Organ bağışlamak günah değil sevaptır

TIP dünyası, binlerce hasta ve onların sahipleri, iki günden beri basındaki ifadeyle ‘bir tarikat şeyhi’nin organ bağışıyla ilgili akıllara durgunluk veren fetvasını(!) tartışıyor.

5 bin müridi olduğu ileri sürülen şahıs, organ bağışına cevaz veren Diyanet İşleri Başkanlığı’na ‘katliama ortak olmak’ gibi bir suç izafe etmekle kalmıyor, organ bağışlayanın (boynunda halka olduğu halde) cehennemde yanacağını iddia ediyor. Neresinden bakarsanız bakınız, dine mugayir, akla ziyan bir görüş.

Aslında, ilim ve din adamlığı formasyonundan yoksun bir kişinin, sırf 5 bine yakın müridi var diye ciddiye alınıp bir büyük gazetenin manşetine taşınması, en az bu kişinin sözde fetvası kadar şaşırtıcıdır. Ancak, biz işin bu yönünü meslek erbabının ve okuyucuların takdirine bırakarak asıl konumuza dönelim.

Organını bağışlayarak hayat kurtaran insanlar, gerçekten ‘cehennemlik’ bir günah mı işliyor, yoksa bir süre önce kapkaççı terörüne kurban giden üniversite öğrencisi Ahmet Hakan Canıdemir örneğinde olduğu gibi birkaç insanın hayatının kurtarılmasına sebep olduğu için Allah’ın lütfuna mı mazhar oluyor? Cevaplandırılması gereken soru budur.

* * *

Önce, Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu’nun 3 Mart 1980 tarihli kararını hatırlayalım. O tarihte Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi olan Dr. Mehmet Haberal’ın, ölmüş kimselerden alınacak organ ve dokuların, tedavileri ancak bu yoldan yapılabilecek hastalara nakli konusundaki başvurusu üzerine toplanan Din İşleri Yüksek Kurulu, görüşünü şöyle açıklamıştı:

‘Kuran-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde, organ ve doku nakli konusunda sarih bir hüküm bulunmamaktadır. İlk müçtehit ve fakihler de, kendi devirlerinde böyle bir mesele söz konusu olmadığı için, bu ameliyenin hükmünü geniş şekilde açıklamamışlardır. Ancak dinimizde, Kitap ve Sünnet’in dalaletlerinden çıkarılmış umumi hükümler ve kaideler de vardır. Kitap ve Sünnet’te açık hükmü bulunmayan ve her devirde karşılaşılan yeni yeni meselelerin hükümleri, İslam fakihleri tarafından bu umumi kaideler ile hükmü bilinen benzer meselelere kıyas edilerek çıkarılmış, hiçbir mesele cevapsız bırakılmamıştır. Organ ve doku nakli konusunda hükmünü tayinde de aynı yola başvurulması uygun olacaktır.’

Din İşleri Yüksek Kurulu’nun 19.01.1968 gün ve 3 sayılı gerekçeli bir başka kararında ise ‘yalnız hayatı kurtarmak için değil, bir organı tedavi etmek, hastalığın tedavisini çabuklaştırmak için de kan naklinin caiz olduğu, tıbbi ve hukuki kaidelere riayet edilmek şartıyla kalp naklinin de caiz olacağı’ bildirilmiştir. Yurdumuz dışında, çeşitli İslam ülkelerinin yetkili kişilerince de aynı yönde görüşler verildiği bilinmektedir.

* * *

Tıp otoritelerinin verdiği bilgilere göre, ileri kalp, karaciğer ve böbrek yetmezliği olan hastalarda sağlıklı bir hayat ancak organ nakli ile mümkün olabilmektedir. Bugün ülkemizde böbrek bekleyen 17-18 bin civarında hasta olduğu tahmin edilmektedir. Diyaliz, bu hastalarda yardımcı bir tedavi şeklidir. Ancak kalp ve karaciğer hastalarının diyaliz gibi bir yardımcı tedavi imkánları bulunmamaktadır. Dolayısıyla, beyin ölümü gerçekleşmiş hastalar böbrek, kalp, karaciğer gibi organlarını bağışlayarak başka hastalara hayat verebilmektedirler.

