O ne dedi bu ne dedi döngüsü

Matrak videolar üreten Batesmotelpro ekibi, en popüler işlerinden birinin (“Buz Gibi Biraderler”in videosu) rap bölümünde şöyle der ya:

Haberin Devamı

“Dedi naber? Dedim iyidir.
Dedi eee dedi? Dedim nee dedim iyidir
Dedim ne dedin? Dedi ne dedi?
Kim dedim dedi, kim ne dedi dedi”
Bugünlerde aynen bu karmakarışık rap’lemede olduğu gibi (yazarken helak oldum) yürüyor ünlüler planetinde işler güçler.
Malum, önce Burcu Esmersoy, “Ivana Sert’in yaptığı gibi koca parasıyla yapılan alışverişten bahsetmiyorum” diye okkalı bir tespiti yüksek sesle dile getirmişti.
Sonradan Burcu, örnek vermeyi etik bulmamış olacak ki, Ivana Sert’i arayıp özür dilemiş. Buraya kadar hadi normal.
Ama özür sonrası gelen şu “hayranlık” cümlelerini Burcu gerçekten sarf etmiş olabilir mi? Ben pek emin olamadım. Bakınız ne diyor Ivana:
“Burcu arayıp çok üzgün olduğunu söyledi. Beni çok beğeniyormuş ve başarılı buluyormuş, en kısa zamanda da benimle tanışmak istiyormuş.”
Çünkü bazen böyledir. Medeni olup özür dilersin. Sonra söylediğin özrü karşıdaki beş yüzle çarpıp büyüttükçe büyütebilir, kendi egosunu tatmine dönüştürebilir.
Sonra özür dilediğine pişman da olabilirsin...
Gel gör ki Ivana Sert’in “koca parası” konusundaki düşünceleri de aşırı samimi olmuş, takdir ettim:  “Eşimin parasını yiyor olmak kötü bir şey değil. Hayat müşterektir. Benim de bu evlilikte görevlerim var ve o görevleri eksiksiz yapmaya çalışıyorum. Bu tür eleştiriler, düz mantık eseri.”
Yanisi: Evliliği bir şirket gibi algılıyor Ivana, bu şirkette görevlerim var diyor, bu görevleri eksiksiz yerine getirmeye çalışırım diyor ve tabii ki bu şirketten de payımı almam yadırganmamalı arkadaş...
Bu aşırı şeffafiyet karşısında söyleyecek bir söz gelmiyor tabii insanın aklına.
En azından benim öyle.
İmza: Alis in DUMURland...

Dizi muhafazakârlığı

Haberin Devamı

Çok klişe, Aile Bakanı filtrelemesiyle atbaşı giden, demode bir tartışma: Yerli dizilerde işlenen şiddet ve cinsellikle ilişkili bazı konuların halkı olumsuz etkilediğini ve bu dizileri izleyen gençlerin dizilerdeki karakterlere özenebileceğini, ahlaklarının yok olacağını söylemek/hayıflanmak/dizilerin kaldırılmasını talep etmek...
Dizilerdeki hayal gücüne, karakterlerin nasıl davrandığına/ne söylediğine karışılmaz. Karışılmamalı.
Bunun adı “dizi muhafazakârlığı”.
Bırakın orası (tam anlamıyla) özgür kalsın. Bırakınız senaristler uçsunlar.
Nedir bu tipik “ahlak” söylemi?
YERLİ DİZİLERLE ALAKASIZ NOT: Cnbc-e’de yayınlanan Spartacus’teki her sevişme sahnesinin özenle kırpılmasından acayip rahatsızım.
Tamam, kanal da RTÜK’ten uyarı/ceza almaktan korkuyor.
Ama zaten dizi başlamadan önce “13 yaş/şiddet/cinsellik/korku” diye error, pardon alarm vermiyor mu?
Bu kadar kırpılmasına dizinin müdavimi olarak karşıyım.
Üşenmesem diziyi internetten filan bulup tekrar izlemek istiyorum, sansürsüz haliyle. Ama gel gör ki, ona da üşeniyorum ey RTÜK...

Atatürk’ün sevdiği yemekler

Haberin Devamı

Böyle cümleye başlamayı pek sevmiyorum, ama şu an aklıma daha ilginç bir başlama şekli gelmedi, idare edin: Bir arkadaşımın daveti üzerine bir yemeğe gittim. Galata’daki Kiva adlı mekanda. Meğer yemek davetinin bir konsepti varmış, gidince öğrendim.
10 Kasım sebebiyle Atatürk’ün sevdiği yemekleri hazırlamışlar. Üstelik yemekleri hazırlayan şef ve mekan sahibi, her yemek öncesi Atatürk’ün bu yemeği neden sevdiğini anlatıyor.  Ama çok kesin konuşuyorlar.
Sorma ihtiyacı hissettim. “Nereden biliyorsunuz bu yemekleri sevdiğini? Araştırdınız mı?” Yanıt doyurucuydu, araştırmışlar gerçekten. “Yazılı belge çok az tabii” dediler, “Sözlü olarak aktarılanlara dayanarak oluşturduk çoğu yemeği.” Sonra mevzu içki meselesine geldi. Bazı davetliler Atatürk’le içkinin sürekli yan yana geliyor olmasından rahatsız oldu.
Mesela Nutuk’u yazarken içki içmediği söylendi. “Tek başına içmezdi” denildi.
Yine dayanamadım: “İçkiyle ya da içkisiz, ne fark eder? İçmiş olmasında bence hiçbir sakınca yok!” Dedim. Sonra masadaki bir başka davetli yarım saat sonra şöyle bir şey söyledi: “Bu sene arkadaşlarla Anıtkabir’e gidip rakı içerek Ata’yı anacağız.” Bu da bir başka açıdan tuhaf değil mi? Herkes Atatürk’ü kendine göre yontarak seviyor.

Yazarın Tüm Yazıları