İstanbul ve Barselona

Bu yazıyı Barselona’nın Beyoğlu’su La Rambla’dan yazıyorum ve hálá aynı şeyi düşünüyorum: Neden İstanbul’da bu kadar çok turist yok?

Çünkü sadece La Rambla ve civarı değil, en az turistik bölgede bile İspanyol’dan çok turist var bu şehirde. Tamam, İspanyollar’ın ortalıkta pek görünmemesinin nedeni, ağustos ayını tatil yaparak geçirmeleri. Yine de ama: Bu kadar mı çok turist olur bir şehirde?

Oteller ağzına kadar dolu, restoranlar ve barlar da öyle.

Belki de bu yüzden, garsonlar biraz kaba. İster gel ister gelme tavrı içindeler, nasıl olsa sen olmazsan başkası gelecek restoranıma...

Gelen turistlerin de çoğu genç Avrupalılar: İngiliz’i, Alman’ı, Belçikalı’sı, Hollandalı’sı, hepsi burada.

Çünkü onlar için her şey düşünülmüş. Sürüyle hostel var şehirde. Konforlu değil. Ama ucuz.

Mesela İstanbul’da, Beyoğlu’nda, Tünel’de neden yok ki bunlardan?

Dahası: Doğal tarihi yapı aynen korunup sadece birkaç rötuş yapılmış üzerine.

Yayalara kapatılan yollardaki taşlar bilmem kaçıncı yüzyıldan hálá.

Ki zaten bunların üzerinde yürürken İstiklal’in eski taşlarını hallaç pamuğu gibi atıp yerine Çin graniti filan döşeyen zihniyeti anıyoruz, bir güzel...

Sonra aklımıza Tarlabaşı ve civarı geliyor. Oralar ne zaman dirilecek, çöplük gibi olmaktan ne zaman kurtulacak diye düşünüyoruz. Çünkü BCN’de benzeri çok arka sokak var, ama oralarda yürümek bir zevk, keyif. Aradaki fark bu.

Bir de tabii Barselona’dan denize girilebiliyor. Şehir içinde, caddelerde filan sahilden çıkıp gelen bikinililer var. İstanbul’da bu rahatlığın olması mümkün mü?

Bunca laf edişim de şundan: Barselona, İstanbul’u en çok andıran Avrupa şehirlerinden biri. Ama İstanbul’un ondan daha fazlası olduğu halde, şu zamanda sokakta gezinen turist sayısı buradakiyle karşılaştırılamaz bile.

Maalesef durum bu, acıklı...

Neyse, La Rambla’dan bildirdim, artık çarşamba devam ederiz, güzel maceralar var çünkü...

En güzel avluda en güzel yemek

Barselona bir avlu cenneti ya bir yandan.

Buranın en güzel avlusu da Plaça Reil. Palmiye ağaçlı, havuzlu, çok geniş bir avlu.

Ve burada sürüyle restoran var. Hepsi de birbirinden iddialı.

Hatta bazılarında kuyruk oluşturuyor insanlar girebilmek için, o kadar yani...

n Uzakta da olsam önerilerim var tabii, bitmez. Mesela bu gece Açıkhava’da "Rock Müzikalleri" var. Hayko Cepkin’i ve tabii günlerdir basına malzeme olan Pamela Spence-Demet Evgar ikilisinin "lezbiyen aşkı düeti"ni izlemek üzere orada olmak lazım.

n Rock Müzikalleri çıkışında Cahide’de alaturka gecesi yapacak olan Demet Sağıroğlu izlenip bünyede karmaşık duygular yaratılabilir. Zaten iki mekan yakın birbirine...

n Ve bir son dakika notu: Bilenler bilir, Ayşegül (İlsever) Salomanje’nin her şeyidir. Onu göremezseniz mekanın bir köşesinde ya da duyamazsanız kahkahasını, Salomanje aynı tadı vermez. Çünkü o sıradan bir işletmeci değildir, çok dosttur. Bu yazıyı yazmaya oturmadan önce mesaj çekti Ayşegül, "Salomanje’den ayrıldım, ilk benden duy" diye.

Meğer kendi başına bir yer açacakmış.

Umarım kısa sürede açarsın Ayşegül, yoksa sensiz ne yapacak Salomanje kuşları şimdi?
Yazarın Tüm Yazıları