Paylaş
17 Eylül’müş! Kurthan Fişek o gün gitmiş, 1942’den 70 yıl sonra. Ardından yazılanları okuyunca, sanırsınız ki, bir 70 yıl daha yaşamış da öyle gitmiş.
“Sıfırcı Hoca” diye bilindiği Ankara yılları ve basın çevresiyle iç içe olduğu İstanbul yılları… İleri bir zekânın dışa vurduğu “sivri dili”yle, yaşadığı her çevrede ileri çıkıp sivrilmiş bir “adam”. Türkiye çağdaşlığının hep ilerisinde bir yol arayan…
Ben Kurthan Fişek’i tanıdığımda o herhalde daha yirmi yaşına varmamıştı. 1960 öncesi Demokrat Partiden ayrılıp da Hürriyet Partisi’ni kuran siyasetçilerin Ankara’da çıkardıkları “Yenigün” adındaki gazetede başlar Kurthan Fişek’in gazeteciliğe ilk adımını atışı. Yenigün’de spor kesimini yürüten Hıncal Uluç, spor bölümünde çalışsın diye,
bir rastlantıyla tanıştığı Kurthan adlı genci gazeteye çekip getirmiş.
Yenigün’ün çalkantılı parasal sorunları arasında Mehmet Ali Kışlalı’nın yönetiminde “heveskar” gençler 27 Mayıs 1960 sonrasının “hareketli” ortamında birer “gazeteci” olmuşlardır. Sonraları Cumhuriyet’in yazıişleri müdürü olan Oktay Kurtböke, TRT’nin ünlü spor programcısı Güneş Tecelli, terörün yaşamından haince ayırdığı Ahmet Taner Kışlalı , ataklığı hiç eksilmeyen Hıncal Uluç o çalkantılı günlerden çıkıp yürümüşlerdi.
Ben, şimdi bir “tarih” olmuş Vatan Gazetesi’nde muhabirlik yapardım, bir yandan da Yenigün’de günlük köşe yazısı yazıyordum.
Günün birinde 27 Mayıs ortamının çalkantıları arasında yepyeni bir gazete çıkıverdi Ankara’da. “Öncü”. Türk Gazetecilik Tarihi’nde herhalde en önemli yerlerden birini elinde tutan Altan Öymen, genel yayın yönetmeni olunca “genç” gazeteciler kendilerini “Öncü”nün içinde buluverdiler. Çileli hapislik yıllarından kurtulunca -sonraları bir şair olarak ün salacak olan- Ahmet Arif de “musahhih”ti gazetede.
Ben “Öncü”de sayfa sekreterliği yapıyor, “Günlük” köşemde yazılar yazıyordum. Hıncal ve arkadaşları , Kurthan Fişek de aralarında, akşam sayfa bağlanırken bile matbaadan ayrılmazlardı.
* * *
Kurthan Fişek o günlerden “Prof. Dr.” olmaya doğru yürüyüp gitmiştir, önü sürekli kesile kesile. Türkiye’de koruyucu hekimliğin öncüsü, Türk Tabibler Birliği’nin “efsane” olmuş Başkanı Prof. Dr. Nusret Fişek’in oğlu Kurthan Fişek, insanın insanca yaşaması yolunda hakça paylaşımın kaçınılmazlığı inancıyla yaptığı her çıkışta, devlet düzeninde bir “çıkıntı” olarak görülmüştür.
Hiç umurlarında değildir ki onların. Ki onlar, düşünce ile eylem arasında kendi mantıklarının bağını kurarlar da, düşünen insanın elini kolunu bağlamayı devlet düzenin vazgeçilmez koşulu sayarlar.
* * *
1960 öncesinde tanıdığım daha 20’sine varmamış o genç delikanlı, gerisinde daha nice değerli izler bıraka bıraka, 70’ne gelmiş de “nefes darlığı”ndan çekilivermiş bu hayattan.
O düşünceleri, inandıkları yolunda nefesini tüketmek zorunda bırakılmasaydı yetmişinde bitmeyecekti işi, besbelli.
Dostların başı sağ olsun mu demeli!
Kurthan Fişek gibi, o dostlar da başlarını “dik” tutacaklarsa...
Paylaş