip içeride pis tuvaletleri kullandırma pahasına gelenlere takım ruhu aşıladığınızı düşünebilirsiniz elbette. Ama... Niye biletleri daha iyi paraya satamıyoruz?.. Niye ürün gelirimiz düşük, dendiğinde... Verecek bir cevap bulamazsınız!..
Yazarın Tüm Yazıları