Liseli öğrenciye bürokrasi işkencesi

Doğan HIZLAN
Haberin Devamı

Gençlik sözünün ardından binlerce iltifat sıralanır. En hafifi, yarınlarımızı onlara emanet ettiğimizdir, ardından Atatürk'ün gençliğe hitabesi ile bu okul müsameresi biter.

İyi güzel de, acaba bu tavrımız gerçeği yansıtıyor mu? Yoksa kendimizi ve başkasını aldatma duygumuzdan kaynaklanan geçici bir ruh hali mi?

Ben ikincisinin doğru olduğunu iddia ediyorum.

Tarih Vakfı, Cumhuriyetin 75. yılı dolayısıyla lise öğrencileri arasında bir Yerel Tarih Yarışması düzenledi.

Bence çok önemli bir yarışma, çünkü Kurtuluş Tarihi'mizi ayrıntılı ve doğru tarihinin yazılamama nedenlerinin ilki, yerel tarih konusundaki çalışmaların yokluğundan kaynaklanır. Yerel tarih, o beldenin, şehrin tarih süreci içindeki yerinin belirlenmesi konusunda kolaylık sağlar.

Gelin görün ki, böylesine girişimlerin, hele bunu yapan bir gençse, nasıl güçlüklerle karşılaştığını, bıktırıldığını okuyacaksınız bu yazıda.

Yer yer Franz Kafka'dan bir hikaye okuduğunuzu sanabilirsiniz.

Tarih Vakfı'nın açtığı Yerel Tarih Yarışması'na katılmayı kararlaştıran bir Alman Lisesi öğrencisi, Haydarpaşa Garı'nı seçmiş.

Bir işkencenin anatomisini özetlemek gerekir.

***

GAR Müdürlüğü ve Müdürü'nden işe başlamış. Bürokrasinin oyalama serüveninin ilk adımında batağa saplanmış. Buradan püskürtüldükten sonra, soluğu kütüphanelerde almış. Oralarda kimi zaman kapıdan içeri sokulmamış, kimi zaman da dilekçelerle içeri sızmayı başarabilmiş.

Gittiği bazı yerelerde de alay konusu olmuş, hatta bir bürokrat, işte gar binası, bunun incelenecek nesi var, diye dalga geçmiş. Oturduğu yerin tarihini merak etmeyen, ancak Refik Halit Karay'ın hikayelerinde kahraman olacak bir zatmış anlaşılan.

Gar'la ilgili belgeleri görebilmesi için bu öğrenciden istenen güvenlik soruşturması, sanırım MİT Arşivi'ni incelemek isteyenlerden sorulmuyor. Hoş, sorulsaydı, belgeler bu kadar ayağa düşmezdi.

Yetkililerin öğrenciye verdiği bilgiler, ansiklopedilerdekinin onda biri bile değilmiş.

Dilekçe koşuşturmalarından yorgun düştükten sonra bir arkadaşıyla, kuleye çıkacaklarken, bir görevli, burada ne arıyorsunuz, diye önlerini kesmiş.

Şimdi beni bir tasa aldı, acaba bütün gizli belgeler Haydarpaşa Garı'nın kulesinde mi saklanıyor? Bilmeden bir devlet sırrını mı açıkladım?

Canından bezen öğrenci ve arkadaşları, lanet olsun deyip araştırmadan vaz geçmişler.

Yarışmayı açan Tarih Vakfı'na bir mektup göndermişler. Ben de bu mektubun son paragrafını bir övünç(!) belgesi niteliği taşıdığından buraya aldım:

‘‘Cumhuriyeti emanet etmeyi düşündükleri gençlerinin ufak bir araştırma yapmasını istemeyen bir devlete çalışmanın bir anlamının olmadığına karar verdik. Fakat ben gene de Tarih Vakfı'na teşekkür ediyorum. Bu çalışmanın bize kazandırdığı şeyler için değil de, 1998 yılında Türkiye Cumhuriyeti'nin Atatürk'ün bize bıraktığı devletten ne denli uzak olduğunu ve biz gençlerin güveninin derinden sarsacak hale geldiğini bir kez daha gösterdiği için.’’

Bu öğrencinin ısrarına imrendim doğrusu. Direncine de. Sonuca varamasa da. Tam bir Türk Sisifos'u. Gülten Akın, 'Kaç Eyup şaşkınna döner sabrımızdan'; demişti bir dizesinde. Kaç Sisifos, şaşkına döner direncimizden.

Manisa'da terörist diye yargılanan, dans ederken kendilerini mahkemede bulan gençlerden özür diliyorum.

Hepimiz, Atatürk'ün gençliğe hitabesi'ni yalanlamak için çalışıyoruz.

***

CUMHURİYETİN 75. yılında gençlere yaptığımız bu muameleyi, işkenceyi gördükçe, cumhuriyet gençlere/gençliğe ne getirdi, sorusunun cevabını bulamıyorum.

Dikkat beyler! Cumuhuriyetin nesiyle övüneceğiz?













Yazarın Tüm Yazıları