Laila'nın kapısını manşete çekmek

ÖNCE tahminimi söyleyeyim. Yeni hedefimiz İstanbul'u, İzmir'i, Antalya'yı, Bodrum'u da Ankara'ya çevirmek. Neden böyle düşünüyorum, onu anlatmadan önce kendimle ilgili bir ipucu vereyim.

Bu yazıyı tam anlamıyla ‘‘tarafsız bir saha müşahidi’’ olarak yazıyorum.

Benim gece hayatım yok.

Eğlencem evimin içinde.

Akşamları iki kadeh şarap, eşimle sohbet, müzik, evimin penceresinden görülen manzara ve televizyon...

Arada bir restorana gidiyorum.

Aşağıdaki görüşlerimi okurken, lütfen benim hayatımla ilgili bu ayrıntıları dikkate alın.

Dünkü gazetelerde New York Times Gazetesi'nde yayınlanan bir haberin bir yorumunun manşet yapıldığını gördüm.

LAILA'YI KAPATMAK

New York Times'ın yorumuna göre, İstanbul'da bir yandan kriz yaşanırken bir yandan da Porche arabalı insanlar Laila gibi gece kulüplerine gidiyorlarmış.

Buna karşılık bazı insanlar da, evlerine gitmek için üç kere otobüs değiştirmek zorunda kalıyormuş.

Doğru...

İstanbul'da, İzmir'de, Antalya'da bazı insanlar lüks arabalarıyla gezerken, bazı insanlar da hayat mücadelesi veriyor.

Bu hepimizi de rahatsız ediyor.

Ama bütün bunların manşetlere çekilmesinin anlamı ne.

Yani İstanbul'da ışıkları söndürüp müziği susturduğumuz, Laila'nın kapısına kilit vurduğumuz zaman Türkiye'nin ekonomik krizi çözülecek mi?

KRİZ ÇÖZÜLECEK Mİ?

İstanbul'u Ankara'ya benzettiğimiz zaman Türkiye'nin meselesi çözülecek mi?

New York Times Gazetesi teşhisi koyduğuna göre, İstanbul'da eğlenen insanları ortadan kaldırdığımız zaman, Türkiye'nin sorununu çözmüş mü oluyoruz.

Bu zihniyet yanlıştır.

Bundan bir ay önce New York'ta idim.

Bir İtalyan restoranına gittim.

New York'lu bir borsacı bize servis yapan garsona 16 bin dolar bahşiş bırakmış.

Hayır, hayır yanlış işitmediniz. 16 bin dolar bahşişten söz ediyorum.

Restoranın kapısından çıkıp bir blok öteye gittiğimde 5. Cadde gibi dünyanın en zengin insanlarının tavaf yeri olarak bilinen bu yolda, kilise kapılarında sabahlayan evsiz insanlar görmüştüm.

Ama New York Times Gazetesi, böyle evsiz insanlar varken, dünyanın en pahalı restoranlarında eğlenen insanlar niye var diye sormuyor.

Türkiye'ye dönelim.

Tarihimizin en ağır ekonomik krizini yaşıyoruz.

Gelir dağılımındaki uçurum alabildiğine artmış.

Şimdi ne yapacağız?

Laila'yı, Chine White'ı kapatalım.

Ortaköy'de, Bebek'te ışıkları söndürelim.

Kalamış Marinası'nı yasak bölge ilan edelim.

Beyoğlu'na girişi yasaklayalım.

İzmir'de Kordon Boyu'na, Bodrum'da Barlar Sokağı'na, Antalya'da Kaleiçi'ne kilit takalım.

İSTANBUL NİYE SUSSUN

Ve durup bir bilanço çıkaralım.

Türkiye'de krizi çözmüş, gelir adaletsizliğini ortadan kaldırmış olacak mıyız?

Benim cevabım şu:

‘‘Hayır.’’

Brezilya'nın Rio de Janeiro kenti herhalde dünyada gelir adaletsizliğinin en çarpıcı görüntülerine sahne olan şehirdir.

Ama bu görüntü Rio Karnavalı'nın yapılmasına engel olmuyor.

Rio yaşamaya devam ediyor.

Öyleyse İstanbul niye sussun.

Unuttuğumuz bir şey var.

Bu ülke, Türkiye Güneydoğusu'nda dünyanın en yaygın gerilla harekátına karşı savaş verirken, İstanbul'da Michael Jackson konseri yaptı.

Hem o gerilla savaşını kazandı, hem de İstanbul'daki, İzmir'deki Ankara'daki konserlerini yapmaya devam etti.

İstanbul bugün Londra ve Paris'ten sonra Avrupa'nın en büyük eğlence şehri.

SÜFLİ POPÜLİZM

Bu ülkeye 10 milyon turist geliyor.

Ekonomik kriz olsa da, olmazsa da bu şehir eğlenmeye devam edecek. Çünkü eğlenceyi susturduğumuz an bu şehirde gelir dağılımı iyileşmeyecek. Tam aksine daha da kötüleşecek.

O yüzden bir Amerikan gazetesindeki şahsi bir yorumu sanki müthiş bir sosyal gerçeklikmiş gibi manşetlere çekmenin hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur.

Bunun adı olsa olsa süfli bir popülizmdir.

Süfli popülizm de Türkiye'nin bu derin sorununun asla çaresi olamaz.

Burada asıl bizim sorgulamamız gereken şey, Laila'nın kapısına yüz tane kameraman ve fotoğrafçısını dizen ve bunu Türkiye'nin hakiki fotoğrafı olarak sunmaya çalışan zihniyet olmalıdır.
Yazarın Tüm Yazıları