Mutlu bir çocukluk için hiçbir zaman geç değildir

Londra’da, psikiyatrist Veronika’nın buzdolabında büyük harflerle bu yazıyor.

Kendisi, dün bana Çeşme’de yemekte söyledi. Psikiyatrist olduğunu öğrenince, onu soru yağmuruna tutmuştum. O da, evinin buzdolabına kadar gitmişti. Yapacağı bir şey kalmamıştı, çünkü birkaç kadın onu paranteze alıp, ısrarla şunlara cevap bekledik:

Geceleri niye her düşünce daha abartılı?
Evlilik müessesesi, insanlık evrimindeki son demlerini mi yaşıyor?
Çocukluk kendini aynen büyüklüğe kopyalar mı?
Dün gece rüyamda, bir taşı çevirdim ve binlerce ayağı olan bir canlı olduğunu gördüm, bu ne demek?
Her sabah rüyalarımızın ne olduğunu bulmaya çalışmalı mıyız?
Eğer çocuklukta bir yere takılmışsak, o çapayı oradan kim nasıl çıkarır?

Ve bunun gibi bir sürü şey. Yeni bir membaa bulmuşçasına, aklımızdaki her soruyu, masaya döküverdik. Böyle durumlarda en şaşırtıcısı, böyle soruları herkesin hep merak etmesi. Kimsenin hiç cevap bulamaması. Herkesin hep araması. Hayatın sudokusu bunlar. Öyle boş anında, yapar, hayatı çekiştirir, bırakırsın. Hmm, cevapları dediğim gibi yok. Ama ne öğrendiysem yazayım.

Sürekli, saçlarımızı yukarı doğru çekiliyor gibi dik oturmalıyız. (biz bunu saçlarımızı gerçekten havaya dikerek çekerek yaptık, çekilir şey değildi, hemen çuval pozisyonumuza geri döndük)

Rüyalarımızı sürekli düşünmemize ve çözmeye çalışmamıza gerek yok. Her rüya kişisel kodlarla dolu. Yani, deniz gördün ferahsın, bir yerden düştün başarısızlık korkun var falan gibi genellemeler yok. Eğer yaşlı kadın dolabın arkasında saklanıyorsa, kendine sorucaksın: Bu yaşlı kadın kim ya da ne olabilir? Orası neresi olabilir? Herkesin cevabı, kodlaması farklı.

Bayan Veronika, çocuklarının iki yaşlarındaki videolarıyla, yirmi küsur yaşlarındaki videolarını karşılaştırınca, karakterlerinin ve davranışlarının tamamen aynı olduğunu görmüş. Bir karakterle doğuyoruz ve neredeyse hiç değişmiyor.

Çocuklukta takıldığın yerden çıkmanın, en azından çıkmaya çalışmanın teknikleri var. Psiko drama, terapi gibi. Çocuk yazımızla, yanlış bildiğimiz ya da yanlış yazdığımız bir cümlenin, ömür boyu üzerinden gidiyoruz. Sonra da ömür defterinin her sayfasına izi çıkıyor. (Benzetme benim, Bayan Veronika bunu demezdi, ama gülerek onaylardı) O sayfaya geri dönüp, yazının doğrusunu yazmak gerek. Empati dilinde.

ışte böyle konuştukça konuştuk. Ama ben en çok buzdolabındaki o lafı sevdim. Evlilik sorularına gelince de, gözler öne indi, dudaklar sustu.

Basbayağı yaşıyordu evlilik :)
Yazarın Tüm Yazıları