‘Pro-Dr.’ mi, Prof.Dr. mu?

HER Pro.Dr., Prof.Dr... Her Prof.Dr. da, bilim insanı değildir. Ancak gerçek bilim insanı olup ta ‘Prof.Dr’ olmayanı da dünya üzerinde yoktur.

Ünvanlar (titirler!) ‘birşey’dir. Her zaman bir duruşa veya ‘biryere’ tekabül etmeyebilir. YÖK’ün üniversitelerde uyguladığı doktora programı tip yönetmeliği gereği, 6 aylık tez izleme jürileri ile biraz da sistematik çalışmaya meyilli iseniz, (hızlandırılmış bir doktora ve genişletilmiş bir yüksek lisans eşitliğinde) 2 senede, suya sabuna dokunmadan ‘Dr.’ ünvanı kazanır hatta evcil ve ittaatkar iseniz de; hemencecik akademik merdivenleri tırmanabilirsiniz. İyi hoş, tamam da, ya ondan sonrasında?
Bilinç altlarında, Pro-Dr’luktan Prof. Dr’luğa geçiş yapamamanın verdiği, personel üzerinde yarattığı travmalar, kompleksi gizli kalmış duygular ve çelişkilerle örselenmiş duygu trafiğine ne olacak?
Doğrudur. Narkozik bir yolla kutsanarak, ‘Doktor’ ünvanına kavuşmuş aday, jüriyi 5-0 kazanmıştır. Ancak sonrasında anastesinin etkisi geçmeye başlar. Artık bu arkadaş, yerleşik bir sistemin parçasıdır. Sonrasında elinde kalem, puantaj kartlarındaki puanlarını artıracak, İngilizce makaleler yazar durur. Aslında bu durumuyla üniversite sınavına girme arifesindeki, çoktan seçmeli bir test çocuğundan da farkı yoktur. Bir elinde renkli ‘pompon’ başlıklı anahtarlığının ucuna asılı iki anahtarı ile diğer elinde renkli kapaklı cep telefonu ile bölüm kurullarında caka satan birkişidir artık ’o’.
Sevgili Pro-Dr’umuz, didinir çalışır ama Prof.Dr’luk mertebesi kendisine halen daha uzaktadır. Bu kişiler acil olarak ‘Prof.Dr’ kadrosuna ya da idari bir makama atanmalıdırlar. Aksi takdirde üniversite içinde soruna neden olurlar, agresifleşirler hatta hırçınlaşabilirler.
Dolayısıyla, YÖK Başakanlığı tez elden yeni yasa tasarısında, doktora programı eğitim tip yönetmeliğinde kapsamlı bir değişikliğe gitmelidir. Böylelikle üniversitelerde, Prof.Dr sayısı artar ve üniversiteler, asli görevi olan bilim yuvaları haline gelir.Belki içlerinden, ulusalcılığı, anti-bilmsel bir olgu olarak görmeyen bilim adamı da çıkabilir. Ne dersiniz?
Etrafınıza bir bakın bakalım, 78 yaşında ‘Prof. Dr’luktan bir intihal hükmü giyerek, kozmik bir takdirle, tenzil-i rütbe eyleyip tekrardan başlangıç noktası olan ‘Pro.Dr’luğa geri dönen, sonrasında semeri alınıp eşşekliği baki kalan kişilerin sayısı hiç de az değildir.
Tahir ÇALGÜNER-Gazi Üniversitesi Akademik Personeli

Düzelmeyen TTNet

YAŞAMKENT’te oturuyorum. ADSL aboneliğimin naklinin yapılması için 21.12.2009 tarihinde Bahçelievler Telekom Müdürlüğüne başvurdum. Bana oturduğum bölgede fiber kablo olmadığı için bağlantının 1 hafta süreceği söylendi. Çağrı Merkezini defalarca aramama rağmen internetim bağlanmadı ve sorunumla ilgilenen de olmadı. 2 şubatta internetimi iptal ettirmek için başvurduğumda ocak 2010 dönemine ait ödemem gereken fatura olduğu ve ödemeyi yapmazsam iptal ettiremeyeceğimi söylediler. Ben de iptal ettirebilmek için ödemek zorunda kaldım.
Bu nasıl bir hizmet anlayışıdır. Sorunumu çözmedikleri gibi bir de fatura çıkardılar. Bunu anlamak mümkün değil.
Ayşe AKSUN

Sokağımız asfaltlanmadı


ERYAMAN 3. Etap Şeyh Şamil mahallesinde oturuyorum. Kablolu yayın için tarafınızca cadde ve sokaklarda yapılan kazılar internet ve kablo-tv paketleri satışa sunulduğu halde henüz asfaltlanmamıştır. Malum kış koşullarında hayatımızı güçleştiren bu aksaklığın ne zaman giderileceği konusunda bilgi verilmesini istiyoruz.
Haluk TURAN

Melih Bey’in keyfi ne zaman gelecek


ULUS Yeni Sanayi’de bundan 6 yıl önce gürültü oluyor gerekcesi ile Melih Gökçek tarafından boşaltılan oto servisi olan dükkanlarımız ne olacağı belli olmadan boş olarak duruyor.
Her sorduğumuzda yeni bir projenin hazırlandığı söyleniyor. Bu bekleyiş ve bu mağduriyetimiz ne kadar daha devam edecek?
Merak ediyoruz. Melih Bey’in keyfi ne zaman gelecek?
M. Okan KILAN

Paso


YAZINIZ hemen dikkatimi Çekti. Paso denilen şey bence tamamen saçmalık ve para tuzağı... Üniversite kimliklerimiz bizim öğrenci olduğumuzu belirtmek için ki zaten...
Sadık ŞATIROĞLU
Yazarın Tüm Yazıları