Ordu kışkırtılmadığı için mi darbe yapmıyor

HÜKÜMETE yakın güçler, ne zaman muhalif kanatta bir yaprak kımıldasa...

Hemen parmak sallamaya başlıyorlar:
“Vay! Demek darbe kışkırtıcılığı ha!”
Ben de demokratım, ben de darbe karşıtıyım, ben de teyakkuzdayım.
Ama gelin görün ki...
Muhalif kanatta kımıldayan herhangi bir yaprak karşısında, “Sizi gidi darbe kışkırtıcıları sizi” demiyorum, diyemiyorum.

Demiyorum, diyemiyorum.
Çünkü...
Şunu biliyorum ki: Ne ordu darbe yapmaya muktedirdir, ne de uluslararası konjonktür hazretleri darbe için müsaittir.
Yani...
“Tek eksik, ordunun kışkırtılması” gibi bir durum söz konusu değildir.
Hadi biraz daha ileri gideyim:
İsterse CHP’liler ordunun tanklarını çalıp sokakları tank sesleriyle inletsinler.
İsterse her gün 40 kere “Ordu göreve” diye tempo tutulsun.
İsterse her sabah ortalık “Yine de şahlanıyor aman kolbaşının yandım da kır atı” türküsüyle inletilsin.
İsterse bin tane “Cumhuriyet Mitingi” yapılsın.
İsterse bütün sokaklarda direnişe geçilsin.
Yine de yaprak kımıldamaz.
Çünkü...
Burada o devir geçti, sür deveni Tahrir Meydanı’na.

O zaman soralım:
Madem darbe olasılığı, “hesaba katılır” olmaktan çıktı.
Madem darbe karşıtlarımız da, darbe severlerimiz de bunun fena halde farkında.
O halde neden “bir muhalif samyeli” estiğinde bile iktidar yanlıları hemen “Darbe kışkırtıcılığı yapılıyor” diye feryat figan ediyorlar?
Yoksa... Yoksa...
Mesele darbe değil de esen muhalif yeli, fırtınaya falan dönüşmeden çıktığı yerde boğmak mı?

Vıdı vıdı

AHLAKÇI: Ne işi vardı Defne’nin o evde?
BİREYCİ: Sana ne kardeşim, ne işi vardıysa vardı.
TERBİYECİ: Ölünün arkasından konuşulmaz.
AHKÂMCI: Ölünün arkasından konuşulur... Kuran’da yeri var.
NAİF: Defne öyle iyilik doluydu ki... Yok, böyle acı...
KUŞKUCU: Bence bu işte kesin Ergenekon’un parmağı var.
ÇIKARCI: Bir de alkol yasağına karşı çıkarlar. Keşke yasak olsaydı da Defne ölmeseydi.
DİNCİ: İşte laik yaşam tarzı dedikleri bu... Evli barklı kadın... Tövbe tövbe...
KOLAYCI: Ben en çok Defne’nin bebeği için üzülüyorum.
KOCACI: Kocası da hakikatli adammış... Eşinin arkasında nasıl da dimdik durdu.
FIRSATÇI: Ben zaten bu Altan ailesini hiç sevmem.
MEDYACI: Biliyor musun? Hıncal aslında dikkat çekmek istiyor. Adam tam unutulurken yine turnayı gözünden vurdu, iyi mi?
ENERJİCİ: Öyle hayat doluydu ki Defne... Yoktu böyle enerji.
KURTARICI: Ben tanığım: Defne kocasına bağlıydı...
ANTİ-HINCALCI: Ah Hıncal Abi ah! Son şakanı yaptın.
POLİSİYECİ: Herif ambulans çağırmak yerine doktor aramış... Kesin var bu işin içinde bir iş...
ACUNCU: Helal olsun Acun’a! Bu işten reyting çıkarmaya kalkmadı.
GERÇEKÇİ: Defne’ye üzüldüm ama yaptığı çok yanlıştı.
DENGECİ: Defne’ye üzüldüm, kocasına üzüldüm, bebeğine üzüldüm. Ayrıca Hıncal haklı ama keşke o yazıyı yazmasaydı.

Biraz da gülelim

SABAH Gazetesi’nde Emre Aköz, “Bir de bize yandaş diyorlar” yakınması eşliğinde aşağıdaki cümleleri yazdı:
“Başbakan’ın ‘Ortadoğu’da olanları tribünden izlemeyiz’ demesi, kocaman harflerle Hürriyet Gazetesi’nin manşetiydi. Bizde ise tıpatıp aynı haber, sigara paketinin yarısı kadar yer aldı. Elinizi vicdanınıza koyun. Eğer bir yandaş varsa, o da Hürriyet değil mi?”
Yorum yapmak yerine hepinizi gülmeye davet ediyorum.

Sakın inanma

“Ben hayatımda AK Parti’ye oy vermedim” diye söze başlayıp AK Parti övgüsü yapanlara sakın inanma.
“Ben hükümeti eleştirmiyorum ama hükümetten daha büyük güç odaklarını eleştiriyorum” diyenlere sakın inanma.
Kadınlar ile erkekleri namus ve iffet bakımından hiçbir ayrımcılığa tabi tutmadığını söyleyene sakın inanma.
“Herkes istediği gibi yaşasın” diyen bir muhafazakâra sakın inanma.
KKTC’nin bağımsız ve bağlantısız bir ülke olduğunu duy ama sakın inanma.

Komiklere dair

HEPSİ bir nebze de olsa politikti:
Mesela Zeki Alasya/Metin Akpınar ikilisi, merkeze yakın politik taşlamalar yapardı.
Mesela Ferhan Şensoy, hep biraz daha rafineydi.
Mesela Müjdat Gezen sanatından ziyade hayatında politik idi...
Mesela Levent Kırca politik taşlamayı halkla buluşturmayı başarmış bir isimdi.
Politik taşlamanın geçer akçe olmadığı son dönemde...
Hepsi bir tarafa dağıldı:
Metin Akpınar’ın tezi anlaşılmaz bir hal aldı.
Zeki Alasya politik duruştan vazgeçti.
Ferhan Şensoy zıvanadan çıktı.
Geriye iki kişi kaldı:
Müjdat Gezen ve Levent Kırca.

Levent Kırca’nın durumuna eğilmek lazım:
O Levent Kırca ki generallerin ortama en hâkim olduğu günlerde bile general eleştirisi yapabilmiş, türbanlıların itilip kakıldığı günlerde türban yasağını en esaslı bir şekilde hicvetmiş, iktidarda kim varsa gözünün yaşına bakmamış bir mizahçıdır.
Fakat gelin görün ki “ileri demokrasi” günlerinde sanatını icra edemiyor. Her dönemin tahammül ettiği skeçlere, bu dönemde tahammül edilemiyor.
Ne yapsın Levent Kırca?
O da bulabildiği her platformda şakayla karışık hükümete vurarak vakit geçiriyor.

Müjdat Gezen’e gelince...
Dünya görüşüne hiç katılmam.
Fakat yine de...
Herkesin mizacının izin verdiği ölçüde eğildiği, Başbakan’ı kızdırmamak için çırpındığı, “Başıma bir iş gelir” diye korktuğu, mimlenmeyelim diye bir kenara çekildiği, ağzına geleni en dengeli bir şekilde söylediği bir dönemde Müjdat Gezen’in ağzına geleni söylemesi bana müthiş bir güven duygusu veriyor.
Unutmayın:
Komikleri haykırmayan bir millet, sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir.
Yazarın Tüm Yazıları