Leman 1000 yaşında

LEMAN’ın 1000. sayısı önümde.

Haberin Devamı

Leman 1000 yaşında

Kutluyorum, bütün yazarları ve çizerleri.

Tuncay Akgün’ün selamı herkesin başı üstüne: “1000 sayılık bu uzun yolda beraber emek verdiğimiz bütün yol arkadaşlarıma, yolumuzu bekleyen okurlarımıza ve yolumuzu açan ustamız Oğuz Aral’a buradan selam olsun.”

Türkiye’de bir mizah dergisini yaşatmanın güçlüklerine tanıklık ettiğimden, Leman ekibi 1000. sayıya gelene kadar bin yıllık emek verdiler demek hiç de yanlış olmaz. Bin yılın mücadele çabasını gösterdiler.

Mizah dergisini çıkarırken, birçok cephede savaşacaksınız.

Ekonomik savaş zaten peşinizi bırakmaz, ama davalarla boğuşmak yok mu?.. Her gün bir dava sürprizi ile karşılaşmak...

Açıkçası bu mizah yazarlarına, çizerlerine hem kızıyorum hem de onları kıskanıyorum.

Sayfalarca yazının gösterdiği etkiden, vuruculuktan daha büyük ses getiriyorlar, tabii bunun sonucunda doğal olarak daha da büyük ceza(!) ile karşılaşıyorlar.

LEMAN’ın İmam Adnan Sokak’taki idarehanesine gittiğimde 90’ların başıydı, Vedat Özdemiroğlu sokağı yazmış.

Mehmet Çağçağ, 1993 olduğunu söylüyor, Cem Yılmaz’ı ilk kez orada seyrettim.

Zaten orada sahneye çıkıyordu -bu cümle biraz abes kaçtı ama- hatta seyrettikten sonra yazdım da, onun hakkında.

Hâlâ Cem Yılmaz, benim için İsmail Dümbüllü geleneğini sürdüren, tulûat zekâsını kaybetmemiş bir sanatçıdır.

Mehmet Çağçağ’ın söylediğine göre Cem Yılmaz’ın gösterisinden sonra, karşılıklı viski içmişiz.

Yani beni ağırladığını hatırlatmak istiyor. Böyledir bu çizerler.

CAN BARSLAN’ın Bir Kadrolu Elemanın Kenan’la imtihanı, Atilla Atalay’ın Hay Bin Leman’ı ve diğer yazıları elbet okuyacaksınız.

Ayrıca Lemanseverler’in yazdıkları da bir mizah dergisinin, okuruyla nasıl örtüştüğünü, birçok siyasal ve toplumsal olayda, eski deyişle, çizgiyle yazıyla okurunun “düşüncelerine ve hislerine tercüman olduğunu” görüyorsunuz.

Mehmet Çağçağ’ın yazdığı ve çizdiği Ben Şanslı Bir Adamım’da ben de varım. Karikatür karesi, yıllar öncesinin anılarına götürdü beni.
Koltukta oturmuşum, karşımda çocukla genç arası birisi (Çöp adam şeklinde Mehmet Çağçağ), bakın bana ne diyor: “Abi Limon yok olmasın, biz geleceğin dergisiyiz... Bir kuruşumuz yok... sadece kendimize güvenimiz var... Bize Hürriyet kâğıt versin, bassın dağıtsın, biz sattıkça da borcumuzu ödeyelim...”

Ben de şu yanıtı vermişim: “Yarın Erol Bey’le konuşurum, ara beni... Güzel ekmeğim ve peynirim var, vereyim mi biraz?”
Çağçağ’ın cevabı isteklerini gösteriyor: “Sağol abi sağol, yarın işim var.”

SON sayfadaki yazı şöyle:

1001. sayıda kaldığımız yerden’in altında yazarlar ve çizerlerin adları var ve şöyle bitiyor: Buluşmak üzere.

Ben de sizleri okumak üzere, diyorum.

Sevgili Mehmet, her zaman beklerim, sana ikram edeceğim eski kaşar ve sütlü ekmeğim bulunur.

 

Yazarın Tüm Yazıları