Kemal Abi’siz bir Türkiye mümkün mü

MÜMKÜNDÜR.Ancak kolay değildir.

Taktik ister, strateji ister...

Ama her şeyden önce o tuhaf "Tayyip Erdoğan doktrini"ni iyi kavramamız gerekir.

Doktrin şudur:

"Muhalefet kelle istedi ya da medya gaz verdi diye adam harcamak bizim kitabımızda yazmaz arkadaş!"

Şimdi bu ’doktrin’ orada öylece sapasağlam dururken...

Siz istediğiniz kadar...

"Bu Kemal Abi fazla oldu" deyin...

"Villa işi"ni anımsatın...

"Mısır olayı"na gönderme yapın...

"Ofer’le görüşme" olgusunu mesele haline getirin...

"Çocuklarım aç mı kalsın" açıklamasını gündemde tutun.

Hiç fark etmez...

Bütün bu çıkışlar, Kemal Abi’nin mevcut konumunda en küçük bir sarsılmaya bile neden olmayacaktır.

Aksine bu çıkışlar sayesinde Kemal Abi’nin hanesine sürekli ’bonus’ yazılacaktır.

Kemal Abi de bu ’birikmiş bonuslar’ın sağladığı huzur ve güven ortamından yararlanarak ’sırıtışın kitabı’nı yazmaya devam edecektir.

Yani...

Biz "Kemal Abi’siz bir Türkiye inşa ediyoruz" diye heveslenip her fırsatta Kemal Abi’ye çaktıkça...

Aslında...

"Kemal Abi’li bir Türkiye"nin süresini uzatmaktayız.

***

O halde...

Gelin, Kemal Abi’nin yerini daha da sağlamlaştıran bu masalsı sarkacı darmadağın edelim.

Mesela...

Hayalini kurduğumuz o "muhteşem sonuç"a kısa ve acısız bir şekilde ulaşmak için, bir süreliğine bağrımıza taş basıp şu taktiği izleyelim:

Bundan böyle hepimiz, "Acaba inandırıcı olur muyuz?" tarzında herhangi bir kaygıya kapılmadan, elbirliğiyle Kemal Abi’yi yere göğe koyamadığımızı gösterecek bir tarz-ı siyaset tutturalım.

Öncelikle "Ahsen Hanım’a bin selam" diye haykırarak, yeri ve zamanına bakmaksızın "Seni seviyoruz Sayın Bakan" diyelim.

Ardından...

"Bu ülke uzak ya da yakın tarihinde böyle bir Maliye Bakanı görmemiştir" cümlesini kuralım...

Yetinmeyelim...

"Kemal Abi de insandır, onun da mesken ihtiyacı vardır" diyerek villa meselesine insani yaklaşım sergileyelim.

Ayrıca...

Günde üç kere "Kemal Abi! Sen bizim her şeyimizsin" diye haykıralım.

İddia ediyorum:

Her türlü duygumuzu bir süreliğine paranteze alıp bu taktiği uyguladığımız takdirde, Maliye Bakanı en az üç ay içerisinde "yakın çevre" çemberinin dışına itilecektir.

Kısacası...

"Güzel günler göreceğiz çocuklar."

Ne dersiniz?

Denemeye değmez mi?

Lerzan Mutlu’dan nefretimin 6 sebebi

BİR: Alabildiğine banal olmasına karşın estetikten nasip alamadığı için... (Bakınız: Doğan Hızlan’ın "Bazen banalitenin estetiği olur" sözü.)

İKİ: "Seni ben ellerin olasın diye mi sevdim" adlı muhteşem şarkının kafasını gözünü yardığı için.

ÜÇ: Seksapelle uzaktan yakından bir ilgisi olmadığı halde kendisini hem ele avuca sığmaz, hem de feci şekilde karşı konulamaz sandığı için.

DÖRT: ’Söylüycam", "Diycam", "Yapçam" diye konuştuğu için.

BEŞ: Yapaylığını keşfetmemiz için herhangi bir çaba sarf etmemize bile gerek olmadığı için.

ALTI: Adam ısırarak yarattığı gündem nedeniyle en küçük bir mahcubiyet yaşamadığı gibi "ısırma" konulu espriler yapmakta sakınca görmediği için...
Yazarın Tüm Yazıları