Pop müzik bir hiçtir

‘Ses ve Ayrılık’ isimli yedinci albümünü 21 Haziran’da çıkaracak olan Özcan Deniz, ‘Pop müzik bir hiçtir. Milyon kaset satarken bu albümle kendimi riske atıyorum ‘ dedi. İşte Deniz’in dilinden son albümü...

BERRAK BİR ALBÜM OLDU

Dokuz aylık bir çalışmanın ardından ‘Ses ve Ayrılık’ isimli albümüm 21 Haziran’da piyasaya çıkacak. Albümde Nazan Öncel’in iki eseri var. Birinin söz-müziği, diğerinin de sözü ona ait. Ayrıca albümün müzik yönetmenliğini Nezih Ünen gibi çok değerli bir isim yaptı. Albümdeki bütün şarkılar ayrılığı anlatıyor. Yani mutlu, aşık olmuş bir adamın duygusunu ifade eden bir tane şarkımız yok bu albümde. Ancak bunun farkına albüm bittikten sonra vardık. Yoksa ‘Ayrılık’ albümü yapalım diye planlı, programlı yola çıkmadık. Bir de ayrılığı anlatış biçimi vardır. Sinema filmi çekersiniz görsellikle anlatırsınız, albüm yapıyorsanız sesinizle anlatırsınız. Biz de ayrılığı her enstrümandan çıkan sesle ifade ettik, ona göre de yorumladım. Sonuçta ses satıyoruz. O yüzden de ‘Ses’ dedik. Ve karmaşadan uzak yalın bir sound’la hazırladık albümü. Ne yazık ki diğer albümlerimde kendimizi bu karmaşadan kurtaramıyorduk. Şimdi bu karmaşa yok. Tek enstrümanla söylediğim şarkı bile var.

STÜDYO FOBİM VAR

Benim stüdyo fobim var. Stüdyoda mesai harcamaya, koltuk üzerinde sabahlamaya bayılıyorum. Ancak iş okumaya geldiğinde performansım yüzde 70 düşüyor. Sahnede öyle değilim. Elime mikrofonu verin, arkama sazları, önüme seyirciyi koyun ortalığı yıkar geçerim. Arya, türkü ne varsa en zor şarkıları bile okurum. Performansım yüzde 200 artar. Sahnede kendimi aşıyorum. Fakat stüdyoda benden çıkacak performansın yüzde 20’si çıkıyor. O yüzden diğer albümlerimde kimse benim sesimin rengini tam olarak anlayamadı. Bu albümde ise bu fobimi yenmeyi başardım.

İPLER BENİM ELİMDE

Özcan Deniz denilen tarz zaten ben değildim. Bütün albümlerim, prodüktörlerin ‘Halk bunu ister’ düşüncesiyle hazırlanan albümlerdi. Bunun üzerine herkes beni dünya müziğinden bihaber zannetti. Oysa yıllardır Türk müziğini, klasik müzik başta olmak üzere her türlü müziği dinleyen bir insandım. Hayatım boyunca hep dünya müziğini araştıran, sonra da kendi müziğine adapte etmek isteyen bir insan oldum. Ben zaten kaynaklarıma sahibim. Anadolu’dan geldim, taşrada yetiştim, ailemde ozanlar var, Türk halk müziğini çok severek dinliyorum ve biliyorum. İşte bütün bunlara bir şeyler katmaya çalıştığım için hep evrensel müzikleri gözlemledim. Ama bunu bir türlü hayata geçiremedim. Hep başkalarının planlarına göre hareket ettiğim için, eski albümlerimin soundu da doğal olarak farklıydı. Yanlış anlaşılmasın, o albümlerime de sahip çıkıyorum. Çünkü ortada emek var. Benim anlatmak istediğim şimdi ipler elimizde. Artık istediğimi yapabilme hakkım var. Belli bir zamandan sonra bu hak bana verildi. Bunun için de herkese teşekkür ediyorum. Dolayısıyla bu albüm, benim bakış açımla hazırlanmış, ‘Bakın bir de bunu yaptım’ diyebileceğim alternatif, özgür ve kendi kişiliği olan bir albüm oldu.

KESKİN DÖNÜŞ YAPMADIM

Klasik keman pertüsyonlarından, soundlardan, türkü seçimlerinden, klasik sahne kıyafetlerinden, klasik sahne düzeninden, hep tekrarlardan ben daraldım. Ben daralmışsam, milet de daralmıştır diye düşünüyorum. Şimdi bütün yaptıklarım keskin bir dönüş olarak adlandırılıyor. Ama öyle değil işte. 10 yıldır insanları alıştıra alıştıra bir şeyler yapıyorum. Askerden geldikten sonra kendime bir hedef çizmiştim. Ve bu hedefime de zaman içinde ulaştım. Bu kısa sürer mi? Sürebilir. Dünya gelişiyor. Biraz ileriyi görmek, düşünmek gerek. Bazı şeyleri ölümsüz kılmak gerekiyor. Bunu yaparken de o ana hapsolmayacaksın. Ben hiçbir zaman o anlara hapsolmak istemedim...

