İnsanların hayatları VAZGEÇEMEDİKLERİ için mahvoluyor






Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

Ahmet Altan SON

Yazarların biyografilerine bakarsanız, onların genellikle huzursuz adamlar olduklarını görürsünüz. Çünkü çalışma saatleri yok. Gerçi benim çalışma biçimim biraz farklı, aylarca huzursuz huzursuz dolandığım oluyor, kimseye tahammül edemiyorum, sonra birden bire, inanılmaz bir yazma isteğine kapılıyorum, hayvanların depremi hissetmesi gibi, o hissi biliyorum, geldi diyorum ve yazmaya başlıyorum.

Ben suçlyum. Suçlu değilmişim gibi davranmaktan VAZGEÇİYORUM. Tamam mı? Ahmet Altan röportajına, okurum Defne Sertel'i de götürmeye söz vermiştim. Bol kepçeden sözler vermeye bayılıyorum. Adanalılar öyle yapar zaten! Türkçesi, bu sözü kendisine ünlü romancıya sormadan vermiştim. Kimbilir belki itiraz etmezdi. Fakat ne oldu? Ahmet Altan ‘‘Hemen gel canım’’ demedi, beni bu söyleşi için epey bir süründürdü. Çünkü romanını bitiriyordu ve bu acılı süreç içinde de ona birilerinin, (o ben oluyorum!), abuk sabuk sorular sormasını istemiyordu. Haklıydı. Ve ben o telaş içinde Defne'yi unuttum. İtiraf ediyorum, ismini bile unuttum Defne! Biraz önce senden özür dileyebilmek için çöpe attığım mail'lerin yer aldığı kısma girdim ve zor bela bana yolladığın o eski mail'i buldum. Mesele budur. İnsanın suçunu kabul edip, özür dilemesi bir başka deyişle zeytinyağlık yapması, aslında kabak tadı verir, onu da biliyorum. Ama elimden başka bir şey gelmiyor. Defneciğim, Ahmet Altan olamadı, sana başka bir adam bulsak? Onun gibisi de zor bulunur haklısın, ama Allah'tan ümit kesilmez!

Kadınlar ve yazı eğitti

Çocukken ne kadar yaramazdınız?

- Küstah ve saldırgan bir çocuktum. İlkokul 1'de Ankara Koleji'ne yatılı başladım. Beni hep kitaplar kurtardı. Başka yapacak bir şeyim yoktu, herkes yabancı. Ayakkabılarımı bağlamasını bile bilmiyordum! Ortalığı birbirine katıyordum, annemin hayatını mahvediyordum, babamla ilişkilerini bozuyordum. Zaptedemediler, yatılı okula verdiler. Gerçi yatılı okul, insana pek çok şey öğretir: Yanlızlığa dayanmayı öğrenirsin. Mücadele etmeyi, kendini korumayı. Ama o zamanlar, okulları yakmayı düşündüm.

Yatılı okul maceranız küstahlığınızı bastırdı mı?

- Yoo, hep gençliğimin büyük bir kısmını öyle geçirdim. Beni kadınlar ve yazı eğitti.

Bazı yazarlar öyle bir acıklı gençlik çizerler ki: Hiçbir kadın tarafından beğenilmemiş, istenmemişlerdir! O yüzden de kurtuluşun adı kitaplardır. Sizin için de öyle mi oldu?

- Kendimi bildim hayatımda kadınlar oldu benim. Her zaman. Beş yaşında bile bir kıza aşıktım. 18 yaşında evlendiğimde de hayata ve kadınlara dair bilmediğim hiçbir şey kalmadı demiştim! Bilmediğim şeyler olduğunu daha sonra öğrendim.

Sizi öldüremediği için güçlendiren olaylarınız var mı? Türkçesi dönüm noktalarınız neler?

- Boksta bir kural vardır: Yenilmemiş boksöre çok güvenmezler çünkü bir gün yenildiği zaman bunun üstesinden gelip gelemeyeceğini bilemezler. Ben çok yenilgi gördüm, çok yıkıldım. Üstelik en başarılı durduğum zamanlarda geldi başıma bunlar. İkinci romanım Sudaki İz büyük bir olay haline gelmişti, daha birinci haftada ikinci baskıya gitmişti, buna karşılık Yalnızlığın Özel Tarihi, inanılmaz bir başarısızlık oldu. Kimse ilgilenmedi. Hatta bazı kitapevleri kitabı satmayı reddetti. Başka bir başarısızlık, beni Babıali'den attılar. Kimse iş vermedi. Param yok, işim yok, iş ihtimali de yok. O sırada televizyonda çalışmaya başladım. Şöhrettim ama olmak istediğim şöhrete sahip değildim. Para kazanıyordum ama acıklı bir dönemdi. Sonra, bir daha işten attılar. Gerçi bütün bunlar beni çok etkilemedi, nereye gideceğimi hep biliyordum. Yıkılırsan yenilmezsin, kalkamazsan yenilirsin! Ben kalktım.

Gazetecilik evlilik gibiydi

Şu anda kendinizi gazeteci sayıyor musunuz? Yoksa eski ya da emekli bir gazeteci misiniz? Ve neden bıraktınız gazeteciliği?

- Bir kere bıraktırıldım! Gazetecilik, bir tür evlilik gibiydi benim için. Sevdim, sonra alıştım. Ama büyük bir aşk yoktu. Hala da severim, şöyle bir şey yapmak isterim: İki roman arasında bir gazete çıkarmak! Hayatım boyunca kendimi hiçbir şeyden emekli gibi hissetmedim, nefret ederim o duygudan.

Fikren, içinize yolculuk yaptığınız yerleşik bir hayat mı yaşıyorsunuz yoksa maceradan maceraya koşan, savrulan bir göçebe misiniz?

- Kendi hayatımı belirleme gücüne ve hakkına sahibim. Ne yapacağımı söyleyebilecek benden başka kimse bulunmuyor. Kendi istediğim işi, kendi istediğim biçimde yapıyorum. Ve kendi istediğim gibi yaşıyorum.

Yaşadığınız hayattan memnun musunuz yani...

- Elbette, bu hayatta bana iyi davranıldığını düşünüyorum. İnsanların zor hayatlar yaşadığı bir ülkede benim payıma iyi bir hayat düşmüş. Evet, bunun için uğraştım, ama bu gücü kendimde bulmam biraz da doğaya ait bir şey. Herkes her zaman o güce sahip olamıyor. Bu biraz da vazgeçebilmekle de ilgili bir şey. Ben vazgeçebilme gücü bağışlanmış insanlardan biriyim. Yazı için bir sürü şeyden vazgeçtim. Ancak öyle ayakta kalınabileceğine inanıyorum. İnsanların hayatları vazgeçemedikleri için mahvoluyor!

Yazarın Tüm Yazıları