Kabahatimiz özrümüzden büyük

Doğan HIZLAN
Haberin Devamı

Eğitim-Sen tarafından hazırlanan 'Demokratik Eğitim Kurultayı' adlı kitapta niçin okumadığımızın gerekçeleri yer alıyor. Ben bu tür araştırmaların ardındaki gerçeklerin tartışılmasından yanayım.

Çünkü rakamlar her zaman bir gerçeği ifade etmiyor, her zaman doğruların göstergesi değil.

Türkiye'nin gelişme trendini düşünürseniz, ekonomik gücünü hesaba katarsanız, verilen rakamlardan pek ürkmezsiniz.

Niçin kitap okunmuyor sorusuna verilen yanıtların hepsi benim için geçerli değil.

Ancak ikisi üzerinde duracağım. Onları benimsediğimden, onayladığımdan değil, aksine kabul etmiyorum.

Okumayanların yüzde 30.3'ü 'televizyon insanları kitap okumaktan uzaklaştırıyor' diyor. Kişinin kendi seçimi bu. Televizyonun karşısına geçip, edilgen bir seyirci olmuşsa, ne yapalım.

Kitap okuyanı, televizyon, kitaptan uzaklaştıramaz. Ayrıca kitabın verdiğini televizyon vermediğine göre neden ikisi arasında bir bağlantı kurulsun.

Televizyonun yüzeysel, geçici etkileriyle kitap okumak arasındaki farkı insan bilmeli.

Okuyan insanlara değer verilmesi, okumama nedenleri arasında yüzde 4.0'ı oluşturuyor.

Şimdi bizim gerçeklerimizin dışına taşan her türlü mukayese aleyhimizedir. Çünkü bu rakamların ardındaki toplumsal, ekonomik, siyasal nedenleri bilmeden bunlara dayanarak sadece rakamsal eleştiriler benim için pek bir anlam taşımıyor.

Okuma özürlüyüz ama neden?

Her ülkede kitap satışlarının, kitaba özendirilmesinin yanısıra kütüphanelerin de bu konuda büyük işlevleri vardır.

Herhangi biri işinden çıktıktan sonra kitap okumak istese ne yapacak?

Gündüzden ayırttığı kitabı okuyacak. Açıkçası kütüphaneye iki kere gidip gelecek.

Birincisi kitabı ayırtmak için, diğeri de okumak için. Büyük şehirlerin çalışma hayatındaki hızlı tempoya göre bu imkansız.

O zaman mahalle kitaplıkları kurulmalı ve herkes işinden döndükten sonra onları okuyabilmeli. Ya da evine almalı belli bir süre kendinde kalmalı.

Bizim kitap okuma alışkanlığımızı artırmak için gerçekçi çözüm, kütüphanelerin artması, onlarda da yeni kitapların bulunması, okura sunulmasıdır.

Aksi halde bu istatistikler bizi üzer ama gerçekleri de söylemez.

Kütüphanelere, çalışanlara karşı devletin takındığı tavrı, gösterdiği ilgi burada önem kazanıyor. Ordu'da bir depoda sular altında harap olan onca kitabı düşünürseniz...

Kabahatimiz özrümüzden büyük olur. Biz bu sözü böyle kullanmalıyız.



Yazarın Tüm Yazıları