Paylaş
Nonda’nın formsuzken çekilecek hali yok. Kewell’ın golündeki duvar pası için sağolsun, hatta öyle bir “lokum” top daha bıraktı Kewell’a ama esas işini yapamadı; gol vuruşlarında etkisizdi.
Kewell’ın çabası, Oz Büyücüsü eforu bir yere kadar taşıyor takımı.
Sabri çabasıyla takdiri hak ediyor fakat attığı taşın ürküttüğü defans göremeyince insan “Ne fayda Sabriciğim” demekten kendini alamıyor.
Ayhan kötüyse, Arda yoksa, Baros sakatsa, Sarp etkisizse maç kazanılmıyor.
Başa dönelim.
Liderlik irade gerektiriyor.
Öne geçmişken geri düşmemeyi gerektiriyor.
Yuvarlanarak ayağına kadar gelmiş fırsartı değerlendirme yeteneği istiyor.
Bunlar olmayınca ne oluyor?
Filmi ikinci sıradan Fenerbahçe’nin ensesine bakarak seyretmeye devam ediyorsun. Suçlu aramak filan gereksiz ama takımın bu iradeyi gösterememesi kesinlikle umut kırıcı.
2010’da Elano mu Keita mı?
Elano başladı bitirmedi. Keita sonradan girdi. Elano en iyimser yaklaşımla “sakin güç.”
Duruyor, duruyor, arada sırada milimetrik bir uzun pas atıyor.
Sabır ve zaman gerekiyor ama biraz lükse kaçtığını düşünmek de mümkün.
Keita ise sürprizli bir oyuncak. Dün göremedik, vakti müsait değildi (!) fakat sürati, orijinal çalımları malum.
Brezilya’yı zaten Arjantin’i destekleyeceğim için Elano uğruna bile tutamam. Bu sebepten 2010’da ikinci takımım Fildişi’dir.
Manisa yenilse de başarılıydı
Maça “ateşe ateşle karşılık vererek” başladılar. İlk yarı Galatasaray yarı sahasında -yanlış saymadıysam- kornerler dahil 10 kadar duran top kazandılar.
Bu topları olumsuz kullanmak konusunda Galatasaray’la yarışa girmeseler durum farklı da olabilirdi.
(Hakikaten ne oldu sezon başında duran toplardan gol üstüne gol üreten Galatasaray’a? Kol kaldırma numarası çözüldü, bitti mi yani? Pes!)
Golü yedikten sonra cesareti kırılmadı Manisaspor’un. Denediler, direndiler, beraberliği yakaladılar.
Mesut Bakkal ve öğrencilerini yürekten kutlarım.
Paylaş