Kevin Spacey’den aldığımız dersler

Kevin Spacey, “III. Richard” adlı tiyatro oyunuyla İstanbul izleyicisiyle buluştuktan sonra şehri doyasıya yaşıyor.

İstanbul’da çektiği fotoğrafları Twitter’da paylaşıyor.
Kendini bize pek bir sevdirdi. Aynı 2008’de Antalya’da yaptığı gibi.
O yıl Antalya Altın Portakal’ın konuğu olarak gelmişti ülkemize. Antalya’ya gelmeyi öğrencilerle buluşmak şartıyla kabul etmişti.
Buradan da anlayacağınız gibi Spacey idealist.
Boy göstermek umurunda değil.
Ciddi işler yapmak istiyor.
Tüm gün süren, öğrenciler kadar biz sinema yazarlarının da ağzını açık bırakan master class’ını unutmam mümkün değil.
Spacey, film yapımında finans zorluğunun dile getirilmesi üzerine, “Bu, dünyadaki en büyük yalandır. İyi bir film için yüksek bütçe gerektiğini sanmıyorum. Size doğru gelen bir senaryonuz varsa ve bunu dürüstçe anlatırsanız, insanlar mutlaka ilgilenecektir. Başarıyı, harcanan para belirlemez” demişti.
Sinema oyunculuğunun yanı sıra sekiz senedir Londra’da sürdürdüğü tiyatro çalışmalarına çok önem verdiğini belirttikten sonra da tiyatro ve sinemayı şöyle ayırmıştı birbirinden:
“Tiyatro ile film süreçleri tamamen farklı. Bana kalırsa tiyatro organik, film çekimi ise inorganik bir süreç.
Çünkü tiyatroda bütün ekip aynı sahne üzerinde ve tek defada yapabileceği her neyse onu yapıyor.
Filmdeyse pek çok faktör devreye giriyor. Mekanlar, ayrı çekimler, sonra bunları yönetmen kendine göre bir kurguyla birleştiriyor.
Benim için aktör olarak tiyatro çok daha tatmin edici bir süreç. Sinema kariyerimden sonra gelecek 10 yılda da aynı şeyleri yapmak istemediğim için yolumu değiştirmeye karar verdim ve Londra’ya, tiyatroya döndüm. Bu benim tutkumdu.”
Ne mutlu bize ki onun tiyatro tutkusunu İstanbul’da biz de yaşamış olduk.

Şiddeti görmek istiyorum!

Habertürk manşetindeki sırtından bıçaklanmış kadın fotoğrafının yankıları sürüyor. Bana bu konuyla ilgili olarak söylenen şu oldu: İnsana haksızlığa tepki göstermiyorsun, o bir hayvan fotoğrafı olsa ortalığı yıkmıştın.
Cevap vereyim... Yıkmamış, tersine fotoğrafın arkasında durmuştum.
Bazı şeyleri görmezden gelerek artık suça ortak olduğumuzu düşünüyorum çünkü.
Yok sayarak bir yere varamadığımıza inanıyorum.
Ayşe Arman’ın mezbahada yaptığı röportaja işte bunun için bayılmıştım.
Tokat gibi çarpmıştı gerçek acıyı, zulmü yüzümüze.
Katlanmak zordu belki o yazıya, fotoğraflara, ama hepsi de gerçekti.
Bazen gerekiyordu ve biz farkındaydık artık.
Ciddi bir hayvan hakları savunucusu olan Linda McCartney’nin “Mezbahaların duvarları camdan olsa herkes vejetaryen olurdu” cümlesini röportaja dökmüştü Ayşe.
Bu ülkede erkeğe, kadına, çocuğa, hayvana şiddet diye ayırmadan (hepsi birbirine bağlı aslında), bazı şeyleri anlatabilmek için duvarları yıkmamız, şeffaf hale getirmemiz, rahatsız olmamız, rahatsız etmemiz gerekiyor.
“Ay ne iğrenç” demeden.
“Bunu görmek zorunda mıyım” demeden.
Üç maymunu oynamaktan vazgeçerek.
Farkındalığın dayanılmaz ağırlığını üzerimizde olabildiğince hissederek.

Başbakan örnek alınmalı

Anneyi, babayı kaybetmek en zoru.
Aklına bile getirmek istemiyor insan.
Düşününce midesine ağrılar saplanıyor, tüm vücuduna kramplar giriyor.
Ama hayat bu, her şey insanlar için.
Başa geliyor işte.
Annesini kaybetmiş olmanın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’da yarattığı hüznü ve bitkinliği tahmin ediyorum.
Başı sağ olsun, Allah sabır versin.
Ve cenazedeki davranışı örnek alınsın.
Erdoğan, annesinin cenazesinde çiçek ve çelenk göndermek isteyenlerin, bunun yerine İstanbul Eğitim ve Gençliğe Hizmet Vakfı’na bağış yapmalarını istedi.
Çiçek göndermeye ben de iki nedenle karşıyım.
Birincisi çiçekleri dallarından koparıp, ömürlerini kısalttıkları için (saksı çiçeği konusunda sözüm meclisten dışarı tabii), ikincisi de aynı para, örnekte de görüldüğü gibi daha hayırlı yerlere harcanabileceği için.
Erdoğan’ın salık verdiği gibi, çelenkler ve çiçekler yerine derneklere, vakıflara yönelelim.

Ayılar teşekkür ediyor!

İşimiz gücümüz eğlence, bencillik. Bursa Karacabey’de dans ettirilen ayıların doğal yaşama kavuşması için kurulan Ovakorusu Ayı Barınağı’nın açılışında üç saat boyunca dev kolonlardan yüksek volümde müzik çalınıp, konfetiler patlatılınca ayıların o güne dek kurulmaya çalışılan dengesi bozulmuş. Bizde amaç ayıların iyiliği değil, şov nasıl olsa. Yeter ki gürültü çıksın, olay olsun, konuşulsun, açılış şenlikliydi denilsin. Tebrik ediyorum, şenlikli bir açılış olmuş gerçekten de!
Yazarın Tüm Yazıları