Ülkemizde organ nakline izin veren ‘Organ ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında Kanun’ 3 Haziran 1979 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, bütün işlemler bu kanuna göre yapılmaktadır. Kişilerin ‘ben gerçekten ölmüş olmadan organlarımı alırlar mı?’ korkusu ise yersiz bir korkudur. Çünkü beyin ölümüne karar verecek ekip ile organ naklini yapacak ekibin ayrı doktorlardan oluşturulması gibi bir kurala kesinlikle riayet edildiği bilinmektedir.

Cenab-ı Hak insanı mükerrem bir varlık olarak yaratmış, bütün yaratılmışlar içinde onu mümtaz bir mevkiye çıkarmıştır. Bu itibarla normal durumlarda ölü ve diri kimselerden alınan parça ve organlardan faydalanılması, insanın hürmet ve kerametine aykırı görüldüğünden, İslam fakihlerince caiz görülmemiş, ancak zaruret durumunda, zaruretin mahiyet ve miktarına göre bu hükmün değişebileceği öngörülmüştür.

Mesela, murdar hayvan, kan, domuz eti, şarap vb. şeylerin yenilip içilmesi, alınıp satılması, ilaç olarak kullanılması haram kılınmış olmasına rağmen; zaruret halinde bunlardan zaruret miktarınca (ölmeyecek kadar) yenilip içilmesinin meşru olduğu beyan buyurulmuştur. (El Bakara 173; El Maide 3; El En’am 119).

Zaruret halinde sadece ayet-i kerimelerde beyan edilen yasaklar değil, zaruret halinin giderilmesi için yapılması zorunlu ve başka bir çare olmadığı durumlarda bütün yasakların zaruret miktarınca işlenmesi caiz ve mübah kılınmıştır.

* * *

‘Nakledilen organın hangi bedende diriltileceği’ hususu bazı zihinleri meşgul etmekte ise de, Allah’ın yoktan var etme gücünün, yakılıp külleri savrulmuş insanların organlarını da sıfırdan var etmeye yeteceği inancıyla açıklanabilir. Nitekim, Kıyamet Suresi’nin 4’üncü ayetinde yüce Allah’ın insanın parmak uçlarını bile düzeltmeye kadir olduğu zikredilmektedir.

Nakledilen organ ile işlenen günah veya sevabın uhrevi hayata ilişkin karşılığı ise onunla iradi eylem yapan kişiye verilecektir. Çünkü Kuran’da insanın sadece kendi hür iradesiyle işlediklerinin karşılığını göreceği bildirilmektedir.

O halde, ölmüş kimselerden tedavi maksadıyla organ ve doku almanın, bunları hasta veya yaralı kimselere nakletmenin ya da hayatı ve hayati bir uzvu kurtarmak için kan, doku ve organ nakli yaptırmanın dini yönden hiçbir sakıncası bulunmamaktadır.

İnsan hayatı üzerine bazen ‘din adına’ da kumar oynayanlar çıkabiliyor.

Bilmem; atılan taşı kuyudan çıkarabildik mi?

SORALIM ÖĞRENELİM

Kuran’da 4 haram aylar deniliyor. Bunlar nelerdir? Neden haramdır?

Tekin KARTAL İSTANBUL

Kuran’da haram aylar Bakara (194) ve Tevbe (5) surelerinde geçmektedir. Bu haram ayların da üç tanesi peş peşe gelir: ‘Zülkade, Zülhicce ve Muharrem.’ Bir de Cumadi ve Şaban ayları arasındaki Recep ayıdır. Bu aylar, barış ayları demektir. Bu aylarda Araplar kavga etmezler, kan dökmezler. Hatta kişi babasının katilini görse bir şey yapmaz, bu aylarda savaş yapılamaz, saldıran olursa karşılığı verilir. Tüccarlar bu aylarda mallarını güven içinde satarlar.

Borçlu olan bir fakirin borcunu alacaklı kişiye ödersem zekátım geçerli olur mu?

Ahmet DURMUŞ ANKARA

Fakirin isteği üzerine ödemişseniz zekátınız geçerlidir. Çünkü burada alacaklı, borçlunun vekili olarak zekátı almıştır. Borçlu olan kişinin isteği olmadan ödenirse caiz olmaz.

Hastalara şifa olması dileğiyle mezarlardan toprak alıp üzerinde taşımak doğru mudur?

Fuat KAÇAR İSTANBUL

Kesinlikle doğru değildir. Bu bir cehalet nişanesidir. Batıl inançtır.
Yazarın Tüm Yazıları