BATI MÜZİĞİNDE RUH YOK

Ben yaptığım müzik tarzıyla Batı’ya yönelmiyorum. Tam tersi doğululaşıyorum. Bu bir ruh meselesidir. Batı müziğinde bu ruh yok. Bizde bir yabancı özentisi ve kendinde var olan şeyi de küçümseme durumu var. O yüzden pop müzik yabancılara ait bir kavram olduğu için, ki değildir, üst sınıflara ait bir şeymiş gibi algılanır ve değer görür. Oysa pop müzik kadar içi boş, ruhsuz bir tanım olamaz. Pop müzik dediğiniz şey, bir hiçtir. İçi dolu değildir. İçi dolu olan müzik Doğu malzemeleriyle beslenmiş olan müziktir. Onların da kendi içinde isimleri var. Biz de arabesk deniliyor. Bu da yanlış. Bir dönemler arabesk yaşamlar ön planda olduğu için, bu isim ön plana çıktı. Şimdi taşradaki çocuk bile Eminem dinliyor. Zaman değişti. Eskiden bizlere mekroseksüel denilse facia olurdu. Ama şimdi kimse bir şey demiyor. Çünkü birçok erkek bakımlı. Dolayısıyla bir şarkıda davulun biraz ön plana çıkması seni hemen popçu yapmaz. Ben bu albümde kendi kültürümden faydalanıp, bunların üstlerini süsledim. Hepsi bu.

MÜSLÜM GÜRSES İDOL

Son zamanlarda dünyada Ortadoğu müziğine karşı taraftar olan Batılılar oluştu. Yani bu taraftaki müziği kabul eden, savunan Batılılar var. Çünkü onlar da artık kendi müziklerinden sıkıldılar. Biz ne yazık ki elimizdeki cevheri bilmiyoruz. Onlar bize doğru gelirken ben salak mıyım onlara doğru gideyim. Yaparım ve beklerim. Çünkü onlar bizim tarzımıza doğru gelmek zorundalar, başka seçenekleri yok. Tükendiler ve adım atacak yerleri kalmadı. Burada ise balta girmemiş bir orman var. Ancak kendi kendimizi beğenmediğimiz için de bu ormanı yakıyoruz. Bizim Müslüm Gürses’imize Avrupa’da herhangi bir şehrinde şarkı söylet, ‘Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük blues müzik yapan adamı’ diye baş tacı ederler. Biz ise ona nasıl bir muamele yapıyoruz. Bence o bir idol.

Özcan Deniz’in ‘Ses ve Ayrılık’ albümünde kendine ait dört şarkı var. ‘Canım’ ve ‘Tomurcuk’ isimli şarkılar Nazan Öncel’e ait... Albümün müzik yönetmeni ise Nezih Ünen. Sözü ve müziği kendisine ait olan ‘Kal de’ isimli parçada ise Deniz, dünyaca ünlü keman ustası Huga Marsh ile çalışmış. Deniz, ‘Bu şarkı inanılmaz bir şey oldu. Huga Marsh, gişe rekorları kırmış Hollywood filmlerinin müziklerini yapmış biri. Bu şarkıda bize eşlik ettiği için çok gurur ve onur duydum’ diyor.

3 yıldır yalnızım

Özel hayatım çok kötü. Üç yıldır hayatımda kimse yok, olamıyor da. Seçtiğim insanlar ya doğru insanlar olmuyor ya çok yoğun tempodan dolayı doğru insanı arayacak zaman bulamıyorum ya da o kişiyi yanlış yerlerde arıyorum. En güzeli annemi dinlemem. Çünkü annem, ‘Bırak oğlum ben sana bulayım’ diyor. Yetki istiyor benden.(Gülüşmeler) Kısmet işidir bu. O yüzden çok fazla zorlamıyorum kendimi. Ben, bu camia içinden birisiyle de sağlıklı ilişki kurulacağına inanıyorum. Doğru kişiyi bulursan olur, neden olmasın. Ama şu var, şöhret olma arzusuyla yanıp tutuşan bir kadın beni bulursa, olmaz! Bana, benim gibi hayatını sadeleştirmeye, uçan her şeyi yere indirmeye çalışan, hırslarından arınmış ve ilişkisine zaman ayırmayı da bilen bir kadın gerek. Bütün bunlara karşın kendisi de şöhret olma arzusuyla yanıp tutuşursa, yanarım, yanarız. Tabii ki ben de onunla birlikte bazı şeylerimden fedakarlık yaparım. Ama ağırlıklı bir şekilde bu fedakarlığı karşımdaki insanın yapması gerekir. Çünkü almış başını giden benim. Bunu anlamak çok önemli.

Gişe polemiği

1,5 milyon seyirciye ulaşan Neredesin Firuze’nin başarısından çok mutluyum. 1,5 milyon gibi bir gişe, Türk sineması için çok ciddi bir rakamdır. Şimdi yine sizinle yaptığım röportajda ‘500 ile 1 milyon arası gişem olduğuna inanıyorum’ dedim. 500 bin diyerek mütevazı bir rakamdan söz ettim. Bir milyonu ise tavan olarak ele aldım. Bu açıklamam üzerine niye kimse, ‘İnşallah vardır’ diyerek geçip gitmedi de, ‘Ne diyorsun sen’ şeklinde bir tepki gösterdi, bunu anlamıyorum. Keşke hepimizin milyon seyircisi olsaymış da 6 milyon seyirci gelseymiş sinemaya... Böyle iyi niyetlerle yaklaşmak yerine herkes, ‘Ne diyorsun sen’ dedi. Şunu anladım ki, belli bir güce sahip olduğunu ispat eden, gösteren ya da o potansiyele sahip olduğunu iddia edenleri sevmiyorlar, bu şartlarda olmasını da pek istemiyorlar! Bu filmde 500 bini bana gelse, ortada 1 milyon kişi var. Bu da az bir rakam değil yani.
Yazarın Tüm Yazıları